FAZIL SAY İLK KEZ AÇIKLADI: ’CAN ACITICIYDI, KIRICIYDI’
Geçtiğimiz Ocak ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konserine giderek dinlediği Fazıl Say’ın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Saray’da piyano çalacağı öne sürülmüştü. O dönem kendisine yönelen eleştiriler için "Benim için çok can acıtıcıydı, yıpratıcıydı, kırıcıydı. Aylarca içime kapandım. Ne oldu? Benim 49 yıllık ideolojim mi değişti?" diyen Say, "Bir ulusal günümüzde müzik yapmam istenirse bunun yeri bence Anıtkabir olmalı" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Ocak ayında ATO Congresium’da sahne alan ve Truva Sonatı’nı çalan Fazıl Say’ın konserine katılmıştı. İkili, konserin ardından bir araya gelmişti, Say Erdoğan’a imzalı albümlerini hediye etmişti. Bu buluşmanın ardından Erdoğan, usta piyanist ile konuştuklarını ve Say’ın 29 Ekim’de Saray’a geleceğini, “Bu 29 Ekim resepsiyonu için Fazıl Say bir Cumhuriyet bestesi hazırlıyor. Kendisiyle anlaştık. Resepsiyonda inşallah icra edilecek. Tabii bir iki bestesini daha ekleyecek” sözleriyle açıklamıştı.
Bunun üzerine muhalif kesimlerden Say’a tepki gelmişti. Say, bu tepkilerle ilgili ilk kez bir açıklama yaptı. O açıklama şöyleydi:
“Benim gerekçelerim. Kamuoyunu yanlış yönlendirenler çok canımı yakmıştı. Cumhurbaşkanının geldiği konser Ankara'da Congresium konser salonundaydı, tüm biletleri çoktan tükenmiş bir konserdi. Bunu ‘Fazıl Say Saray'da konser verdi’ diye maniple ettiler. Konserde repertuvarda, kendi solo piyano eserlerim Truva Sonatı, İzmir Süiti, Kara Toprak vardı. Bunu da ‘Fazıl Say Dombra çaldı’ diye saçma sapan çakma videolarla maniple ettiler. Hayatımda verdiğim binlerce konserimde nasıl ‘konser selamı’ veriyorsam; 18 Ocak 2019 akşamı da öyle yaptım, bu sefer ‘Fazıl Say diz çöktü’ diye çamur attılar. ‘Dönek’ diyeni de oldu.
Bunları okumak, duymak, beni çok üzmüştür. Ne kadar kırıcı olduğunu, bana ne kadar dert yarattığını anlatamam. Bu konserin 3000 şahidi vardır. Ne çaldığımın da kaydı ve görüntüsü vardır. Tüm bu olayların başlangıcı, annemin vefatından sonra Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın taziye telefonu ve benim kendisini insanca bir konserime davet etmem ile başlamıştı.
Keşke, tüm siyasiler, iktidar, muhalefet, belediyeler, pek çok sanatçıyı, müzisyeni, tiyatrocuyu gidip yerinde seyretse. Sanat ile iç içe olsa. Halkın sanata ilgisini teşvik etse. Keşke…
Konserin ardından gelişen tüm bu olaylardan sonra, dost zannetmiş olduğum pek çok kişinin de bu yalana, bu düşmanlığa ortak olduğunu gördüm, hayatlarına çok yardım etmiş olduklarım dahil.
Benim için çok can acıtıcıydı, yıpratıcıydı, kırıcıydı. Aylarca içime kapandım. Bu dostlarla (!) her şey bitti, yollar bir daha düzelmemek üzere ayrıldı. Pek çok sevdiğim, okuduğum, insan bu maniple edilmiş algılarla yanlış şeyler yazdılar, sanki suç işlemişim gibi. Tüm gerçeklerden uzak, tüm iyi niyetlerden uzak. Ne oldu? Benim 49 yıllık ideolojim mi değişti? Sizce değişti mi? Değişebilir mi?
Türkiye'nin son 30 yıldaki tüm cumhurbaşkanları bir veya iki konserime gelmiştir, Özal, Sezer, Demirel, Gül ve Erdoğan (2003 ve 2006'da başbakanlık döneminde) bunun dışında dünyanın pek çok cumhurbaşkanı önünde çalmışımdır. Sanatta, sporda, bu zaten olağandır. Siyasiler de konsere, sinemaya, maça gider… Gitmelidir. Hatta en muhalif sanatçıya bile gitmelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Ocak 2019’da Fazıl Say’ın konserine katılmış ve Say’ı tebrik etmişti.
Geldiler seyrettiler diye bizim tüm hayatımızın ideolojisi mi değişir? Bu nasıl bir saçmalıktır? Benim hayatımda özgürlükçü, demokrasi düşkünü ve Atatürk sevdalısı, bir vatansever olduğumu bilmeyen var mıdır? Tüm dünyada var mı? Hatta muhalif olduğumu bilmeyen, yaşadığım dertli yılları, mahkemeleri bilmeyen?
Hayatımda bir kere Köşk'te çaldı; çok özel bir durum sebebiyle; Kasım 1999, ABD Başkanı Clinton ve eşi ve beraberindeki heyet, 17 Ağustos 1999 Körfez depremi sonrası Türkiye'yi ziyaret etmeye ve dayanışma mesajı vermeye gelmişlerdi; Köşk'te o akşam konseri benim vermem rica edilmişti.
Onun dışında, ben felsefe olarak makamlarda sanatsal faaliyeti gerek sanat ve gerek sanatçılar açısından doğru bulmuyorum. Felsefe şu olmalı; sanatın yapıldığı yerde buluşulmalıdır, siyasetin yapıldığı yerde değil. Bunu benimle irtibata geçen tüm danışman ve bakanlara da bu şekilde iletmişim, ‘sorumluluk üstlenilir ama sanatın yapıldığı salonlarda olmalı. Amaç da sanatın halkla buluşması ve teşvik edilmesi olmalı.’
Onlar da daha yukarı ne iletti bilmiyorum. Beni lütfen anlayın. Zaten bir daha da bizimle irtibata geçilmedi. Bir ulusal günümüzde müzik yapmam istenirse bunun yeri bence Anıtkabir olmalı. En azından tarihe doğruları not düşmek istedim.”