LEVENT ÜZÜMCÜ: ’TEHDİTLERE PABUÇ BIRAKMADIM’
"Gücünüzün farkında olun, demokrasi beden ağırlığı üstüne yürüyor ama akıl ağırlığı çok daha etkilidir. Bir başkası yok, sadece siz varsınız. Lütfen yılmayın, lütfen boyun eğmeyin!" Tiyatrocu Levent Üzümcü, ’Boyun Eğme’ adlı kitabında hepimize böyle sesleniyor. Daha önce yazdığı pek çok makaleyi derleyen Üzümcü, kitabında Şehir Tiyatroları’ndan atılma sürecinde yaşadığı hukuksuzlukları da paylaşıyor.
Bu kitap bir çığlık mı?
- Günümüz dünyasında insanların fikirlerini söylemelerinin üzerine set çekilemiyor. Çekilmeye çalışılan zamanlar, çekmeye çalışan insanlar oluyor ama dünya tarihi onların acıklı hikâyeleriyle dolu. Bu aymazlığın nedeni, tarihi okumadıklarından, tek gerçeğin, statülerinin ölene kadar devam edeceği düşüncesi taşımaları. Onun için bu bir tür kendimi ifade etme biçimim.
Kitabın ismi neden ‘Boyun Eğme’?
- Çünkü Gezi’de bulunmuş en önemli sloganlardan biriydi.
Sizden boyun eğmenizi isteyen oldu mu hiç?
- Kimse benden boyun eğmemi istemedi, o dediğiniz istemeyle olmaz zaten, zorla olur. Toplumun içindeki bir psikolojik birliktelik, bir başka psikolojik birliktelikten, evrensel hukukun ilkelerinden ayrılarak kendisi gibi olmasını bekliyor ve bunun dayanağı olarak da ruhani dünyalarını ve çok olmalarını gösteriyorlar. “Sizler Cumhuriyet’in bir projesisiniz, asıl olan biziz ve şimdi herkes bizim gibi olacak” argümanıyla davranıyorlar. Bunu hem psikolojik hem de fiziksel bir savaş haline getirdiler. Rejimini bize zorla dayatmaya çalışan bu siyasi yapılanma, her tür vahşeti artık ‘kader’le açıklayan bir yapı haline geldi.
Levent Üzümcü, Boyun Eğme, Ka Kitap, 165 sayfa / 18 TL.
Karanlık ama umutlu bir portre çiziyorsunuz kitapta. Hiç yorulduğunuz olmuyor mu?
- Yorulmuyorum valla, neden yorulayım? Kendimi tanıtmak, neye inandığımı, bizim gibi insanların da var olduğunu bildirmek önemli bir şey. ‘Anlatılan Senin Hikâyendir’ oyunumda “İnsan dediğin deniz feneri olacak karanlıkta, yolunu yönünü kaybetmişe bir tutam ışık sunacak” diyorum. Ben de deniz feneri olmaya, ışığımı insanlarla paylaşmaya, aydınlığımızı büyütmeye çalışıyorum.
Gezi’den sonra hayatınız değişti mi?
- Benimle aynı fikirde olduğunu, aynı dünyaya inandığını söyleyen pek çok televizyon yapımcısı benden bir anda uzaklaştı. Ama şu gün itibariyle televizyon dizisi yapmak ister miyim, bilmiyorum.
Neden?
- Çünkü günümüz Türkiyesi’nde benim gibi olup bitenden derinden etkilenen bir aktörün televizyon dizisi yapmaktansa tiyatro vasıtasıyla halka inandıklarını söylemesi daha doğrudur. Sizi yolda görseler “Merhaba” diyemeyecek kalitede, dört Osmanlı padişahının ismini arka arkaya sayamayacak insanlar bir anda kendilerini geçmişteki bir imparatorluğun veliahtı ilan ederek sosyal medyadan küfürlerle saldırıyor, sizi öldüreceklerini söylüyor. Sanat camiasından pek çok insan bu duruma pabuç bıraktı.
Siz nasıl sağlam durdunuz?
- Bilmiyorum. Her zaman böyle biriydim. Hiçbir zaman tehditlere pabuç bırakmadım.
Şehir Tiyatroları’ndan (ŞT) ihraç edildikten sonra neler oldu?
- Atıldığımda genel sanat yönetmeni, yardımcıları ve yönetim kurulunun yaptığı açıklama güç vermişti ancak Şehir Tiyatrolu meslektaşlarımın çoğunluğunun bana destek olmamalarından, gelip yanımda durmamalarına çok kırıldım. Duranları tenzih ederek söylüyorum. Bana yapılan şey, yarın öbür gün herkese yapılabilir.
Fikirlerinizi böylesine anlatmaktan korkmuyor musunuz?
- Ya neden korkarsınız ki? Kendi çocuklarının, doğmamış torunlarının karanlık bir geleceğe mahkûm edilecek olmasından korkun da bari işe yarar ve gerçekçi bir korkunuz olsun. Bugün bir balerin için “Onun neyi gösterdiği ortadadır” gibi garip bir cümle de kurabilirsiniz, fakat bu garip aforizmayla torununuzun çocuğunun bir dansçı olmasının önüne geçemezsiniz. Bunlar günlük siyasete kurban edilecek şeyler değil. Ben fikirlerimi söylemekten korkmuyorum, kimse de korkmasın. Torunlarına daha iyi bir ülke bırakmak istiyorlarsa, korkmasınlar, söylesinler.