?RECEP İVEDİK SEVİLİYOR ÇÜNKÜ O İYİ KALPLİ BİR ÖKÜZ?
Şahan Gökbakar?ın canlandırdığı, ?Recep İvedik?in üçüncü filminde yönetmen koltuğunda ilk iki filmde de olduğu gibi Şahan Gökbakar?ın kardeşi Togan Gökbakar var. İki kardeş, Milliyet gazetesinden Pelin Çini?ye verdikleri röportajda, filmlerinin nasıl olup da her defasında gişe rekoru kırdığını, abi-kardeş beraber çalışmanın zorluklarını ve gündemden düşmeyen Cem Yılmaz?la kıyaslanma meselesini değerlendirdi.
"Recep İvedik"i film karakteri yapmaya nasıl karar verdiniz? O dönemden bahseder misiniz?
Şahan Gökbakar: 2007'nin mayıs ayıydı galiba. NTV'de program yapıyordum. Amacım yeni şeyler yapmaktı. Ama televizyonda çalışırken bu kolay değil. Mesela yeni bir skeç hazırlıyorsunuz televizyonun müdürü komik bulmazsa yayımlayamıyorsunuz gibi durumlar var. Çok sıkılmıştım. Ekibe "Ben artık TV'ye iş yapmak istemiyorum. Sinema filmi çekelim" dedim. Recep İvedik üzerine kafa yormaya başladık. Temmuza kadar senaryo üzerinde çalıştık. Ay sonunda da çekimlere başladık. Tabii arada çok zorlu bir yapımcı arama süreci yaşadık. İstanbul'daki tüm yapımcıların kapısını çaldık, kimse filmi yapmak istemedi.
Recep İvedik televizyon şovunuzda da olan ve internette çok izlenen bir skeç karakteriydi. Yapımcı bulamamanıza şaşırdım...
Şahan G.: İnternetten izleyen ve seven kitle fazlasıyla gençti. Yapımcılar "Recep İvedik kim?" diyorlardı. Hatta Faruk Aksoy bile aynısını söyledi. İnternetten izlettirdikten sonra ikna oldu.
Israr etmenizin nedeni neydi? Bu kadar başarılı olacağınızı nereden biliyordunuz?
Şahan G.: Benim çıkış noktam komiklik. Recep İvedik projesinde güvendiğim yegane şey de bu. Çok basit bir amacım var: Komik olmak ve insanları güldürmek. Projenin bu noktaya gelmesini tabii ki ben de hayal edemiyordum ama rakamsal bir şey istersen kendi kendime "En azından 1,5 milyon kişi izler" diyordum. Bir de Recep düz bir karakter değil, 3 boyutlu çok değişken bir tip. Onun bu yönüyle insanlara kendini sevdireceğini de biliyordum.
Togan Gökbakar projeye nasıl dahil oldu? Başından beri yönetmen olarak aklınızda onun ismi mi vardı?
Şahan G.: Kafamda Togan çeksin diye bir şey yoktu. Fatih Aksoy "Haydi bu filmi yapalım" dediğinde "Kim çeksin?" diye sordu. "Kardeşim sinema TV okudu. 25 yıldır aynı evde oturuyoruz. Beni en iyi o anlar.
Zamanlamamı en iyi o bilir. İstersen konuş" dedim. Togan'la kafaları uyuştu.
Togan G.: Dışarıdan abi-kardeş şirketleşmesi gibi gözüküyor ama böyle bir şey yok. Hiçbir yapımcı şunun kardeşisiniz, bunun kuzenisiniz diye böyle büyük bir projeyi size emanet etmez. Güveniyor ki ediyor.
Şahan G.: Fatih abi "Togan tam kafamdakini anlattı" dedi. Ha anlaşamasalardı, Fatih abi "Başkası çeksin" deseydi ben bu filmi yapmaz mıydım? Hayır yapardım. Bunu Togan da biliyor. Zaten adam yeteneksiz
olsa ilk filmden anlaşılırdı, ben de onunla çalışmaya devam etmezdim.
"Her filmde Recep'in farklı bir yönünü tanıyoruz" demişsiniz. Üçüncü filmde nasıl bir Recep var?
Şahan G.: İlk filmde kabalığının yanı sıra kızla ilgili durumlarda çok çekingen, insanların içinden "Ah canım ya" dedikleri bir tipti. İkinci filmde bu naif hallerinden eser yoktu, agresif ve saldırgandı. Üçüncü filmde yine birincideki duygusal Recep'i göreceğiz.
Togan G.: Bu filmde Recep'i daha derinlemesine tanıyacağız. Bizi yine bol bol şaşırtacak. Onun bu kadar çok sevilmesinin nedenlerinden biri de bu. Seyirciyi hep ters köşeye yatırıyor. "Recep bunu bilmez" diyorsun scuba diving terimlerini ezberden sayıyor sonra Starbucks'a gidip oralet istiyor. Scubayı bilen adam Starbucks'ı bilmez mi? Recep bilmiyor işte.
Recep İvedik sevildiği kadar eleştiriliyor da...
Şahan G.: Eleştiriler beni şekillendirmediği için onu da şekillendirmiyor. 2004'te TV sektöründe çalışmaya başladığımdan beri çok negatif ve çok pozitif eleştiriler aldım. Biri "Sen muhteşem işler yapıyorsun" dediğinde kendimi tanrı gibi hissetmiyorum ve birinden negatif bir eleştiri duyduğumda da "Gidelim buralardan" moduna girmiyorum. Recep İvedik bir komedi filmi. Üzerine bu kadar kafa patlatmak, sosyolojik araştırmalar yapmak saçma. "Yok efendim içimizdeki hayvana mı hitap ediyormuş, yok efendim çocuklarımızı birer küfür makinasına mı çevirecekmiş". Bizim mesaj vermek, güldürürken düşündürmek gibi bir derdimiz yok. Senaryoyu yazarken hem güldürüp hem ders verebileceğimiz bir noktaya gelirsek hemen geri dönüyoruz çünkü Recep bu değil. O sadece komik.
Film her defasında izlenme rekorları kırıyor. Milyonlarca kişi izliyor. Çok mu açmışız gülmeye?
Şahan G.: İnsanlar Recep'i seviyor çünkü o çok iyi kalpli bir öküz. Kıllı, kocaman iyi kalpli bir ayı. Bu görüntüsü en çok çocukları cezbediyor. İçi dışı bir Recep'in. Bunu çocuklar anlıyor.
Togan G.: Bence de Recep İvedik'in en önemli özelliklerinden biri çocuk gibi olması. Toplumsal perdeleri yok, aklından geçeni pat diye söylüyor. Bu pervasızlık çocukluğumuzda sahip olduğumuz ama büyüyünce yitirdiğimiz bir özellik.
Şahan G.: Ben de toplumsal kuralları takan, "Politically correct" olmak için uğraşan biri değilim. Bir komedyen olarak da hep bu özelliğimden beslenmişim. Bunu Recep'le keşfettim. İnsanları söylemek isteyip de söyleyemedikleri durumlar üzerinden güldürmüşüm. Recep'in ikinci filmde iş adamlarının karşısında geçip konuştuğu sahne gibi. Herkesin içinden o konuşma geçer belki ama kimse çıkıp öyle konuşamaz.
Dördüncü filmi planlamaya başladınız mı?
Şahan G.: Hayır. Film vizyona girsin tepkileri görelim. Haziranda Togan'la kafa dinleme tatiline çıkarız. O tatilde konuşur karar veririz.
Togan G.: İlla dördüncü filmi çekeceğiz diye de bir şey yok. İçimize sinmeyen bir projeye imza atmayız.
Şahan G.: Dünyada da bir film iyi gişe yaptıysa ikincisi, üçüncüsü çekilir. Harry Potter da seri, Matrix de. Onlar akıllı da biz mi değiliz.
Gelelim aşk meselesine. Geçen hafta Merve Sevi ile bir ilişkiniz olduğunu açıkladınız. Nasıl gidiyor?
Şahan G.: Bence bir ilişki varsa bunu açıklamamak çok saçma. Halit ve Bergüzar gibi mi yapsaydık? Aylarca arkadaşız dediler, şimdi bebek bekliyorlar. Zaten el ele görecektiniz, sizden önce davrandım ve açıkladım. Daha çok yeni. Her şey çok güzel gidiyor.
Yaş daha 29 ama sorayım. Evlilik, çoluk çocuğa karışma planlarınız var mı?
Şahan G.: Var. İyi bir baba olacağımı hissediyorum. 55-60 yaşlarıma geldiğimde etrafımda insanlar olsun isterim. Yalnız bir yaşlılık geçirmek istemem. Ama şu yıl evlenirim diye kesin bir şey yok.
Yakın iki arkadaş ve kardeş olarak kız arkadaşlarınızın da mutlaka iyi anlaşmalarını bekliyor musunuz? Diyelim ki birinizin kız arkadaşı ötekini sevmedi. Ne oluyor?
Şahan G.: Kızlar birbirini sevmezse kızları bırakıp biz iki kardeş devam ediyoruz. Zaten sevgili olarak seçtiğimiz insanların seviyeleri, davranışları, karakterleri ve duruşlarının benzer olmasına dikkat ediyoruz. Ama Togan'ın kız arkadaşları benden çok çekinir.
Neden?
Togan G.: Ünlü ya. Kızlar önce bir geriliyor.
Şahan G.: "Ne sakin kızmış" diyorum, Togan "Abi o senin yanında öyle" diyor.
"Süper anlaşıyoruz. Zıtlıkların uyumunu yaşıyoruz" diyorsunuz ya. Peki kız arkadaş seçiminizde durum nasıl? Togan'ınkiler Şahan'a, Şahan'ınkiler Togan'a mı benziyor?
Şahan G.: Hayır insan ilişkilerde kendine benzeyen kişileri tercih ediyor galiba. Ben zıpır, eğlenceli insanları, Togan ise sakin, sessiz, uzun uzun sohbet edeceği kızları tercih eder.
Togan G.: Bu konuda ne kadar kesin konuşabiliriz ki? Sakine de heyecanlıya da âşık olabilirsin.
Şahan G.: Öyle de insan bir noktadan sonra "Abi sakin kız bana gelmez" diyebiliyor. Deneme yanılma metodu tabii. Bu arada ikimiz de romantiğizdir. Burada anlatamayız ama çıldırtıcı sürprizlerimiz ünlüdür.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Şahan G.: Çocukluk denilince aklıma tenis ve Ankara geliyor.
Togan G.: Annemiz çalışıyordu. Ben 8-9 Şahan da 12-13 yaşlarındaydık. Baktı ki tüm gün televizyon karşısında geçiriyoruz. Bizi tenise yazdırdı.
Şahan G.: Ben sporcu disiplinine ayak uyduramadığım için o kadar iyi değildim de Togan Ankara üçüncüsü falan olmuştu. Zaten kendisi aynı zamanda ÖSS Türkiye 50'ncisi.
Aranızdaki haylaz çocuğun oyunculuğa yönelmesine şaşırmıyorum da okul birincisi, matematik dehasının sinema-televizyon okumasına şaşırıyorum...
Şahan G.: Bizim aile ODTÜ mezunu. Matematik-fen okumuşlar. Herkes ya mühendis ya doktor... Tek bir sanatçı yok, öyle söyleyeyim. Anneme "Ben oyuncu olacağım" dediğim zaman çok ağladı. Klasik "Oğlum sen okulunu bitir, bileğine altın bileziğini tak sonra hobi olarak yaparsın" lafları. Çok zor ikna ettim. Hani "Eski Yeşilçam oyuncusu, şimdi sokaklarda ve aç" haberleri var ya. Annemin aklındaki görüntüler onlar. "Ankara'nın bağrından kopan al yanaklı çocuklarım İstanbul'da kurtlar sofrasında ne yaparlar?" korkusu sardı kadını.
Togan G.: Şahan eve sinema dergileri alırdı. Onları okumayı severdim. Merak sarmıştım. Şahan bu sancılı karar dönemiyle benim için de yolu açmış oldu. Ömür boyunca takım elbise giyip, sıkıcı ofislerde çalışmak istemediğime karar verdim.
Film çekmediğiniz zamanlarda beraber neler yapıyorsunuz?
Togan G.: İki tane 20'li yaşlarındaki erkek ne yaparsa onları yapıyoruz. Playstation oynuyoruz, tatile gidiyoruz, gece dışarı çıkıyoruz.
Şahan G.: Biz bir de çok konuşuruz. Saatlerce muhabbet ederiz. O saptamalar yapar ben yorumlarım, ben bir fikir sunarım o yorumlar.
Bir röportajınızda Cem Yılmaz hayranı olduğunuzu okumuştum, hatta size bir peçete imzalamış. Çerçeveletip salona asmışsınız...
Şahan G.: Cem Yılmaz konusunda konuşurken dikkatli oluyorum. Çünkü onun hakkında ne söylesem farklı yansıtılıyor. Mesela "Cem Yılmaz'dan beni ve tüm insanları güldürmesini bekliyorum" dedim. Ertesi gün başlık: "Cem Yılmaz önce beni güldürsün." Sana hikayeyi en baştan anlatayım. Evet öyle bir peçete gerçekten var.
Ben orta üçüncü sınıftayken arkadaşlarımın Cem Yılmaz diye birinden bahsettiklerini duydum. Şöyle komik, böyle harika diye. En çok da kızlar anlatıyordu. Aradan birkaç ay geçti gazetede Cem Yılmaz'ın Milli Eğitim Şura Salonu'nda ilk Ankara gösterisini yapacağını öğrendim ve bilet aldım. Ömrümde izlediğim en değişik gösteriydi, çok etkilendim ve seyirciler boşalıncaya kadar bekledim. Sonra da bir şekilde kulise girip Cem Yılmaz'ı buldum. "Sizi çok beğeniyorum. Bana bir hatıra vermenizi istiyorum" dedim. O da masanın üzerindeki peçetelerden birine bir karikatür çizip imzaladı. Ben de o peçeteyi çerçevelettim, hâlâ da evimin duvarında duruyor.
Daha sonra ne zaman bir araya geldiniz? Hatırladı mı sizi?
Şahan G.: Yok tanımadı. Zaten tanımasını da bekleyemezsiniz. Ben de şimdi binlerce kişiye imza veriyorum, aradan yıllar geçince tanımam mümkün değil. Aradan yıllar geçti, ben İstanbul'a geldim TV 8'de program yapmaya başladım. Telefonum çaldı açtım, Cem Yılmaz. "Seni izlerken çok gülüyorum ve başarılı buluyorum. Tanışmak isterim" dedi. Bir araya geldik ve çok iyi anlaştık. Cem benim çekimlerime gelmeye ve kamera arkasında oturup izlemeye başladı. Bir gün "Ben de oynayayım mı?" dedi. Bu benim için büyük onur, hayran olduğum adam benimle beraber iş yapmak istiyor. İlk başta biraz tedirgin oldum ve "Yok abi oynama"dedim. O, "Niye yahu beraber eğlenecektik ne güzel" diye ısrar edince de Cinci Hoca projesini çektik. İnsanlar bayıldı tabii. Hatta basında "Cem Yılmaz Şahan'a el verdi" diye haberler falan çıktı. Ama ben bu durumdan pek fazla hoşlanmadım. Başından beri her şeyi kendim başarmak istediğim için o el verme durumu bana pek uymadı. Aradan zaman geçti eskisi kadar görüşememeye başladık. Derken bir buçuk sene kadar önce bir sabah gazeteyi bir açtım Cem Yılmaz röportaj vermiş başlık da "Şahan'dan çok umutluydum ama olmadı. Gelecek vaat etmiyor." Ben de bir hafta sonra başka bir gazeteye onunla ilgili görüşlerimi açıkladım. O gün bugündür de karşılaşmadık. Recep İvedik ile ilgili "İzlemedim o filmi" açıklamalarını ve agresif tavırlarını sizinle beraber izliyorum.
Yanlış anlaşılma olmuştur diye düşünüp aramadınız mı kendisini? "Niye böyle söyledin?" diyebilirmişsiniz...
Şahan G.: Hayır aramadım çünkü çarpıtılacak sözler değildi. Yani bir editör kafasına esti diye öyle bir başlık atamazdı. Ayrıca ortada yanlış anlaşılma varsa konuşan kişi aramalı. Mesela geçenlerde Demet Akbağ aradı. Bir yerde Recep İvedik ile ilgili bir şeyler söylemiş aralarından kötü olanı başlık yapmışlar. "Şahancım hep pozitif konuştum, farklı yansıtılmış, çok üzüldüm" dedi. Ben de "Ne demek. Sizin benim hakkımda konuşmanız yeter" dedim.
Kırgın mısınız Cem Yılmaz'a?
Hayır. O benim için Türkiye'deki çok başarılı komedyenlerden biri. Yaptığı şeyleri bir izleyici olarak keyifle izliyorum. Ona karşı kişisel bir hasetim ve derdim yok. Kısacası hayatımın merkezinde Cem Yılmaz ile ilgili bir yarış, ona laf yetiştirme telaşı falan yok.
Basında hakkınızda sık sık negatif haberler çıkıyor. Yanlış tanıtıldığınızı düşünüyor musunuz?
Şahan G.: Evet. Biraz kibirli ve zor biri olarak tanıtılmaya çalışıldığım doğru ama yazılıp çizilenler beni rahatsız etmiyor. Zaten insanların sizi nasıl yansıtmaya çalıştıkları değil sizin nasıl davrandığınız önemli. Beni seven, takip eden insanlar var. Onların düşüncelerini de kolay kolay hiçbir şey değiştiremez. Telefonuma tanımadığım numaralardan çok güzel mesajlar geliyor. Yolda "Abi senin için yine neler yazmışlar. Takılma, böyle devam et" diyorlar.
Mahkemeye başvurdunuz mu bu haberler için?
Şahan G.: Hayır, mahkemeye başvurursam konunun daha da uzamasını sağlarım. Türkiye'deki hemen hemen bütün köşe yazarları ve eleştirmenleri "Bu film iğrenç sakın gitmeyin" dedi. Gişeleri gördük. Buradan da şunu anlıyoruz ki o yazıların toplum üzerinde zannedilen kadar büyük bir etkisi yok. Ama o yazıları yazanlara da hak veriyorum. 29 yaşından genç bir adam, magazinsel bir hayatı yok, bar kapılarında göremezsiniz, skandal aşk ilişkileri yaşamaz, ünlü arkadaşları yoktur. Tüm bunlar doğal olarak merak uyandırıyor. "Bu herif nasıl bir herif?" diyor insanlar. Negatif haberlerle de kışkırtıp "Bakın hiç de öyle değilmiş" demek istiyorlar. Gaza gelmiyorum. Bu da özgüvenimden kaynaklanan bir şey.
Türkiye'nin en komik adamı olmak gibi bir iddianız var mı? Öyle misiniz?
Şahan G.: Ben Türkiye'nin en komik adamı değilim. Yaptığım proje Türkiye'nin en komik projesi. Bu hep böyle devam edeceği anlamına da gelmiyor. Yarın öbür gün başka bir iş yaparım, beğenilmez. İnsanlar projelere tepki verir kişilere değil. Türkiye'nin en komik adamı diye bir unvan olmasına karşıyım. İnsan hayatı çan eğrisi gibidir. Bazen en üst kısımdasınızdır bazen de en alt. Her iki durumun da kalıcı olma garantisi yoktur