ARTIK 4. KÖPRÜYÜ TARTIŞALIM
Pinhani?nin solisti Sinan Kaynakçı, ?Gezi Parkı ? eylemlerinin gölgesi altında kalan şehirlerin yeşil alanlarını yazdı...
"Günlerdir devam eden Gezi Parkı eylemleri, ilk başta çevreye duyarlı insanlar tarafından başlatılmıştı, hatta onların haftalar önce organize ettiği konserde ben de yer almıştım. Bugün ise Gezi Parkı iktidar ve muhalefet partilerinin ideolojik savaş alanı haline geldi. Ancak ilk günlerdeki çevreci sesler artık bu hengamenin arasında duyulmamaya başladı ki bu önemli bir fırsattı, şehirler ve yeşil alanları üzerine konuşmak için...
İstanbul’da doğup büyüdüm ve bir çok yerinde yaşadım. Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm ilçe ve büyükşehir belediyelerinin yeşil alan anlayışı, bugünkü iktidarınkiyle tutarlılık gösteriyor. Şehrin kenarında kalan ya da denizin doldurulmasıyla elde edilen alanlara ve yol kenarlarına büyük maliyetlerle uçsuz bucaksız parklar yapılıyor. Bu parklar şehrin toplam yeşil alanını arttırıyor, buna harcanan para da yeşil alana harcanmış para olarak kayda geçiyor. Otoyol kenarlarında rengarenk çiçekler görüyoruz. Zaten bu anlayışın en önemli unsuru görsellik. Öyle ki, o çiçekler plastik olsa hiç birimiz farketmeyeceğiz, zaten sadece araba ile geçiyoruz yanlarından. Şehir kenarındaki ya da doldurma alanlardaki parklar ise pazardan pazara uzak bir mesafeden yürüyerek veya arabayla gelen insanları ağırlıyor.
Esas sorun zaten İstanbul’daki parkların miktarı ve kalitesiyle ilgili değil,bu parkların konumu ve işlevi ile ilgili. Evlerle iç içe geçmiş oldukça az park var. Bu parklar her gün kapasitesinin çok üzerinde insan ağırlıyor. Binaların arasına sıkışmış bu küçücük parklarda anneler bebeklerini gezdiriyor, çocuklar top oynuyor, gençler sevgilileriyle oturuyor, evsizler bir kenara kıvrılıyor, kediler- köpekler de artık bir yer kaldıysa oralarda yaşıyorlar. Bugüne kadar o kurtarılmış bölgeleri artırmaya yönelik çok az çalışma yapıldığı gibi, mevcut olanların büyük bir kısmı da şehrin büyüyen ihtiyaçlarına kurban gitti; okul, hastane, cami, karakol, muhtarlık binası, pazar yeri gibi... İnsanlar bu şehirde gerçekten evinin içine hapsoluyor. Özellikle binaların dip dibe olduğu şehrin merkezi bölgelerinde bu eksiklik ciddi anlamda hissediliyor.
Parklarla evlerin iç içe geçtiği Ataköy ve Ataşehir gibi yerlerin, pek çok handikaplarına rağmen, bu kadar talep görmesi de bu yüzden. Bu süreçte ve daha önce pek çok kez şahit olduk; belediye başkanları , bakanlar, başbakanlar yeşil alanlardan hep nicelik olarak bahsediyorlar, hep en çoğunu yapmanın yarışı içindeler. Son dönemde de yine büyük parklar yapıldı. Örneğin Topkapı’daki eski otogarın yerine 350.000 metrekarelik bir park yapıldı,
Gezi Parkı’nın (38.000 m2kullanımında sorunlar olan Taksim’deki Gezi Parkı’nın feda edilmesine bu kadar tepki gelmesi, onlar için anlamsız olabilir. Ancak itiraz zaten belediyenin toplam icraatına değil, tercihlerine. Taksim meydanını yaya olarak günde milyonlarca insan kullanıyor ve buradaki yeşil alanın her metrekaresi insanlar için altın değerinde. Topkapı’daki dev park ise otobüsle geçenlerin gözünü doyurmaktan öteye bir fayda sağlamıyor. ) neredeyse 10 katı. Olaya böyle bakıldığında, zaten Taksim Gezi Parkı eylemleri, iktidarın farklı uygulamalarını protesto edenleri bir araya getirdi, tüm yurdu etkisi altına aldı. Polisle vatandaşı karşı karşıya getirdi, iktidar ve muhalefetin üslup hatalarıyla vatandaşı ikiye böldü. Kavgalı futbol taraftarlarını şimdilik barıştırdı. Pek çok olumlu ve olumsuz etkisi oldu. Ancak çıkış noktasının çok uzağında kaldı, aynı evlerin uzağında kalan parklar gibi. Bu durumda, Türkiye’de çevre ile ilgili konuşmamız gereken şeyleri artık başka bir baharda konuşacağız. 3. köprü zaten yapılmış olacak. Belki 4. köprü için daha düzgün bir zeminde tartışabiliriz. Hatta ben başlatayım bu tartışmayı da. Tabii ki istemiyorum 4. köprüyü, adına benim adımı bile verseler istemiyorum. Niye diye sormayın, uzun hikaye...