GONCA VUSLATERİ: ?SAĞLAM BİR YOKSULLUKTAN GELİYORUM?
MAGAZİNCİ FOTO GALERİ- Komik, eğlenceli, naif, insanı sarıp sarmalayan ve aklına kazınan yüksek bir enerji. Bütün bunların yanında son derece duyarlı ve güçlü bir karakter. Şahsına münhasır tam doğru bir tanımlama. Ses Dergisi?nin mart sayısı için objektif karşına geçen ünlü oyuncu, Ses Dergisine samimi açıklamalarda bulundu. İşte karşınızda her yönüyle Gonca Vuslateri?
Bugüne kadar rol aldığı her karakterinde bambaşka bir ‘komik kadın’ izlediğimiz, ‘Küçük Sırlar’ dizisindeki oyunculuğuyla parıl parıl parlayan, ‘Yalan Dünya’nın altın komedi kadrosuna rağmen işinden en fazla bahsettirmeyi becerebilen bir oyuncu. Pek çok keskin ucu var, her biri farklı ruh hallerini yansıtan... Komik ve eğlenceli görüntüsünün altında yüksek oranda duyarlılık ve farkındalık var. Marjinal kadın Gonca Vuslateri’nden bahsediyoruz. Siz, yani büyük bir kesim onu oyunculuğuyla tanıyor. Ama oyunculuk yolu öncesinde o kadar çok iş yapmış ki: animasyon, sosyo-ekonomi raporları, vestiyerlik, figürasyonluk, edebiyat dergisi… “Alın teri başka bir şey ve ben o başkalığa mükemmel sahip çıktım” diyecek kadar da güçlü bir kadın. 1 gün süren çekim boyunca yüksek enerjisi tüm ekibi sardı. Şu sıralar ‘Gönül İşleri’ dizisinde Kader karakterini yoğurup sivriltmekle meşgul… Vuslateri’ne bilinenlerini bilinmeyenlerini sorduk o da tüm samimiyetiyle yanıtladı.
‘Gönül İşleri’ dizisine nasıl dahil oldunuz.Canlandırdığınız ‘Kader’ karakterinden bahseder misiniz?
Aslında hikayeye Erol Avcı’dan başlamak gerekir. Yanılmıyorsam TMC’yle üçüncü işim. Setlere dair öğrendiğim çok şeyi TMC setlerinde öğrendim. Sonra kendi kanatlarımla uçtum, lakin kendisi beni unutmamış. Yalan Dünya’dan sonra uzun bir boşluk girdi araya -3 ay gibi bir süreç- ama bana uzun geldi işte.Bir gün birden Erol Abi aradı. Hikaye de böyle başladı. Kader, bir aşiretin kızı. Avrupa’ya okumaya gitmiş, sonrasında geri dönüyor; çünkü bitmesi gereken bir kan davası var. Bu da ancak Bedir’le evlendiğinde olabilecek bir şey. Bu yüzden Gönül İşleri’ne Bedir’in nişanlısı olarak dahil oluyor.
Kader – Bedir – Sevda aşk üçgenini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Enteresan bir üçgen… Sanırım farklı kültürden ve geleneksel bir yapıdan kopup metropol hayatına uyum sağlayan tüm kadınlar aynı benim oynadığım karakter gibi ‘Kader’lerini yaşıyor. Bir yanda bir kan davası, diğer yandan bu davadan içten içe hoşnut olacak kadar aşık bir kız!
Son iki senedir diziler eskisi kadar izlenmiyor. Yalan Dünya’nın erken bittiğini düşünüyor musunuz?
Erken bittiğini düşünmüyorum. Bence mantıklı oldu. Orada 2,5 yıl güzel şeyler kazandım. Tüm dizi süreçleri de bir ya da maksimum iki yıl olmalı.
90 dakika dizi çekiminin acılarından muzdarip olmak insanda hoş anılar kalmamasına yol açabilir.
“Ben dizi setlerinde kurallar koyabilecek koşullarda bir öğrencilik geçirmedim. Sağlam ve sağlıklı bir yoksulluktan geliyorum. Alın teri başka bir şey ve ben o başkalığa mükemmel sahip çıktım”
Sette “Şu kadar saat çalışırım”, “Karavanda şunu isterim” veya “Şu sahnelerde oynamak istemem” gibi kurallarınız var mı?
Ben, o kuralları koyabilecek koşullarda bir öğrencilik geçirmedim. Sağlam ve sağlıklı bir yoksulluktan geliyorum. Orta gelirin altına düşmüş ve 17 yaşından beri para kazanan biriyim. Animasyon, sosyo-ekonomi raporları, vestiyerlik, figürasyonluk, edebiyat dergisi aklıma şimdilik bunlar geliyor ama ne iş yapmadım ki… Alın teri başka bir şey ve ben o başkalığa mükemmel sahip çıktım. Ne karavanı, ne saati, ne sahnesi derdim olmaz. Benim yüzümden aç kalmış bir işçi varsa sette o vakit külahımın ucu yanar ve kurallar konur elbette.
Televizyonda veya sinemada izlediğiniz ve “Bende burada olsaydım” dediğiniz film ve rol var mı?
Yok. Hepsini şevkle izliyorum. Benim ‘izleyici olmak’ ve ‘izleyici kalmak’ arasındaki ayrımı yapacak bir olgunluğum mevcut. Bunu hangi heves zedeleyebilir ki diye gerekirse kendime dahi meydan okurum.
Hakan Akkaya yakın arkadaşınız.Geçenlerde onun organizasyonunda sunuculuk yaptınız. Nasıldı?
Mükemmel geçti. Sunuculuğu seviyorum. Harika geçti diyebilirim.
Giyim konusunda da Hakan Akkaya’yla çalışıyorsunuz. Ne tarz giyinmeyi seviyorsunuz?
Her tarzı seviyorum, her şeyi. Giyimim, ruh halimin yansıması tüm karakterleri yansıtsın. Hakan ile çalışmayı seviyorum. Pek çalışmak denilemez aslında öyle sıkı bir dostluğumuz var ki neye ihtiyacım varsa hisseder, konuşur. Yalnızca kendi markası değil; yeri gelir başka öneriler de sunar. Görsellik ve giyim hakkında Hakan Akkaya ve Hakan Öztürk hep bir numaradır.
“Hakan Akkaya gerektiğinde müdahale eder. Sonu da gülmeyle biter ama fırçası keskindir”
Hakan Bey size çok müdahale ediyor mu?
Gerektiğinde eder. Sonu da gülmeyle biter ama fırçası keskindir.Bazen idare ederim “Aman kızmasın” diye sonra bir bakarım ki haklı çıkmış.
Dışarıdan bakıldığında çok eğlenceli, komik bir genç kız görüyoruz.İç dünyasında Gonca nasıl bir kız?
Yine komik. Çok komik, çok hevesli, her şeye hevesli.Yaşamakla ilgili söylenecek ne varsa duymaya çalışan bir ruh hali.
Günde üç kez paspas yaptığınız doğru mu?Temizlik hastası mısınız?
Küçük ama bana yeten bir evim var ve hayvan beslemeyi çok seviyorum.Hayvanlarım olduğu için önce onların hijyenini düşünürüm, silerim evet. Hiç yorulmam.
İnsanlar size, “Çok zayıfsın. Sırrınız ne?” diye soruyor mu?
Hiç sormuyorlar, sormasınlar. Baba tarafı Abhazya göçmeni. Genelde zayıf ve kemiklidir hatlarımız. Zayıflık oraya çekmiş olabilir. Anne tarafım, gayet kilolu çünkü.
Sosyal medyayı etkin şekilde kullanıyorsunuz.Sosyal medya olayına genel bakışınız nedir?
Bence dünyanın son yıllarda başına gelen en güzel ve en kötü şey. Birileri atomu keşfeder birileri de atom bombasını. Böyle düşünmek lazım.
Sizin için “Cihangir kızı Nişantaşı kızı oldu” deniliyor. Taşınmaya nasıl karar verdiniz?
Cihangir’de kısa bir süre yaşadım, şimdi yaşadığım evin tadilatı sürerken. Cihangir, sevdiğim bir semttir. Yakın arkadaşlarım orada oturuyor, bende yeri ayrıdır.
“Her şey bir yana müzik bir yana. 35-40 yaşımda; şarkı da söyleyebilen oyuncu albümü yaparım”
Müzikle de aranız iyi. Sesiniz nasıldır? DJ’lik veya albüm teklifi gelse ne düşünürsünüz?
Müzik konusu çok uzun hikaye. Her şey bir yana, müzik bir yana. Geçen evde şarkı mırıldanıyorum. Babam içerden “Detone oldun” diye yanıma geldi ve “Orada şöyle bir nağme gerekir” deyip söylemeye başladı. Ben de eşlik ettim. Oysa yaptığım şey kütüphanede kitap düzenlemekti. Sıradan bir hayatı basit ve duru akılla birleştirmenin tek yolu müzik.DJ’lik çok farklı. Fakat bir playlist yaparım, gider çalarım keyfime göre bir yerde. O durumum var işte. (Gülüyor) Albüm teklifi her yıl geliyor. 35-40 yaşımda şarkı da söyleyebilen oyuncu albümü yaparım. Şimdilik söz yazmakla uğraşıyorum. Öğrenmesi çok zevkli.
“Aşk - evlilik - çocuk üçgeninin iç ‘acı’larının toplamı ne zaman ‘mutluluk’ ederse o zaman evlenirim”
Aşk ve evliliğe ne mesafedesiniz? Çocuk özlemi var mı?
Çok yakınım. Ama evliliğe inancım yok. Annem de babam da torun istiyor bunu hissediyorum. Haklılar da… Erkeğin zaaflarının, kadının direncinden daha baskın olması bir evliliği yalnızca zoraki sebeplerle vadelendirebilir. Asıl otoritenin ‘sevmek’ olduğunu anlayamayacak kadar silik yazılmış durumda, bütün ‘seni seviyorum’lar… Aşk - evlilik - çocuk üçgeninin iç ‘acı’larının toplamı ne zaman ‘mutluluk’ ederse o zaman evlenirim.
“Yalnızca 8 Mart Kadınlar Günü değil, bu dünyada her gün bir ‘kadın’ın yaşadığını bilip, şükretmeye ihtiyacımız var”
Biraz da gündem konuşalım. Malum 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bir kadın oyuncu olarak toplumda kadının konumlanışı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dünyada büyük bir pazar var son yıllarda, özellikle kadınların gittiği “kendini sev, kendini koru, hayatı sev, herkesi affet!” Bu pazardan kendini sıyırıyor artık kadın ve inanılmaz mistik bir güçle kendi direncini ispat ediyor tarihe.Bu çok umut verici. Metropollerde bu gücü görebiliriz elbet.Peki ya küçük kentler, yahut köylerimiz?Asla böyle değil madalyonun diğer yüzü. Meltem Arıkan ne güzel söylemiş aslında ‘Yeter tenimi acıtmayın’ kitabında: “Eğer işkenceci olmak istemiyorsanız, fedakarlık sözcüğünden vazgeçin.” Yalnızca 8 Mart Kadınlar Günü değil, bu dünyada her gün bir ‘kadın’ın yaşadığını bilip, şükretmeye ihtiyacımız var. Aslında bütün savaşların sonunun bir türlü gelemeyişinin de temel eksikliğidir kadın! Kadın uzlaşır çünkü. Üstünlüğü, zarafetidir.
Özellikle en son olay bizi hakikaten çileden çıkarttı. Özgecan Aslan’ın başına gelenler korkunç. Bu konu size ne hissettirdi?
Halk olarak hangi birine üzülelim? Özgecan’ın arkasından ağladım. Utancımdan ailesinin fotoğrafına bile bakamadım. Peki ya diğerlerimiz? Hangi birine ağlasın bu vicdanımız? Gazeteci dostumuz Nuh’un bir kartopu yüzünden bıçaklanmasına mı ya da Fırat arkadaşımızın hunharca öldürülmesine mi? Kaçırılan onca kız çocuğunu ne yapmalı? Bu ağlayan annelerin seslerini duyarak büyüyen şimdinin küçük çocuklarını nasıl eğitmeli? Eğitilen çocuklar Sami Amca’ya yeni bir Berkin verir mi? Yeni bir Özgecan sunar mı ailesine? Gerçekten beyaza boyar mı yüzümüze asırlar önce indirilen bu siyah örtüleri? Asla...
Bu işin çözümü eğitimden mi geçiyor sizce?
İmrenme ve öfkeyi eğitmezsen ülke olarak hali hazırda senden bir tık daha geride olan aile yapısı ne yapsın? Eğitim şart! Şakası yok. Erkek beyninin içinde milyarlarca cinsel gücü temsil eden nörohormon var. Kaç kişi merak edip bakar ki google’dan ya da kitaplardan buna bakmış? Kendimizi merak etmiyoruz ki! Kendimizi sadece sevip, koruyoruz. Hayır işte bizi hayvandan ayıran özelliğimizi bulmalıyız mesela. Çok çalışmalıyız bu hayat dersini. Çok!
GONCA İLE KISA KISA…
Kendinizde en sevdiğiniz ve en beğenmediğiniz yönünüz nedir?
Detaycılığımı çok severim.Detaycılığımı hiç sevmem.
Kendinizi çok eleştirir misiniz?
Çookkk!
Aynaya baktığınızda kendinizi beğenir misiniz?
Aynayla barışık bir kızım.
Ekranda kendinizi izlerken olumlu veya olumsuz neler düşünüyorsunuz?
Önce hikayeye uyum sağlamış mı sağlamamış mı diye bakarım. Görsellik sonra gelir. Görsellik, işin ekip tarafını da ilgilendirir çünkü.
Çocukken kurduğunuz hayaller, büyüyünce nasıl şekillendi?
Gerçekleşti. Bazı belirttiğim mekanlar değişik de olsa hepsi gerçekleşti hepsi
Tutumlu biri misiniz?
Evet, sorumluluklarım var. Tutumlu olmak zorundayım.
“Çocuklarımızı iyi bir şekilde eğitmezsek, onurlarını öfkeye çevirip suçlarını eğitmiş oluruz yalnızca…”
Sadece aileler mi suçlu ya da yetersiz kalıyor?
İlkokul 1. Sınıfta okurken bir çocuk vardı en arka sırada, Adana’dayım o zaman... Burnunu karıştırmış çocuk, burnundan çıkardığını sıraya sürmüş.7 yaşındayız daha! Masalarda masa örtülerimiz var. 86 doğumlular o örtüleribilir. Her neyse hoca, o çocuğu gördü... Ben de en ön sıradayım. Hızlı adımlarla yanına gidip; bağırarak, çocuğu sana tarif edemeyeceğim bir şekilde dövdü. Bir yandan da çocuğun ne yaptığını anlatıyordu. Çocuk utansın mı dayaktan kendini mi korusun bilemedi. Sonunda dedi ki “Yiyeceksin bu sümüğü! Seni saygısız terbiyesiz!”... Yediği dayakla, suratına sürülen sümüğüyle kaldı çocuk oracıkta, en arka sırada ve daha 7 yaşında. Hoca da yerine döndü. Evet, çocuklar hep birlikte okuyoruz “Ali ata bak! Ali bak bu bağ bizim”... Yıllar geçti. Chat yapmak yeni meşhur olduğu dönemde arkadaşlarımla konuşurken öğrendim ki o çocuk birini bıçaklamış hapse girmiş… Acaba dedim içimden, bıçağı sokarken gözlerine baktığı madur kişi kimdi? Öğretmeni miydi? Kendi miydi? Kaderi miydi? Bütün sınıfın onun gizli sırrını biliyor olmasındaki utancı mıydı? Hangi anıya soktu o bıçağı?Haklı değildir suç elbette. Lakin çocuklarımızı iyi bir şekilde eğitmezsek, onurlarını öfkeye çevirip suçlarını eğitmiş oluruz yalnızca…