HADİSE BU DAVA DİLEKÇESİYLE ZOR BOŞANIR, 3 MİLYONLUK YÜZÜK ARTIK HADİSE’NİN
Hukukçu Adnan Ekinci, ’’böylesi çalakalem düzeyinde ve adliye çevresindeki arzuhalcilerin elinden çıkmış izlenimi veren bir metin, belki film sinopsisi olabilir ama, dilekçe formu içinde değerlendirilemez’’ dedi.
Hukuk Ombudsmanı Adnan Ekinci T24'te yer alan yazısında eşi Mehmet Dinçerler'e boşanma davası açan Hadise konusunu ele aldı.
Şarkıcı Hadise ile 4 ay önce evlendiği Mehmet Dinçerler’den boşanmak için dava açtığına ilişkin haberin medyada yer alış şekli, oldukça düşündürücüydü.
Çünkü haber, çelişki, abartı ve gerçek olma ihtimali çok az olan ifade ve olaylarla doluydu.
Haberi okuyan kişilerde “ Demek ki böyle boşanmalar da oluyormuş” izlenimi doğmasın diye, ilk bakışta anlaşılması zor görünen birkaç detaya değinmek istedik.
Hadise’nin (medyaya yansıyan kadarıyla) boşanma dilekçesinde "Mehmet Dinçerler'den sanat hayatımla ilgili baskı görüyorum" denildikten sonra, " Mehmet Dinçerler evlendikten kısa bir süre sonra Hadise'nin sanat hayatını kısıtlayıcı tutum ve tavırlar sergilemeye başladı. Mehmet'in bu davranışları zaman içinde psikolojik baskı boyutuna vardı. Bu baskılar Hadise'yi yıpratmaya başladı. Sadece kişisel hayatını değil, sanat hayatını da etkileyecek boyuta vardı. Ayrı yaşamaya başlayan çiftin evliliği fiilen de bitti" şeklinde, içinde çelişki barındıran ifadeler yer alıyordu.
Hemen söyleyelim, bu üslup ve içerikte bir boşanma dilekçesi olamaz.
Böylesi çalakalem düzeyinde ve adliye çevresindeki arzuhalcilerin elinden çıkmış izlenimi veren bir metin, belki film sinopsisi olabilir ama, dilekçe formu içinde değerlendirilemez.
Mahkemeye sunulacak bir dilekçede yer alan olaylar, ortalama Türkçe gramer kurallarına uymalı, “ben” şahıs zamiri ile başlayıp, daha sonra dışardan 3. kişinin gözünden anlatımla, devam etmemelidir.
***
Aksi halde, daha ilk duruşmada nahoş anların yaşanmasına neden olabilir.
Özensiz şekilde yazılmış dilekçeyi okuyan hakim, bu tavrı mahkemeye karşı yapılmış bir saygısızlık olarak değerlendirip, biraz gerilebilir. Dilekçe üzerinde göz gezdirirken, bir yandan da gözlüklerinin üzerinden süzerek, karşısındaki davacının seviyesini ölçmeye çalışır.
Mübaşir, yılların verdiği tecrübeyle ortada bir terslik olduğunu sezinler ama, tam olarak ne olduğunu anlayamaz. Sadece bir şey yapmış olmak için, kürsüye doğru bir adım atıp, durur ve davacıya bakar.
Hakimin kaçamak bakışını yakalayan davacı, mübaşirin tedirgin duruşundan işkillenir. Birkaç saniye içinde kafasının içinde bir komplo senaryosu oluşturur. İlk düşündüğü, mahkemenin kendisine karşı önyargılı olduğudur. Nedenini önce kendisinde arar. Güzelliğimden mi etkilendiler acaba diye düşünür, elbisesinin dekoltesini düzeltmeye çalışır.
Hakim duruşmayı ileri bir tarihe ertelemek için, önünde duran daktilocu kıza bakmadan “ Yaz kızım!” diye seslenir.
Tedirgin davacı, hakimin kendisiyle konuştuğunu sanarak, paniğe kapılır ve mübaşire dönüp “ Neyi kazacakmışım?” diye çıkışır.
Mübaşir, elleriyle sakin olmasını işaret ederek “ Size söylemedi” der ve gözleri ile daktilocu kızı işaret eder.
Dilekçeler önemlidir. Giriş-gelişme-sonuç bölümlerinde Medeni Hukuk literatürü içinde boşanmayla ilgili terim ve kavramlara yer verilmesi gerekir.
Dilekçede boşanmaya neden olarak sıralanan olaylar vahamet ölçüsünde bile olsa, yeterli değildir. Bunların ‘evlilik birliğini, bir daha düzelmeyecek şekilde temelden’ sarsmış olmasının ispatlanması da gerekir.
Haberde yer alan ifadelerde olduğu gibi dolaylı anlatımlarla değil, şahit veya belgeye dayalı somut olaylar gösterilmelidir.
Bu nedenle, Hadise’nin mahkemeye verdiği boşanma dilekçesi aslının, medyaya yansıdığı şekilde olma ihtimali düşüktür.
Olsa olsa, mahkemeye verilen gerçek dilekçeye ulaşan (yargı muhabiri olmayan) bir gazetecinin, hukuki terim ve kavramlara yabancı olması nedeniyle, kapasitesinin elverdiği şekilde habere dönüştürmüş olabilir.
Öte yandan, aynı haberde Hadise’nin sosyal medya hesabından “ Anlaşarak sonlandıramadık” sözleri de yanlış anlaşılmaya neden olabilir. Bu sözler, sanki davayı önce ‘anlaşmalı boşanma’ üzerinden açacaklarmış da, sonradan çekişmeli davaya dönüştürmüş olabileceği sanılabilir.
Oysa anlaşmalı boşanma, gündeme bile gelmiş olamaz. Çünkü, bir ‘anlaşmalı boşanma davası’ açabilmek için, evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması gerekiyor. Haberde de yer aldığı gibi, evlilikleri sadece 4 ay sürmüş.
Son olarak, haberde yer alan ve başka bir konuya değinip, yazımı sonlandırayım.
Çünkü yazdıkça ben de gerilmeye başladım.
Eğer her şey haberdeki şekliyle gerçekleşmiş ise, Allah hakime de kolaylık versin, temennimi de ekleyeyim.
Haberde “ Mehmet Dinçerler boşanmak için Hadise'ye evlilik teklifinde taktığı 3 milyonluk yüzükle birlikte düğünde takılan tüm takıları istedi” şeklinde bir cümle de var.
Mehmet Dinçerler, bu isteğini Hadise’ye iletmiş olabilir ama bir mahkemede alacak olarak ileri süremez.
Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi’nin tam da bu konuda “Düğünde takılan ziynet eşyası ve paraları, hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına ait sayılır” şeklinde bir kararı bile var.
Yüzük konusuna gelince…
Kamuoyunda nişanlılık, genel olarak davetliler arasında yapılan törende yüzük takılması olarak bilinir.
Oysa hukuk, taraflardan birisinin evlenme teklifi yaptığı ve diğerinin de kabul etmesi halinde, o çifti nişanlı kabul eder.
Nişan töreni yapılmasa da, parmaklara yüzük takılmasa da, kanun önünde onlar nişanlı olarak kabul edilir.
Bu nedenle, Mehmet Dinçerler’in, Hadise’ye evlenme teklifinde bulunurken taktığı 3 milyon değerindeki yüzüğü de, nişanlılık statüsü içinde düşünüp, yukarıda belirttiğimiz Yargıtay kararında olduğu gibi, artık Hadise’ye aittir ve geri istenemez. (T24)