ALİ TUFAN KOÇ’TAN ’SÖYLEŞİLER KİTABI’: MÜHİM SORULAR ÜZERİNE 673 SORU
Ali Tufan Koç, gazetecilik kariyeri boyunca bir araya geldiği 45 dünyaca ünlü ikonik isimle gerçekleştirdiği söyleşilerin hikâyeleştirilmiş ve uzun versiyonlarını "Söyleşiler Kitabı"nda bir araya getiriyor. Kitapta dünyanın kültür, sanat, edebiyat gibi alanlardan pek çok ismin ilham veren cümleleri bugüne taşınıyor.
Hayata, aşka, ölüme, iyiliğe ve geleceğe dair merak edilen sorular üzerine kurulu zamansız söyleşilerden oluşan kitap, aynı zamanda söyleşi sanatının inceliklerine dair ipuçları, sorular üzerine kurulu bir hikâye anlatım tekniğine dair örnekler ve “yeni gazetecilik” anlayışına dair yaklaşımlar içeriyor.
Ali Tufan Koç’un “Söyleşiler Kitabı”nda Philippe Petit ‘cesareti ve korkuların üzerine yürüyebilmeyi’; George Clooney ‘pişmanlıklara farklı bir gözlükle bakabilmeyi’; Salman Rushdie ‘evin aslında ne demek olduğunu’; Marina Abramović ‘gözü karalığı’; Karl Ove Knausgård ‘kendine dürüst olabilmeyi’; Stefan Sagmeister ‘çıplaklığın doğasını’ anlatıyor.
Okuyucuya söyleşiler aracılığıyla birçok duyguyu ve fikri anlatan kitap, ölüm korkusuyla barışmayı Paul Auster’dan; akla düşen her fikrin bir yaşama hakkı olduğunu David Lynch’ten; çocukluk anılarına yaratıcı bir biçim vermeyi Massimo Bottura’dan esinlenerek, farklı yaklaşımlar ve bakış açıları sunuyor.
Söyleşiler arasında yer alan 102 yaşındaki moda ikonu Iris Apfel, hayatın mizah anlayışını; artırılmış gerçeklik teknolojisinin mucidi Jaron Lanier, toplumun “gereksiz abartmalarını”; usta aktör Harvey Keitel şükretmenin gücünü; astrofizikçi Neil deGrasse Tyson “hem ufak bir karınca hem koca bir evren” olduğumuzu bizlere hatırlatıyor.
Söyleşi okumanın farklı güzelliklerini hatırlatan, alternatif “okuma niyetleri” sunan kitabın ortaya çıkışını Ali Tufan Koç şöyle özetliyor: “En büyük şansım, bu kitapta okuyacağınız söyleşiler için bir araya geldiğim onlarca ismin, genelde yeni çıkan bir film, bir albüm, bir kitap ya da bir konferans bahanesiyle buluşmamıza rağmen, sohbeti daha zamansız sulara ve konulara çekmeye dünden razı olmalarıydı. En güzel kısmıysa, kimsenin bu söyleşilere ‘hayat dersi’ vermek ya da ‘altın öğüt’ yumurtlama amacıyla oturmamasıydı. Belki de bu yüzden, bu söyleşiler, daha ‘zamansız’ bir formatta saklanmayı, en azından bunun için bir şansı hak ediyorlar…”