REKLAM DEMEK, GELİR DEMEK
Malum, Türk halkı olarak dizilere olan düşkünlüğümüz fazla. Bir dizi başladığı zaman ekranın karşısına geçip, her şeyi unutuyoruz. Hatta, bu durum dizikolikliğe ulaşmış durumda. Dizilerdeki şiddet sahneleri, özellikle tecavüz sahneleri ilgimizi fazlası ile çekiyor. Her defasında beni hayretlere düşürse de, ne yazık ki hakikat bu!
İnsanlar birbirleri ile vakit geçirip sohbet etmek yerine, saatlerce bir diziye odaklana biliyor. Ne acı…
Geçenlerde çok yakın bir arkadaşımla sohbet ederken: “Bu akşam ne yapmayı düşünüyorsun?“ diye sordum. “Bugün benim dizim var, asla kaçıramam.” şeklinde bir cevap geldi. İnsanlar nasıl oluyor da bir dizi için program yapmaktan vazgeçebiliyor anlamış değilim. Bir de işin içine tecavüz sahnesi girerse, daha fazla ilgi görüyor. Senaristler özellikle tecavüz sahnelerini bölüm sonuna koyarlar ki, dizi sonuna kadar izlensin.
Senaryolar çok yavaş ilerliyor dersem, senaryolara haksızlık edecekmişim gibi geliyor. Çünkü diziler ilerlemiyor denecek kadar yavaş!
Bir bakışma sahnesi bile birkaç dakikayı bulmuş durumda. Biz de oturmuş gözümüzü kırpmadan izliyoruz. Durum böyle olunca dizilerin de yayınlanma süresini arttırıyorlar. Birkaç gün önce reytingi çok iyi olan bir diziyi izlemeye başladım. Senaryosu beni inanılmaz yordu. Olaylar o kadar yavaş ilerliyor ki… Aslında sebep açıkça ortada… Reklamlardan elde edilen gelir.
Televizyon sahipleri ve yöneticiler, reytingi yüksek dizileri en değerli saatlere koyarak, bu işi gerçekten iyi yaptıklarını gösteriyorlar. Reyting ne kadar yüksek olursa, reklam geliri de o kadar yükselir. Bir diziye daha fazla reklam yerleştirip, geliri daha da arttırabilmek için, dizilerin kalitesini düşürüyorlar. Asıl amaç olayların hızlı ilerlemesi değil, dizi süresini uzatıp daha fazla reklamla, daha fazla gelir elde etmek.
İşin özü belli. Reklam demek, gelir demek.