GÜNEŞ GAZETESİ?NİN USTA KALEMLERİNDEN OLAY RÖPORTAJ?MUAZZEZ ERSOY: ?FUTBOLDA OYNADIM, ERKEKTE DÖVDÜM?
Güneş Gazetesi?nin usta kalemleri BEŞİ Bir Yerde?nin bu haftaki konuğu, Türk Sanat Müziği?nin ünlü yorumcusu, Nostalji Kraliçesi Muazzez Ersoy oldu. Çocukluğunda futbol oynadığını ve erkek bile dövdüğünü söyleyen Muazzez Ersoy, Başbakan Erdoğan ile aynı semtte büyümüş. Ünlü sanatçı, ?Kasımpaşa?da semtimizin yakışıklı delikanlıları tam bizim evimizin karşı köşesinde toplanırlardı. 5-6 genç hep birlikte sohbet ederlerdi. Oradan Tayyip Beyi hatırlıyorum?
GÜNEŞ Gazetesi’nin usta kalemleri BEŞİ Bir Yerde’nin bu haftaki konuğu, Türk Sanat Müziği’nin ünlü yorumcusu, Nostalji Kraliçesi Muazzez Ersoy... Etiler’deki ofisinde kendi sanat hayatının hemen hemen bütün safhalarına tanık olan bizlerin karşısına çıkan Ersoy tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Sıfır makyaj ile görüntü alınmasına bile itiraz etmeyen Ersoy, kendisine olan güveni de bir kez daha göstermiş oldu. İşte dünden bugüne, çarpıcı ve başarılarla dolu yaşamıyla Muazzez Ersoy.
Nurettin SOYDAN: 2012 yılından beklentileriniz nedir?
Muazzez ERSOY: Geride bıraktığımız yıl bayağı üzüntülerle geçti. Van depremi , küresel kriz dünyayı çok etkilendi. Japonya’daki tsunaminin getirdiği ölümler herkesi üzdü. Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesi gibi hepimizi üzen bir çok olay yaşandı. 2012’den öncelikli beklentilerim, ülkemin ve insanlarının sağlık sıhhatli ve huzur içinde, kardeşlik, dostluk sevgisi içinde yaşaması. Ayrıca insanlığı üzecek hiçbir felaketin yaşanmamasını dilerim.
Nurettin SOYDAN: Maya Takvimi’nin öngörülerinden dolayı gelecekginize dair bir endişe taşıyor musunuz?
Muazzez ERSOY: Bir endişem yok. Ne yaşanacaksa insanlık yaşayacaktır, takdiri ilahi. Ama Mayalar’ın kehanetiyle ilgili izlediğim bir belgesel çok dikkatimi çekmişti. Maddi açıdan kaygılanabilirim. Korkularım var. Hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Çocukluğumdan bu yana bir yaşam biçimim oldu. Ayaklarımın üstünde durabilmek, gücümü Rabbim’den almak, onun desteğini yanımda hissetmek. Çalışmak, kazanmak ve hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Hep ileriyi düşünürüm. Ölene kadar da çalışmak en büyük isteğim, temennim. Korkularımın başında hep bu gelir. Kaygım var maddi açıdan ama öbür türlü endişem yok.
Şahin BÜYÜKKAYA: Siz sıfırdan başlayıp solist oldunuz.
Muazzez ERSOY: Direkt solist olmadım ama. Ufak tavernalarda, gazinolarda sahneye çıkıyordum.
Şahin BÜYÜKKAYA: Bir konservatuarınız yoktu, desteğiniz yoktu mesela.
Muazzez ERSOY: Desteğim olmaz olur mu? Yaradanım en büyük destek. Onun gösterdiği yoldan gidince başarıya çıkıyorsunuz.
Şahin BÜYÜKKAYA: Uzun yıllar vergi rekortmeni de oldunuz. Bayağı başarılıydınız ekonomik olarak.
Muazzez ERSOY: Burada yapımlar yapıyorduk. Çok güzel nostalji albümleri yaptık. İyi bir albüm satış grafiği yakaladı. Oradan olan gelir, çalışmalar ve diğer yan gelirlerle birlikte vergi rekortmeni oldum. Ama şimdi albüm yapmıyorum, sadece konser yapıyorum. Kazandığımız kadar da gidiyor. Çünkü işime ve kendime yatırım yapıyorum.
Şahin BÜYÜKKAYA: Sanırım 12 nostalji albümü yaptınız. Neden ara verdiniz?
Muazzez ERSOY: Sevenlerim yeni albüm istediler. Onlar yönlendirdi beni.
Şahin BÜYÜKKAYA: Eski şarkıları o zaman kimse okumuyordu sizden başka.
Muazzez ERSOY: Şu anda herkes okuyor. Sahneye çıkan sanatçılar şu anda hep benim nostalji albümlerimde yer alan şarkıları okuyorlar. Bu da bana keyif veriyor.
Uğur GÜNERİ: Nostalji albümüyle müzikte o zaman bir çığır açtın. 82-83 yılından bu yana müziğe kendini vermişsin. Kusura bakma ama şu anda Türk müziğinde doğru dürüst beste yok. Popüler müzik yapan senin, Ebru Gündeş ve Sibel Can’ın albüm satışları 100 bini zor geçiyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri korsan ise, ikincisi beste olmayışı. Güzel şarkı yok. Sen nostaljiye devam etseydin bu fırtınayı on yıl daha devam ettirirdin.
Muazzez ERSOY: Uğur abi söylediklerinde haklısın ama ben bu kasetleri alan insanlara, halkımıza sorduğum zaman benden yeni istediler. Emin misiniz diye sorduğumda aldığım yanıt aynıydı: Evet biz yeni şarkılar ve albüm istiyoruz.
Şahin BÜYÜKKAYA: Ajda Pekkan TSM albümü hazırlıyor. Tarkan’a yap demişler. Demek ki Türk Sanat Müziği’ne bir dönüş var.
Muazzez ERSOY: TSM hiçbir zaman yok olmaz, ölmez zaten.
Vehbi DİÇNCAN: Ajda diyorsun ama eski şarkıları yapıyor. Tarkan, Aşık Veysel’in şarkılarını okuyor. Hayranların istemiş olabilir saygı duyarım. Ama Muazzez’de de bir eksik var. Demek ki istediği şarkıları bulamamış.
Muazzez ERSOY: Yeni beste bulmakta çok büyük sıkıntı vardı. Var ama tek tük. O da denk gelecek. Dünyada müzikte bir tükenmişlik var. Yapılmayan melodi, yazılmayan söz kalmadı.
Vehbi DİNÇCAN: Sanatçılar da TSM çerçevesinden çıkmışlar. Söyledikleri şarkılar TSM normlarında da değil.
Muazzez ERSOY: Dediğim gibi bir tıkanıklık var dünyada. Pop şarkılarında da alaturka motifler var.
Uğur GÜNERİ: Kayahan’ın bütün şarkıları öyle nerdeyse. Kimler okumadı yıllarca.
Muazzez ERSOY: Sezen Aksu’nun Firuze’si, Sen Ağlama da öyle. En büyük sıkıntı beste, hakikaten de yok. Ben TRT Müzik’te yaptığım programımda da sürekli vurguluyorum. Biz sanatçılar, TSM hizmet etmek zorundayız, ayrı. Ama Türk Müziği’nin öldürmemek, yok etmemek ve unutturmamak için de halkımızın bizimle el ele verip bu kültüre sahip çıkması lazım. Sadece bizim çıkmamız yetmiyor. Popüler müzik daha hakim şu anda
Vehbi DİNÇCAN: Muazzez ben sana katılmıyorum. Neden, pop müzik dinleniyor. Bildiğimiz isimler var. Gazinodan bozma birkaç yer var. Lütfen git, gençlerin hepsi TSM şarkılarını söylüyor, eşlik ediyor.
Muazzez ERSOY: Anlamadın beni. Ben genç nesil Türk Müziği dinlemiyor demedim. Ama genelde popüler müzik hakim dedim. Ben de 14-15 yaşındayken o günün popüler şarkılarını seviyordum. Annem de tam aksine evde TSM şarkıları dinlerdi. Bugün okuduğum bir çok parça annemden kulağımda kalandır.
TRT RADYO SINAVINI
KAZANAMAYINCA ÇOK HIRS YAPTIM
Uğur GÜNERİ: TRT sınavında okuduğun ve çaktığın şarkıyı hatırlıyor musun?
Muazzez ERSOY: Şarkıyı hatırlamıyorum ama, iki ya da üç kez TRT sınavına girdim. Bana bir şey demediler ama kazananlar listesinde yoktum. Hiçbir gerekçe gösterilmedi. Kazanamadım ama bu bende hırs yaptı. Radyo sınavına üç kez girip kazanamayan şarkıcı olarak, 5 yıl sonra denetim bantları yaptım. Rahmetli Ziya Taşkent hocamız da denetim jürisindeydi bir çok değerli hocayla birlikte. Şarkılarımın tamamı onaydan geçti. İkinci denetime giren 8 şarkı da onay aldı. Kapısından giremediğim radyoya dışarıdan bir alaylı solist olarak girip solo bantlar okudum.
Uğur GÜNERİ: Ve akabinde Cumhurbaşkanı Demirel döneminde Devlet Sanatçılığı unvanı da aldın.
Muazzez ERSOY: Güzel duygular tabi bunlar. Gurur ve mutluluk verici. Hissettiğim şeyler o kadar güzel ki.
Vehbi DİNÇCAN: Şöyle enteresan bir durum var. Sınavlarla TRT’ye giremedi ama, TRT Genel Müdürü’nün bestesini yorumladı.
Muazzez ERSOY: Ankara’da yaşıyorum. Benim ilk haberimi yapan gazeteciydi Vehbi Dinçcan. O gün evde bir şeyler yapıyorum, çinko kazanda çamaşırları kaynatıp leğende çamaşır yıkıyorum. Vehbi aradı, çabuk hazır ol gidiyoruz diye. Nereye demeden kapıdaydı. Kendimi bir anda TRT Genel Müdürü Kerim Aydın Erden’in odasında buldum. Nur içinde yatsın Kerim Bey. Gerisini Vehbi anlatsın.
Vehbi DİNÇCAN: Genel Müdür beni yanımda Muazzez ile görünce “yine tuttuğunu getirmişsin” diyerek sitemde bulundu önce. Sayın Genel Müdürüm önce iki dakika Muazzez’i dinleyin, ondan sonra ya yap, ya da yapmayın. Muazzez o anda tir tir titriyordu. Bir şarkı söyledi o ruh haliyle. TRT Genel Müdürü şaştı kaldı “Bu ne ya, kim bu ses?” dedi. Ben çekip gittim.
Muazzez ERSOY: Sonra ben Arı stüdyolarında ilk programa çıktım. Nazif Arda yönetmişti. Sunucu Erkan Yolaç’tı. Güzel bir anonsla lanse etti. Ertesi gün telefonlar susmadı. Yapımcılar, TRT Radyolarını arıyor anlatamam. Rahmetli Atilla Alpsakarya karlı bir havada Ankara’ya gelip buldu bizi. “Buradan anlaşma yapmadan gitmem” dedi. Albüm yaptık, “Seven Olmaz ki”, “Kal Bu Gece” çıktı. Atilla Bey’in bestesiydi Seven Olmaz ki. Şimdi öyle besteler yok ki.
Uğur GÜNERİ: Nostalji Kraliçesi Muazzez, o albümlerinde patlayacak şarkıları doğru tahmin edebildin mi hiç?
Muazzez ERSOY: Edemedim. Yaptığımız albümde klip çektiğimiz parça değil, “Sevemedim Karagözlüm” patladı.
Uğur GÜNERİ: Cahit Baba’yı hatırlar mısın?
Muazzez ERSOY: Bir çok ustanın benim üzerimde çok emeği vardır ama Cahit Ünyaylar’ın emeği hep daha fazladır. Öğrendim rahatsızmış. Bursa’da ziyaretine gideceğim. Cahit Çeki keza. Cahit’lerin hayatımda hep önemli rolü olmuştur.
Şahin BÜYÜKKAYA: Menajerlik de bitti öyle değil mi? Nerede o eski insanlar. Hayri Küçük, Ziya Akelli, Bahattin Esendemir vardı.
Muazzez ERSOY: Şahin, menajerlik kalıpları, şekli değişti. Bir menajer eskiden birkaç sanatçıya bakardı. Şimdi her sanatçının özel menajeri var.
GAZİNOLARIN YOK OLMASINDA BİZİM DE SUÇUMUZ VAR
Nurettin SOYDAN: Gazino devri bitti. Bu devrin bitmesinde biraz da siz sanatçıların rolü olmadı mı?
Muazzez ERSOY: Var tabi, olmaz olur mu. Başrolde sanatçılar var. Gazinoların kapanmasında sanatçıların da üstlenmesi gereken sorumlulukları var. Kendimden bir örnek vereyim. Gazinocular Kralı rahmetli Fahrettin Aslan ölümünden 2 yıl önce beni aradı. Taksim Maksim’i açacağım, senin orada assolist çıkmanı istiyorum, kadro yapacağım dedi. Dinledim ve teklifiniz çok güzel Fahri Bey. Beni düşünmeniz çok güzel. Ama ben gazino çalışması yapmıyorum dedim. Çok kızdı, lafım bitmeden telefonu hışımla kapattı.
Nurettin SOYDAN: Neden öyle düşündünüz? Gazinoya çıkmama gerekçeniz neydi?
Muazzez ERSOY: O dönemlerde şimdi olduğu gibi hep ekstra ve konserlerle sahne yaşantımı devam ettirdim. Bu çalışmayı yaptığım için gazino çalışmasına sıcak bakmadım. Fahri Bey de o zaman çok kızmıştı. Sen, senin gibi şarkıları doğru okuyanlar, Türk Müziği’ni adam gibi icra edenler hep böyle yaptınız. Ses yok, müzik bilgisi yok. Sanat yok, hitap yok. Sizin yüzünüzden olmadık insanlara mecbur kalıyoruz. Meydanı saçma sapan insanlara bıraktınız diyerek sitem etti. Yani gazinoların yok olmasında bizlerin de suçu olduğunu düşünüyorum.
Vehbi DİNÇCAN: Sen belki o zaman böyle bakmadın ama, bazı sanatçıların astronomik ücretler talep etmesi işi tükenme noktasına getirdi.
Muazzez ERSOY: Ben rakam olayında değildim, sadece gazino çalışması yapmaya taraftar değildim. Kışın özel ekstralar, yazın festivaller yoğun olduğu için ben bu çalışmayı istemedim.
Nurettin SOYDAN: Pişman mısınız bu kararı verdiğiniz için?
Muazzez ERSOY: Üzüldüm. Çıksaydım çok iyi olurdu diyorum. Şimdi gazino kültürü canlanır, hayat bulursa düşünürüm.
Uğur GÜNERİ: Gazinolara tüccar kesimi iş adamları giderdi. Halkın ulaşamadığı yerlerdi. 1960’lardan sonra geliri biraz yüksek olan halk gazinolara gitmeye başladı. Halkın bir gazino kültürü oluşmaya başladı. Gazinolar bu arada çok akıllı bir karar verip kadınlar matinesini icat ettiler. 10-15 liraya kadınlar en ünlü sanatçıları izleme şansı buldu. Ve gide gele bir müzik kültürü oluştu. Gazinoya kravatsız gitmezdi insanlar. Ama bu kuşak yaşlandı. Bu kuşağın çocukları tüketim çocukları oldu. Para el değiştirince sektör etkilendi. Müşteri profili değişti. Gazinoya eskiden gittiğimizde 40 kişi selam verirdik. Sonraları hiç kimseyi tanımaz olduk.
Muazzez ERSOY: O müzik kültürünü bu kuşak alamadı, çocuklar yoksun kaldı. Haklısınız, eğlence anlayışı da değişti. İnsanlar artık eğlenmek istiyor. Eline mikrofonu alan kişinin sesi varmış, yokmuş. Müzik bilgisi, alt yapısı, donanımı var mı bunu arayan yok. 25 şarkı biliyor bilmiyor. Bunu da önemsemiyor. Oraya çıksın, haydi, hoppa, yallah oynasınlar, eğlence müziği istiyor müşteri. Eskiden insanlar sanatçıyı dinlerken Türk Müziği’nin hazzını da yaşarlarmış. Şimdi bu da yok. Sahneye çıkana bakın ses var mı, yok. Yüzlerce şarkı biliyor mu, belli değil, o da yok. Peki o yok, bu yok nasıl oluyor da şarkıcı oluyor. Maksat güzel kadın görmekse, etraf peri kızlarıyla dolu. Müzik bilgisi yok. Sanat derseniz sahnede o yok. Ne dinliyorsunuz peki? Neyi alkışlıyorsunuz?
Vehbi DİNÇCAN: Ne alt yapısı. Alt yapı şimdi başka tarafta aranıyor!
Şahin BÜYÜKKAYA: Yılbaşı gecesi iç çamaşırlarıyla sahneye çıkanları gördünüz mü?
Muazzez ERSOY: Sahneye çıkıp şarkı söyleyebilmen için bir kere sesin olmalı. Küçük ama büyük, lezzetli bir sesin olmalı. Bir de Türk Müziği okuyorsan eğer bilgin olmalı. Zengin repertuarın olmalı. Ses ve müzik donanımın yoksa, halktan biri olarak neyi alkışlayacağım. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Uğur GÜNERİ: Bugün büyük bir yorumcumuz var, en iyi hocalardan ders almış. Dört bine yakın şarkı repertuarına sahip. Harika sesi olan o sanatçının TSM okurken, nağmelerle, gırtlak oyunlarıyla bağrını dövüp şarkıyı mahvetmesini nasıl buluyorsunuz?
Muazzez ERSOY: Uğur Abi, Bülent Ersoy için ayaklı arşiv derler. Bilmediği yok. Sanatının önünde düğme iliklenmesi gereken bir insan. Onun okuma tarzı ve biçimi kendine ait bilemem. Ben de şarkı okurken burnumla yamuluyorum. Bu da benim tarzım.
Uğur GÜNERİ: Tarih yazarı Murat Bardakçı, müziği bozanların Bülent Ersoy, Müzeyyen Senar ve Zeki Müren olduğunu iddia ediyor. Bir tek Yılmaz Morgül tepki verdi bu sözlere.
Muazzez ERSOY: Zeki Müren mi bozmuş? Mümkün mü canım böyle bir şey. Zeki Müren okullu ve Radyo sanatçısı. Müzeyyen Senar bir duayyendir. Zeki Müren donanım sahibi Sanat Güneşidir. Murat Bardakçı’nın sözlerine katılmıyorum Milyonlarca kişi Sanat Güneşi olarak kabullenmiş. Bir kişi bu gerçeği değiştiremez.
MESLEĞİMDE DAİMA EN ÖNDEYİM
Nurettin SOYDAN: Geçtiğimiz günlerde böyle bir ortamda kendime sanatçıyım demeye utanıyorum. Buna artık bir duruş sergilemek gerek” dediniz. Bu sözleri neden söyleme gereği duydunuz?
Muazzez ERSOY: Beni rahatsız eden nedir? Beni mi yoksa, hayatını bu işe koymuş meslektaşlarımı mı bilemiyorum. Sesi olup bu işi layıkıyla yapan Bülent Ersoy, Muazzez Abacı gibi. Sesin yok, kötü bir sesin varsa ve bu kötü sesle TSM okumaya çalışıyorsan, Türk Müziği ile ilgili bir donanımın da yoksa, bence okumasınlar. Sesin varsa, hayatını müziğe adamışsan şapka çıkarırım. O zaman yapma, başka meslek seç.
Nurettin SOYDAN: Halk yeterince sahiplenmiyor mu bu işi doğru dürüst yapanları?
Muazzez ERSOY: Mikrofonu eline alan insanlar dünyada da var. Ama bu tarz insanlar taklitlerle şov yapıyorlar. O toplum bunu rahatlıkla ayırt ediyor. Bu şov diyor. Frank Sinatra, Barbra Streisand gibilerine de bunlar bizim gerçek müzik sanatçılarımız diyor. Ayırıyor. Bizde gerçek sanatçı ile şov özellikleriyle öne çıkanları aynı kaba koyuyor. Hepimiz aynı kefedeyiz.
Şahin BÜYÜKKAYA: Bazı popüler isimler bir birleriyle yaptıkları polemiklerle gündemi meşgul ediyorlar. Uçağın en önünde, 1 numarada oturuyorum diyenler, tartışmaya köpeğini karıştıranlar var. Siz kaç numarada oturuyorsunuz Muazzez Hanım?
Muazzez ERSOY: Hiç önemli değil. Bu ülkeden ne şöhretler gelip geçti böyle. Ben en arkada oturuyorum. Öyle rahat oluyor. Uçakta da, arabada da en arkada oturmayı severim. Ama mesleğimde daima en önde olduğuma inanırım.
Uğur GÜNERİ: Burada polemiklerden uzak duruyorsun ama, eli maşalı Kasımpaşalı olduğun için sana bulaşmamayı tercih ediyorlar olabilir mi?
Muazzez ERSOY: Ben mi eli maşalıyım! Ben Kasımpaşalıyım ama eli maşalı değilim. Ben Kasımpaşa’nın gülüyüm, gülüyüm.
HATIRLIYORUM, TAYYİP BEY, SEMTİMİZİN YAKIŞIKLISIYDI
Uğur GÜNERİ: Kasımpaşa o devirlerde çok küçük bir yerdi değil mi?
Muazzez ERSOY: Küçüktü ama insanlarının yüreği büyüktü.
Uğur GÜNERİ: Şu an Başbakanımız olan Recep Tayyip Erdoğan’ı o devirlerden tanıyor musun?
Muazzez ERSOY: Hatırlıyorum. Ufaktım. Okula gidiyor muydum emin değildim. Annemle babam çalıştığı için boynumda evin anahtarı vardı. Akşamüstü semtimizin yakışıklı delikanlıları tam bizim evimizin karşı köşesinde toplanırlardı. 5-6 kişi sohbet ederlerdi. Ordan Tayyip Bey’i hatırlıyorum. Aynı semtin çocukları olmak bana gurur veriyor. Kasımpaşa’dan bir aslan çıktı, Başbakanımız Tayyip Erdoğan. Kadir Topbaş Kasımpaşalı. Karikatürist Hasan Kaçan ve ben çıktım keza. Ben de Kasımpaşa’nın gülüyüm.
Şahin BÜYÜKKAYA: Hasan Kaçan’ın babası erkek berberiymiş. Babası senin de saçlarını kesermiş?
Muazzez ERSOY: Hiç unutmuyorum, küçüktüm. Dayım ve yengem izne gelmişlerdi. Bana şort getirmişlerdi. Babam da berbere gitti. Şortumun üzerine tişort giyip berbere babamın yanına gittim. Annem çok kızdı.
ERKEK ARKADAŞIMA DAYAK ATTIM
Şahin BÜYÜKKAYA: Siz erkek çocuğu gibi yetişmişsiniz çocukluğunuzda. Futbol oynuyormuşsun çok da şahane şut çekermişsin!
Muazzez ERSOY: Erkeklerle futbol oynardım. Ayrıca, voleybol ve basketbol oynuyordum.
Şahin BÜYÜKKAYA: Sokağı kapatırlarmış düğünlerde ve siz şarkı söylermişsiniz..
Muazzez ERSOY: Evet şarkı söylerdim düğünlerde. Balkonun pervazına çıkıp şarkı söylerdim.
Uğur GÜNERİ: Yanlışlıkla veya isteyerek hiç erkek arkadaşını dövdün mü?
Muazzez ERSOY: Dövdüm. Annesi babası çalışan ailenin çocuğuydum. Fakiriz, babaannemden kalan sobalı ahşap bir evde oturuyoruz. Rahmetli annem odun yakarken tehlike teşkil etmesin diye minik çıralarla tutuştururdu. Oturduğumuz mahallede Pazar kurulurdu. Komşumuzun oğlu benim de arkadaşım pazardan sandık almış eve götürüyordu. Annem için bir tane sandık kasa istedim, “vermem” dedi. Bir tane n’olursun ver dedim, annem soba tutuştursun diye yalvardım. Vermedi. Ben de bir sinirlendim tokadı bastım. Elinden hepsini aldım sandıkların.
Şahin BÜYÜKKAYA: Şimdi sizin gençlik mahalleniz yıkılıyor. Yeniden modernize ediliyor.
Muazzez ERSOY: Yıkıyorlar mı? O evimizin bulunduğu yerde yol genişletme çalışması var. Ailemden kalan ev duruyor, tapusu da bende. Evimi de para karşılığı satmam. Çünkü annemle, babamla çocukluğumun geçtiği o ev benim için her şeyin üstünde.
VEFA BENİM İÇİN SEMT ADI DEĞİL
Vehbi DİNÇCAN: Muazzez’in çok da vefalı bir yanı var. Anne ve babası çalıştığı için Muazzez’e bakan bir aileyi sahiplendi, sonuna kadar baktı?
Muazzez ERSOY: Evet, Hristo Amca ve eşi Leyla Hanımı unutur muyum. Babam dolmuş şoförü, annem de Tekel Cibali Kutu fabrikasında işçiydi. Ben evde yalnızdım, onlar bana hep evlatları gibi baktılar. Gel zaman gir zaman Hristo Amca ve eşi yaşlandı. Kimseleri yoktu. Çalışmadıkları için geçim sıkıntısı başladı. Annem bana bunu söyleyince hemen yanlarına gittim. Ben Hristo Amca ve Leyla Abla’ya, onlar nasıl bana bir evlat gibi baktılarsa, ben de evlatları gibi ömürlerinin sonuna kadar her şeylerini üstlendim. Onlar ölene kadar ben onlara evlatlarıymış gibi vazifemi yaptım. Çünkü onlar bana kendi çocukları gibi sahip çıktılar.
Şahin BÜYÜKKAYA: Sanat dünyasında en yakın arkadaşlarınız kim? Sanat dünyasında dostluklar pamuk ipliğine bağlı. Herkes birbirleriyle kavgalı. Sen hepsinden uzaksın. Ya da biz öyle görüyoruz.
SANAT DÜNYASINDAN DOSTUM YOK
Muazzez ERSOY: Kimseyle sürtüşmem yok, polemiğim de. Olamaz. Ben bu tarz şeyleri sevmiyorum. Bu camiadan çok ahbabım var ama çok sık görüştüğüm, evine gidip geldiğim bir sanatçı arkadaşım yok. Dostlarım var ama sanat camiasından değil.
Nurettin SOYDAN: Bulunduğunuz yerlere kolay gelmediğiniz. Hiç kimseden çelme yediğiniz oldu mu?
Muazzez ERSOY: Mutlaka yemişimdir. Olmaması mümkün değil. Hâlâ da olduğunu düşünüyorum. Ama hayat böyle. Hayat rahat, dümdüz geniş bir otoban gibi değil. Virajları, inişleri ve çıkışları var. Her sektörde bu çelme olayı var.
Nurettin SOYDAN: Kıskanç mısınız?
Muazzez ERSOY: Öyle şey derecesinde değilim. Takıntı yapacak derece kıskanç değilim. Tatlı kıskançlıklarım vardır.
Vehbi DİNÇCAN: Kötü takıntıları vardır ama?
Muazzez ERSOY: Var tabi. Köpeğim var, toza alerjim var. Yardımcılarım çok iyidir işlerini yaparlar ama eve gidince yere bakarım leke var mı. Kafayı yerim leke varsa. Her taraf çiçek gibi olmalı. Sahneden indikten sonra temizlik yaparım.
Nurettin SOYDAN: Uğurların var mı? Her hangi bir eşya vb.
Muazzez ERSOY: En büyük manevi silahlarım dualarımdır. Ezberimde olan tüm duaları okurum.
Nurettin SOYDAN: Sahneye çıkmadan önce sesini ısıtmak için viski içmez misiniz?
Muazzez ERSOY: Hiçbir zaman ağzıma içki sürmedim, sürmem de.
TARİHİ ROLLERDE OYNAMAK İSTERİM
Şahin BÜYÜKKAYA: Dizilerde oynamak şu sıralar çok moda. Dizi yapmayı düşünüyor musunuz?
Muazzez ERSOY: Üç dizide oynadım. Teklifler geliyor dizilerle alakalı. Hepsi çok güzel projeler. Ama benim en büyük arzum dönem filmlerinde yer almak. Kurtuluş Savaşı ve Muhteşem Yüzyıl, Nene Hatun gibi arşivlik dizilerde olmak isterim.
Şahin BÜYÜKKAYA: ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi başlamamış olsaydı ve teklif gelseydi orada kimi oynamak isterdiniz?
Muazzez ERSOY: Hiç düşünmedim. Ama bir ülkenin kraliçesi olmak isterdim. Ben Muhteşem Yüzyıl ve İffet’i izlerim. Konserlerden dolayı izlemediğim zamanlarda ise bilgisayardan izlerim.
PAZARA, MARKETE KENDİM ÇIKARIM
Nurettin SOYDAN: Alışverişinizi kendiniz mi yaparsınız? Pazara çıkar mısınız?
Muazzez ERSOY: Giderim, markete de kendim giderim. Ulus pazarından çıkmazdım. Çok keyifli geçiyorsa Pazar alışverişim uzar. Daha çok hediye almayı severim. Çanta almadan duramam. Ama artık çok var nedenle dostlarıma alırım. Ayakkabı çok alırım. Biraz kullanırım, bozulmadan arkadaşlarıma veririm.
Vehbi DİNÇCAN: Nostalji kraliçesi kebap kraliçesi oldu. Yatırımların devam edecek mi?
Muazzez ERSOY: Kadıköy yakasında bir kebapçı açmıştım Şenol Usta ile birlikte. Adana’da tanıdıığım iyi dostum. Bu işin piri. İstanbulluları metrelik kebaplarla biz tanıştırdık.
Nurettin SOYDAN: Ticarete atılma nedenlerinizden biri gelecek kaygısı taşımak mı?
Muazzez ERSOY: Kaygı değil de o da başka bir iş, yatırım gibi düşündüğüm için. Güzel gidiyor her şey. Bu ilk İlk ticari girişimim. Ağaoğlu’ndan yer aldım. Şimdi kısmetse yakında ikincisini açıyorum, Çok açılmam. Çok açılırsam boğulurum.
Nurettin SOYDAN: Hayatınızdaki en büyük pişmanlığınız nedir?
Muazzez ERSOY: Dünyaya erken gelmişim.
Nurettin SOYDAN: Aldığınız en iyi karar?
Muazzez ERSOY: Çocuk yaşta anne olmaya karar vermek. İyi ki anne olmuşum. O yaşta anne olunca genç yaşta anneanne oluyorsunuz. Sütünün kaymağı. Daha ne olsun!
Şahin BÜYÜKKAYA: Sizi en çok sevindiren ve en çok üzen iki olay nedir?
Muazzez ERSOY: Çok var. Beni en çok mutlu eden olay oğlumu dünyaya getirdiğim gündü. Diğer ise onun mürüvvetini gördüğün gündü. Benim en çok üzen olaylar ise annem ve babamı birer hafta ara ile kaybetmemdir.
SİYASETTEN ANLAMAM
İdil ÇELİKER: Geçtiğimiz günlerde Pakistan’a neden gittiniz ?
Muazzez ERSOY: Hanımefendi ile birlikte Pakistan’a gittim. Sonra Başbakanımız Beyefendi ve eşi hanımefendi, bakanlarımız ve o heyette yer alan meslektaşlarım ile birlikte Somali’ye gittim.
İdil ÇELİKER: Hem hükümete yakın sanatçılar arasında anılıyorsun. Onlara yakın duruyorsun. Zaten siz bütün hükümetlere yakın duruyorsun. Yakın derken, bazıları gibi uzak ara geçmiyorsun? Çok yandaş gibi de durmuyorsun? Çok siyasi bir tarafın yoktur senin.
Muazzez ERSOY: Ben anlamam siyasetten. Anladım tek dil insanlık dilidir.
İdil ÇELİKER: İnsani bir şey olduğu zaman katılıyorsun. Kadınlar çok ciddi şiddete uğruyor ya.
ŞİDDETİ KİMSE SAVUNAMAZ
Muazzez ERSOY: Biliyorum, son dönemlerde çok sıklaştı bu olaylar.
İdil ÇELİKER: Bunun ile ilgili ve kadınlar ile ilgili bir planın programın var mı?
Muazzez ERSOY: Hayır, bir plan, programım yok. Ben, ben hükümetimizin, devletimizin çok büyük girişimlerinin olduğunu da biliyorum. Özellikle son zamanlarda kadına şiddet anormal boyutta sıklaştı. Şiddet zaten kötü bir şey. Sadece kadına karşı değil, hiç bir canlıya şiddet uygulanmasından yana değilim. Dünyaya gelmiş tüm canlıların, yaşam adına olan tüm hakları kendine aittir.
İdil ÇELİKER: Hiç, şiddete uğradın mı Muazzez?
Muazzez ERSOY: Yani pek uğradım diyemem.
İdil ÇELİKER: Bunun fiziki şiddet olması gerekmiyor. Manevi şiddet de dahil, Çünkü kadınlara en çok uygulanan şey bu biliyorsun.
Muazzez ERSOY: Belki tek tük olmuştur ama öyle büyük boyutta değil.
İdil ÇELİKER: Fakat hepimiz şiddete karşı susuyoruz değil mi?
Muazzez ERSOY: Evet! (kahkaha atar)
İdil ÇELİKER: Yani, bu bizim yetişmemizden dolayı mı ? Biz bunu nerede, nasıl çözeriz?
Muazzez ERSOY: Yetişmemizden kaynaklanıyor olabilir. Ailelerimizden, Annelerimiz ve Babalarımızdan gördüğümüz şeyler de bizi etkilemiş olabilir. Fakat şunu sonuna kadar savunacağım. Şiddete, yaratılan hiç bir canlı için başvurulmamalı.
İdil ÇELİKER: Son 7 yılda kadına şiddet yüzde 1400 arttı.
Muazzez ERSOY: Çok üzücü. Ne yazık kı her geçen günde artıyor.
İdil ÇELİKER: Bunları gördükçe insanın bir şey yapası geliyor ama onun ne olduğunu bilmiyoruz.
Muazzez ERSOY: Az öncede dedim, bir çok şey yapılabilir, devletimizin de bu konuda çok girişimleri var. Bunun dışında da her geçen gün bu şiddet olaylarının artması, insanlarımızın bu kadar agresifleşmesi neye bağlı diye kendimce düşünmeden edemiyorum.
İdil ÇELİKER: Ne çıkarıyorsun?
Muazzez ERSOY: Dün akşam daha eve gittiğimde haberlerin tekrarı oluyor. Genelde ben haberleri kaçırıyorum programda olduğum için, o tekrarları seyrediyorum. Yine kadına şiddet söz konusuydu haberlerde. Zaman zaman kadınlarda erkeğe şiddet uyguladı. Ama çok nadiren bir veya iki. Hiç hoş değil. Şu dünyada neyi paylaşamıyoruz! Kadınlarımızın gerek erkeklerimizin neden bu kadar agresif olduğu kafama takılıyor. Ekranda izledim. Bir erkek eşini balkondan atmış. Neden buna gerek duyuluyor?. Düğün olurken insanlar güle oynaya o düğünün, o gecenin, o mutluluğun tadını güzel güzel çıkarmasını biliyor. Eğer olmuyorsa, bir şeyler yürümüyorsa neden birbirlerine bu kötülüğü yapıyorlar. Bu kötülüğü yapmak yerine, yine insanca, yine güzelce bir şekilde yollarını ayırmıyorlar. Niçin?
ERKEKLERİ EĞİTMEK LAZIM
İdil ÇELİKER: Boşanma gibi şeyler söz konusu. Evli de olsa, sevgili de olsa boşanmaya kalksalar da yine sonuçları ölüm oluyor.
Muazzez ERSOY: Ben şunu söyleyeyim İdil. Bu tür haberleri izlediğim zaman çok üzülüyorum. Diyorum ki kendi kendime. Muzo bunları seyrettikten sonra, bunlara tanık olduktan sonra gel de hayatına birini al.
İdil ÇELİKER: Herkes korkuyor. Sen ne düşünüyorsun?
Muazzez ERSOY: Ben de korkuyorum. Neden korkuyorum, yani hiç hoş değil. İnsanların birbirine kötülük yapmaları zarar vermeleri. Ölümlü dünyada. Bir gün geliyor hayat bitiyor zaten. Zaten öleceğiz. Neden bu kötülük.
İdil ÇELİKER: Bunu doğru buluyor musun? Genelde bak hep kadını eğitelim, dayak yemesin, işte şiddete uğrayan kadını yeni yasaya göre itirafçı gibi kimlik değiştirmek-estetik yaptıracaklar. Yine erkeği uzaklaştırmak yerine kadın uzaklaştırılıyor.
Muazzez ERSOY: Bu Avrupa ülkelerinde de var.
İdil ÇELİKER: Kadından ziyade erkeği eğitmek gerekmiyor mu?
Muazzez ERSOY: Bence de erkeği eğitmek gerekiyor. Kendi ekonomik özgürlüğünü eline alacak, çalışacak, kazanacak, evine ekmeğini tıpkı bir erkek gibi getirecek. En azından da bu tür hadiselerden de senin benim gibi uzak kalacak.
İdil ÇELİKER: Oğlunu nasıl yetiştirdin bu konulara duyarlı mı?
Muazzez ERSOY: Yok benim oğlum, pırlanta gibi. Nasihat ettim tabi. Tüm din kardeşlerimin evlatları ile birlikte sağlıklı-sıhhatli hayırlı uzun ömürler versin. Çocuğum kadına karşı şiddetten nefret eden erkek. Sadece kadına karşı değil, yaratılan herhangi her canlıya karşı şiddetten tamamen kaçınan bir kişiliğe sahip. Bu da benim gurur duyduğum bir şey. Hani çalışan bir anne olduğum için belki iyi bir annelik yapamadım. Çok iyi bir anne olduğumdan bahsetmiyorum. Çok küçükken çalışmaya başladım. Annem ile babam büyüttüler onu. Ama, kişiliği, şahsiyeti, yapısı çok güzel. Hem vicdanlı, hem merhametli.
İdil ÇELİKER: Biraz da Birleşmiş Milletler ile ilgili çalışmalarınızdan bahsedelim ?
Muazzez ERSOY: Şu anda Birleşmiş Milletler ile ilgili, Mülteciler Yüksek Komiserliği Unis Yar ile ilgili bir proje yok. Çünkü en son, Suriye ve Şam’a gitmiştik. Biz döndükten bir süre sonra da Suriye karıştı. Şu anda yapacak bir şey yok. Ama dünyada her gün Mültecilerin sayısı, ama öyle ama böyle artmakta.
SİBEL CAN’A GÖNDERME: BEN ELMAS MADENİYİM
İdil ÇELİKER: Sibel Can, bir grup sanatçıyı kaset ederek “Biz Kaşıkçı elmasıyız” dedi. Sen o gurubun içinde kendini nasıl görüyorsun?
Muazzez ERSOY: Onlar, Ben Kaşıkçı Elması’yım diyorsa eğer, Ben, o elmaslarının çıktığı en büyük madenim.