ÖLDÜRÜLEN GAZETECİ HRANT DİNK, KURŞUNUN SIKILACAĞI SAAT HARİÇ, HER ŞEYİ YAZDI...
20 Ocak 2007 Cumartesi | 10:56
Gazeteci Hrant Dink, Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı haftalık AGOS Gazetesi?nin son iki sayısında yayımladığı yazılarında adeta acı sonunu gördü. Dink, 12 Ocak 2007 tarihinde AGOS?un 563?üncü sayısında ?Neden hedef seçildim? diye sordu ve cevabını kaleme aldı. Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde ise ?Ruh halimin güvercin tedirginliği? başlıklı yazısını yazdı. TIK?layınız...
Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde ise "Ruh halimin güvercin tedirginliği" başlıklı yazısını yazdı.
12 Ocak 2007
Niçin hedef seçildim?
Bu aslında yanlış bir tespit ya da gereksiz bir soru değil. Anımsanırsa eğer Orhan Pamuk için dava celsesi başlamadan daha, "Ne yapılabilir de dava düşürülebilir?" diye az takla atılmadı...Benzer sürecin daha hafifi ise Elif Şafak davasında yaşandı... Başbakan Tayyip Erdoğan dahi Şafak'a telefon açıp geçmiş olsun dileğinde bulundu. Benzer "Hafif atlatmaları" Ermeni Konferansı'nın sonrasında yazdıkları nedeniyle haklarında "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla dava açılan gazeteci ve akademisyen arkadaşlar da yaşadılar...
Öncelikle Hrant Dink'in "Çok olmasına" biraz açıklık getireyim. Dink zaten epeyi bir süredir dikkatlerini çekiyor, canlarını sıkıyordu... kimdi bu Hrant Dink? Ona haddi bildirilmeliydi!.. Genelkurmay bildirisi 22 Şubat Pazar günü yayınlandı... Ertesi gün muhakkak birşeyler olacağını seziyordum. Ertesi gün sabahın erken saatinde çaldı telefonum. İstanbul Vali yardımcılarından biri arıyordu. Eimdeki belgelerle Valiliğe beklediğini bildirdi. "Bu çağrının hangi amaçla yapıldığını?" sorduğumda ise "Sohbet etmek ve elinizdeki belgeleri görmek" şeklinde yanıtladı...
Elimdeki belgelerle birlikte Vali Yardımcısı'nın yanına gittim. Hayli nazikti Vali Yardımcısı. İçeri buyur ettiğinde, odasında biri bayan iki kişi daha oturuyordu. Nazikçe "Onların kendisinin yakınları olduğunu, sohbetimizde hazır bulunmalarında bir mahzur görüp görmediğimi?" sordu... Dikkatli olmamı, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçınmamı telkin ediyordu... Haddimi bilmeliydim... Dikkatli olmalıydım... Yoksa iyi olmazdı!
Hakikaten de sonrası iyi olmadı.
19 Ocak 2007
Ruh halimin güvercin tedirginliği
Başlangıcında, "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı'nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa'dan aşinaydım. 2002 yılında Urfa'da gerçekleşen bir konferansta yaptığım konuşmada "Türk olmadığımı... Türkiyeli ve Ermeni olduğumu" söylediğim için "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla üç yıldan beri yargılanıyordum.
Duruşmaların gidişatından dahi habersizdim. Hiç ilgilenmiyordum. Urfa'dan avukat arkadaşlar gıyabımda yürütüyorlardı celseleri. Şişli Savcısı'na gidip ifade verdiğimde de hayli umursamazdım. Sonuçta yazdığıma ve niyetime güveniyordum. Savcı, yazımın sadece birbaşına hiç bir şey anlaşılmayan o cümlesini değil, yazının bütününü değerlendirdiğinde, benim "Türklüğü aşağılamak" gibi bir niyetimin bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktı ve bu komedi de bitecekti. Soruşturma sonunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum...
Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten. Şimdi artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruyorum... Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.
Diğer gündemdeki haber Haberleri
TümüYukarı