GÜNEŞ?İN YAZARLARI MAGAZİN GÜNDEMİNİ TARTIŞTI: ORTALIK YİNE TOZ DUMAN!
Güneş?in usta kalemleri Beşi Bir Yerde yine toz duman olan magazin gündemini masaya yatırdı. Havyar tartışmasından, şike doyasına konu olan ünlüler ile Van Gafı?nın kahramanı Mehmet Ali Erbil, Beşi Bir Yerde tarafından irdelendi. Medyadan ünlüler dünyasına uzanan bu çarpıcı sohbeti bir solukta okuyacaksınız.
Polemikler sanat dünyasının neredeyse “olmazsa olmazı” haline geldi. Bu haftaya da Erkan Özerman’ın Kıvanç Tatlıtuğ için yaptığı “Havyarı bile bilmiyordu” tartışması damgayı vurdu. Kıvanç sessizliğini korurken, yine konuşup “Van Gafı”nı yapan sessizliği bozan isim Mehmet Ali Erbil oldu. Beşi Bir Yerde bu gündeme odaklanırken aylardır ıcığı-cıcığı çıkarılan spordaki “şike dosyası”ndan ünlüler çıktı! Telefon geyiklerinin “bel altı”na ne kadar indiği bir yana, bunun bire bir medyaya yansıması ise ayrı bir tartışma konusu oldu.
Nurettin SOYDAN: Bu hafta yine sıcak gündem ve hararetli tartışmalar yaşandı. Kaçamak yapan Mehmet Ali Erbil’in Van gafı, Erkan Özerman’ın Kıvanç Tatlıtuğ’a “havyarı zeytin ezmesi zannetti” sözleri eklendi. Şike dosyasından ise en zarar gören sanatçı ise Demet Akalın oldu. Özel yaşamın çok ötesindeki konuşmalar bile medyaya yansıdı? Neler diyeceksiniz bu konuda.
İdil ÇELİKER: Ben Mehmet Ali’yi çözemiyorum. Espri yapıyor desem çok derin noktalardan yapıyor. Yanlış atış yapıyor. Esprinin de bir dozu var. Orada Van’da çok yoğun gündem olmuş, acılar yaşanmış, hala çadırkentte yaşayan insanlar, çocuklar varken bunun esprisi olmaz. Bundan şu çıkıyor. Kendi doğal ortamlarında sürekli belden aşağı konuştukları için ağız alışkanlığı yapıyor. Dolaysıyla ben bu sözleri çok ters karşıladım. Bu nedenle herkes tepki gösteriyor. Hiç hoşuma gitmedi, Mehmet Ali’ye de hiç yakıştıramadım. Bunu çok sık yapmaya başladı. Allah selamet versin ama bir gün çakılacak ama çok da şanslı maşallah. Bir şey de olmuyor. Gaf yapan Güner Ümit Amerika’da oysaki. Bir haksız ayırım var sanki.
Uğur GÜNERİ: İnsanın çektiği, dili belasıdır derler. Hazır cevap olmak, çok konuşmak, yaptıkça yaparsın espriyi ama. Ki o dil bela oluyor. Mehmet Ali’nin bu kaçıncı gafı. Büyükler boşuna dememiş, bir konuş iki dinle diye. Hep konuşacağım, kıvrak zekamı kullanıp espri yapacağım derken bir maalesef o dilden çıkan sözler vahim sözlere neden oluyor. Eskilerini hatırlamak bile istemiyorum. Kötü niyetle söylemedi, buna da inanıyorum. Ama diliyle beyni arasında bir kopukluk var.
Vehbi DİNÇCAN: Mehmet Ali’yi yıllardan beri tanıyoruz. Benim onunla yaşadığım bir olay var. Kıbrıs’a gittik. Aşağıda medya mensubu arkadaşlarımla oturuyoruz. Mehmet Ali balkonda, yarı çıplak ve üzerinde sadece bir havlu var, yarı çıplak. Ezen okumaya başladı birden bire. Hepimiz donduk kaldık. Allah’tan o gün ekipteki çocuklar çok efendilerdi de çekmediler. Çekselerdi hayatı bitmişti Mali’nin. Huyu bu, bunu yapıyor. Kötülük yapmıyor ama bazen kötülüğü de aşıyor. Millete mal olmuş bir adam. Ağzından çıkana dikkat edeceksin. Kulağın duyacak. Dikkat edin son gafı yine medyaya yıkıldı. O zaman arkadaşlarımıza görev düşüyor. O görüntüyü ortaya çıkarsınlar. Çıkarmazlarsa Mali haklı duruma geliyor. Çok ağır bir laf.
Nurettin SOYDAN: Mehmet Ali Erbil bu potu dün ve ilk kez kırsaydı, söylediği şeylerde haklı çıkardın sevgili Vehbi. Mali’nin bu konuda mimli olması, programlarında reyting uğruna yaptıkları, kırdığı potlar deyim yerindeyse bini aştı. Kendini her ortamda bir şeyler söylemeye zorluyor. Susmasını bilmeli. Böyle giderse başı daha çok ağrıyacak anlaşılan. Çok şanlı ki küçük sıyrıklarla atlatıyor her defasında. Alevilerle ilgili gafı Güneri Ümit’in sonu oldu. Ama Mali’nin espritüel kişiliği, bazı gaflara neden olduğunda sanki toplumda daha bir hoşgörüyle tol öre ediliyor.
Vehbi DİNÇCAN: Mali Aleviler laf etti. Artık altı üstü yok bunun. Bunu bile affettiler. Ama her şeyden de yırtıyor. Mikrofonda küfür olayında da yırtmıştı.
Şahin BÜYÜKKAYA: Bu adam bunu hep yapıyor. Bir de çok fazla göz önünde. Nerde kamera var, Mehmet Ali orda. Söyleyecek bir şey bulamıyor, bazen söylenmemesi gerekenleri bile söylüyor. Olur olmaz laflar. Başka biri yapsa çoktan bitmişti. Ama sürekli kanal değiştiriyor artık. TNT’den de Beyaz TV’ye geçecek. Mali önce kendine ve çevresine çeki düzen vermeli. Gün gelir öyle bir pot kırar ki, onu şöhretiyle, her şeyi ile ödemek zorunda kalır. İş o noktaya doğru gidiyor.
Vehbi DİNÇCAN: Telefonda bile yapıyor bu esprileri. Bir kadıncağızla birlikteydi. Ayrıldı bir aralar. Biz de yazmıştık o zaman. Beni telefonla aradı, “ayrıldı haberleri yazıyorsunuz, bak o kişi şu anda koynumda” dedi. Böyle biri işte Mali… Ağzı bozuk… Ağız ishali…
Nurettin SOYDAN: Vehbi az önce Mali’nin son gafının medyaya yüklendiğini söyledi. Dikkat ettiyseniz Mali direkt yalanlamadı. Abimle geyik yapmışlar, ünlü olduğum için bana mal etmişler dedi. Kendisinden bu kadar emin olsaydı külliyen yalan derdi, abisini yakmazdı. O gün orda olan muhabirlerin hiç biri ağabeyi ile konuşmamış. İstinyepark’ın kamera kayıtlarında da bu anlaşılabilir. Bir ses kaydı olabileceğini düşünerek topu ağabeyi Mustafa’nın üzerine attı. Bu haberler çıktıktan sonra meslektaşlarımız arasında şöyle bir yorumda yapıldı. Yalan haberler elbette zaman zaman yazılıyor. Ama böyle bir haberde Van olayını düşünüp habere katmak hiç kimsenin aklına gelebilecek bir ayrıntı değil.
İdil ÇELİKER: Eğer getirecek olsaydı Uğur Bey’in de belirttiği gibi Sarkozy’nin baldızları esprisini yaparlardı. Van olmazdı yani.
DEMET AKALIN: ŞİKE DOSYASINDAN TAŞAN “ÖZEL” YAŞAM
Nurettin SOYDAN: Şike dosyasından çıkan telefon kayıtlarında, Bülent Uygun ile Eskişehirsporlu yöneticinin konuşmaları medyaya yansıdı. İki kişi arasında yapılan böylesi kötü ama başkasını da zorda bırakan “alçaltıcı” ifadeler için neler diyeceksiniz? Mali’nin potlarını, Hülya Avşar’ı konuştuk. Dilimizin ayarı iyiden iyiye kaçtı mı?
Vehbi DİNÇCAN: Az önce Demet Akalın ile konuştum… Olaya gelince. Bu kadın çok sevgili değiştirebilir. Her önüne genlin koynuna mı giriyor? Bu çok çirkin bir konuşma. Telefonla konuşurken aralarında espri yapmışlardır sadece. Ama bunu söyleyenler kadar ortaya çıkaranlara ne demeli. Demet çok üzülmüş. Çok çirkin bulmuş o sözleri. Ama diyor ki ben sokakta gezmiyorum. Dava açacağım,işin peşini bırakmayacağım. Ayrıca Bülent Uygun ve o yönetici içinde suç duyurusunda bulunacağını ifade etti.
Uğur GÜNERİ: Bunu medyaya sızdıran suçlu. Ayıp günah. Yazanda suçlu. Sen ortada bir kanıt yokken teknik takibe takılan bir konuşmayı, belden aşağı konuşmayı haber yapıyorsun. Ayıp ve günah. Etikten söz ediyoruz. Nerde kaldı medya etiği. Bunun basına sızdırılması kadar çirkin bir şey düşünemiyorum. Yazılması da çirkin. Bunun kamu yararıyla bir ilgisi var mı? Eee… Neden o zaman böyle bir haber…
İdil ÇELİKER: Ben işin başka tarafından bakacağım. Erkeklerin dünyasında kadınları karalama o kadar basitleşmiş ki, sohbet aralarına ünlü, ünsüz fark etmeden her şey dahil ediliyor. Dilim varmıyor söylemeye ama çok belden aşağı konuşmaların yapıldığını biliyoruz. Bugün demet çıkar yarın başkası. Bir gün de bunların eşlerinin, sevgililerinin konuşamalrı çıkar. Bülent Uygun beyefendinin bir sevgilisi var. Ben biliyorum, tanıştık. Kolunda da dövmesi var. Adını sevgilisinin koluna yazdırmış. Şu anda cezaevinde olduğu için ayrılar. Ama ona da sahip çıkmasını beceremiyor. Evine de ne yapıyor bilemiyorum. Bunlar o kadar bel altı adamlar ki, işadamı da bu, sporcu da holding yöneticisi ve sanatçısı da bu. Öyle konuşuyorsunuz erkek milleti olarak. Demet olduğu için değil, bir kadına böyle yapıldığı için deşifre edilmesi son derece rahatsız edici. Zaten telefonumuz dinleniyor diye bizi paranoyak hale getirdiler. Yarın öbür gün bizimle de ilgili bir şeyler görebiliriz böyle teknik takiplerde. Bunu istemiyorsak direnç göstereceğiz. Demet Akalın’ın yanındayız. Veren de suçlu, kullanan da suçlu.
SANATÇI MEDYA İLİŞKİLERİ NEDEN DEĞİŞTİ?
Nurettin SOYDAN: Yıllardır gözlemlediğim bir şey var. Polis-adliye muhabirleri şöhretler dünyasını pek sevmiyor. Onların bu yönlerini ortaya çıkarmak gibi özel çabaları var. Suçlu-suçsuz ayırımı yapılmadan çarmıha gererler. Şike dosyasından böyle konuşmaların medyaya yansıtılmasında sanki şöhretler dünyasını “dize getirmek” gibi bir çaba seziyorum.
Uğur GÜNERİ: Haklısın böyle bir düşünce var, acıtalım diyorlar fırsat bulduklarında. Bir sindirme düşüncesi var.
Vehbi DİNÇCAN: Bu sindirmeyi kim yapıyor peki? Polis mi?
İdil ÇELİKER: Polis değil elbette. Meslektaşlarımızdan söz ediyoruz.
Vehbi DİNÇCAN: O zaman bir yerde bir hata yapıyoruz. Ben hep yazıyorum. Şu kişi uyuşturucudan yakalandı. Beraat ettiği zaman iki satır haber yapmıyoruz. Neden?
Şahin BÜYÜKKAYA: O anda ağızdan çıkan Demet’in adı. Başka birini de söyleyebilirlerdi telefonla konuşurken. Kime denk geldiyse. Ajda’da olabilir di, Seda’da olabilirdi.
Nurettin SOYDAN: Uğur Abi, Mahremiyetin bu kadar ırzına geçildiği bir dönemi hatırlıyor musunuz?
Uğur GÜNERİ: 86-90 arası bayağı döküldü. Çok cıvıktı. Sanat dünyası çok döküldü. Neden biliyor musunuz? 12 Eylül’den, yasaklardan çıkan bir toplum sapıttı.
İdil ÇELİKER: Biraz dürüst davranalım. 12 Eylül öncesi haftalık dergiler vardı. Orda, gazeteci, kadın sanatçı ilişkileri çok iyi yürürdü. Karşılıklı anlaşırlardır. Her iki tarafın da istediği haberler olurdu. Kapak olurlardı. Böyle yürüyen bir sistem vardı. Sanatçıyla gazeteci direkt iletişim halindeydi. Bu kalmadı artık.
Uğur GÜNERİ: Televizyonlarla büyük darbe yedi bu ilişkiler. Ayrıca gazetelerin üst düzey yöneticileri magazini keşfetti. Magazinin a takımına özel ilgi göstermeye başladı bu yöneticiler. Bunun üzerine sanatçı önce muhabiri es geçti. Sonra magazin müdürünü es geçti. Direkt yazıişleri, yayın yönetmeni ve patrona ulaşan bir ilişki yöntemi belirledi. Televizyonlar kurulunca da Holding’in o medya grubunun menfaati için sanatçı dokunulmaz oldu. Hatta onlar magazincilerin işten atılmasına kadar vardırdılar işleri. Şimdi de hep garibanlar dolaşıyor. Yakalıyor, yalan deniliyor. Köşe yazarı oturup meslektaşının haberini yalanlıyor. Uydurmuş diyor. Saldırmış diye yazıyor bazı köşe yazarları. Çünkü sanatçı onları arıyor. Genel Yayın Yönetmeni bu haberi girmeyeceksin diyor. Sanatçı muhabirle niye muhatap olsun ki. Sabaha kadar dolaşan muhabire söz hakkı veren yok.
İdil ÇELİKER: Reha Muhtar ile ana haberler girdiler A grubu sanatçılar. Ötekilerde haber olmak için taviz vermek durumunda kaldılar.
KIVANÇ TATLITUĞ VE HAVYAR DAVASI?
Nurettin Soydan: İzzet Çapa’nın erkan Özerman ile yaptığı bir röportajdaki Kıvanç Tatlıtuğ’a yönelik “ Havyarı Zeytin ezmesi sandı” polemiği var. Kıvanç suskun ama avukatı onu köle gibi kullandı açıklaması yaptı. Size göre kim haklı? Ortada paylaşılamayan nedir?
Şahin BÜYÜKKAYA: Erkan diyor ki, “Ben bu sözlerimi Kıvanç’ı küçük düşürmek için söylemdim. Ona nasıl emek verdiğimi, nasıl bir marka yarattığımı anlatmak için söyledim. İnsan yarattığı markayı yok etmek ister mi? Bu davadan para kazanıp köşeyi mi döneceğim, Bu kan davası değil hukuk mücadelesidir. benim durumum zaten iyi. Üstelik bu zeytin-havyar sayesinde dizisinin reytingleri bile yükselebilir” diyor. Reyting yok zaten. Erkan’ın o tespitine katılıyorum. Reyting olarak aşağılara doğru gidiyor. Buradaki olay farklı. Kıvanç açıklamalar yapacağım dedi konuşmadı. Ne diyeceğini bekliyoruz.
İdil ÇELİKER: Ne açıklayacak Kıvanç. 18-19 yaşındaki bir gencin havyarı zetin ezmesi sanmasını mı? Cinsel hayatını zora soktu, onu mahvetti gibi bir takım sözleri var Erkan’ın. Çok görmüş geçirmiş bir adam Erkan. Bu sözleri söylemesi doğru mu? Ben yakıştıramadım. Kıvanç çok başarılı. Yıllarca Kıvanç’ın başarısız olduğunu söylememiz söz konusu olamaz. Kendini çok iyi yetiştiriyor. Sanatçı olma yolunda yürüyor. Piyasada eğitim almış adamların bile üstünde. Azra ile son derece güzel bir ilişkisi var. Artık bunları yaralamak bana ters geliyor. Zaten çok zor adam yetişiyor.
Vehbi DİNÇCAN: Ayrıca bunun ayıbı yok ki. Hala 50 yaşına gelip Havyarı bilmeyen, tadamayanlar var. Erkan bunu hep yapıyor, devamlı konuşuyor Kıvanç hakkında.
Şahin BÜYÜKKAYA: Sanat dünyası şunu söylüyor. Kıvanç isim olmasaydı Erkan dava açar mıydı?
İDİL ÇELİKER: Orda sorunda şu. Kıvanç diğer Best Model birincileri gibi vefalı çıkmadı. Çokta umursamıyor. Bir şeyler yaşamış olabilirler kendi aralarında, gerginlik olabilir. Erkan bence buna bozuluyor.
Uğur GÜNERİ: Bene ne var altında söyleyeyim. Bir gariban gelip kaset yapıyor. İnanılmaz bir reklam kampanyası, kaset 1 milyon satıyor. Ama sözleşmeye bir bakıyorsun 10 sene yaptığı her albümle kendine bağlıyor. İlk albümde para da vermiyor, sahne ekstralarının, dizisi, reklam gelirlerinin % 35’i yapımcıya kalıyor. Çocuk para isterse albümde yapmıyor. Ondan sonra o kişini hayatı söner mi, söner. Paris macerası oldu bitti neyse ama Erkan ile Kıvanç arasında böyle bir şey var. Menejerlik haklarının iptaline yönelik bir şey var. Ya da zaman doldu uzatmadı. Takmadı. Erkan da diyor ki ben ona o kadar emek verdiysem bunun karşılığını almam lazım. Kıvanç cephesi de sen bana bir şey yapmadın. Ben kendi çabamla, Gümüş ile, Aşkı Memnu ile Ezel ile bir yerlere geldim diyordur. Havyar medyada ilgi gördü. Ama Kıvanç’ın dizi yaptığı medya grubu iki gün sonra Erkan’ı suçlayan haberlere yer verdi. Olaylar ve çıkarlar medyayı yönlendiriyor. Dürüst yaklaşımdan sapılıyor.
Vehbi DİNÇCAN: Erkan sıkça bunları ısıtıp ısıtıp sunuyor. Paradan kaynaklanan bir anlaşmazlık var. Kıvanç’ta şu anda Türkiye’de bir şöhret. Arap dünyasında bile şöhret oldu. Bu çocuğu böyle yıpratmak Erkan gibi bir profesyonel katiyen yakışmıyor. Çirkin. Fransa’ya gitmiş havyarı tanımamış, gayet doğal bu. Kıvanç bir aile çocuğu. Annesinin pasaportuyla yurt dışına çıkmış. Annesi alıp götürmüş. Bunun ayıbı ne? Bunları deşifre etmek çirkin.
İdil ÇELİKER: Azra’yada bir şeyler söyledi. Nasıl kraliçe oldu diye. O zaman sadece Erkan’ın yaptıkları değil bütün yarışmaları gözden geçirmek lazım. Çocuğun cinsel hayatını bitirdi diyor. Bunlar ne anlam taşıyor.
Nurettin SOYDAN: Erkan’ın yaptığı yarışmalarda birinci seçilenleri çoğu isim oldu. Bana göre Özerman’ın feryatlarının altında “altın yumurtlayan tavuğun” zamansız elden kaçmasıyla ilgili kabullenemediği bir durum var. Zamanı geldi ki bunun intikamını alıyor.
Uğur GÜNERİ: Kıvanç’ın takdir ettiği yönü polemiğe girmemesi ve Erkan Özerman’a hiç cevap vermemesi oldu.
HÜLYA AVŞAR YANLIŞ
DENİZ UĞUR DOĞRU YAPTI
İdil ÇLEİKER: Sanat dünyasında son dönem yaşanan talihsiz hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. Özellikle Nilüfer’in, Vahide Gördüm ve arkasında Deniz Uğur’un göğüs kanseri oldukları ortaya çıktı. Ben GÜNEŞ’teki köşe yazımda Deniz Uğur’a teşekkür ettim. Allah acil şifalar versin kendisine. Çok güzel mesajlar verdi topluma. Saçım dökülse ne olur ki dedi. Vahide Gördüm keza aynı şekilde. Nilüfer bu işi hiç egzajere etmeden ameliyatını oldu, tedavisine devam ediyor. Şöhret olan bu insanların hasta olması, diğerlerinin de kendilerini erkenden kontrol etmesine neden oldu. Seda Sayan, Hülya Avşar ve bir çok sanatçı bu kontrollerden geçti.
Nurettin SOYDAN: Sen kontrole gidebildin mi? Korktuğun için mi gidemedin?
İdil ÇELİKER: Ben gitmedim. Gitmem de gerek ama korkuyorum. Bir şey çıkmasından korkuyorum aslında.
Vehbi DİNÇCAN: Hülya Avşar’ın açıklamalarını doğru bulmadım.
İdil ÇELİKER: Ben de o konuya bağlayacaktım zaten. Hülya mamografi çekimini anlattı. Yok ellediler, yok çekiştirdiler diyerek. Zaten kocalar bu konuda takıntılı. Eşinin doktorunun kadın olmasını istiyor. Göndermiyor kontrollere bu nedenle. Kadınlar da korkuyor bu kontrollere gitmeye. Doktordan korktukları için değil, gerçekle yüzleşmek istemedikleri için. Hülya böyle konuşunca ben ve birkaç köşe yazarı ona hakaret etmeyen bir uslupla “İnsanlar bundan kaçarken niye böyle bir açıklama yaptın” diyerek eleştirdik. Bunun üzerine yazarlara “aptalsınız, benim sayemde gündeme gelmek istiyorlar” dedi. Deniz Uğur ile Hülya Avşar’ı yan yana koyduğunuz zaman verdikler mesajla ilgili, arada dağlar kadar fark var. Sen o hastalıkla ilgili abur-subur konuşamazsın kardeşim. Bu dikkat çekmenin yolu diye düşünebilir Hülya Avşar ama, böyle dikkat olmaz. Sağlık konusu bu başka bir şey değil. Dolayısıyla onun da bize aptal demeye hakkı yok. Kabul etmiyorum ve üstüme almıyorum.
Vehbi DİNÇCAN: Hülya Avşar dikkat çekmek istemiş güya. Hülya Türk toplumunu tanımıyor. Çünkü halkın içinde değil. Kimin dikkatini çekebildi, medyanın ve ünlülerin. Halk bu sözlere acayip tepki koyuyor. Biz Türk erkeği olarak kadınımızı erkek doktora teslim etmeyen bir toplumuz. Cahiliz ağabeycim. Hülya’ya tek kelime söyleyeceğim. Yanlış yaptı sonra kıvırdı. Delikanlı gibi çıkıp, “özür dilerim, lütfen hepiniz kontrole gidin. Ben de gittim” deseydi daha çok puan toplardı. Bu kendini reklam etmektir. Bu kendini ortaya atmaktır. Son zamanlarda yarışma dışında ortalıkta görünmüyordu, olay bu.