MAFYA ÜNLÜ ASSOLİSTİ DAĞA KALDIRDI!
Güneş Gazetesi?nin Beşi Bir Yerde ekibi bu hafta oldukça ?tehlikeli? olan mafya-sanatçı ilişkilerini masaya yatırdı. Müzik sektörünün kalbinin attığı İMÇ?de yıllarca sanatçı ?transferleri? için, şirketlerin camları-çerçeveleri indirildi. Kimi zaman ?başka gazino?ların teklifini reddedenler kaçırıldı ya da, bazen sahnede bazen ıssız bir yerde ?kurşunlandı?. Kimi, müzik ve eğlence sektöründeki ?kazançlarından dolayı? haraca bağlandı. Bazıları aşk rotalarını ünlü mafya babalarına bile yöneltti. Beşi Bir Yerde?nin zaman tünelinden geçen ?hatıralarından? oldukça çarpıcı sonuçlar çıktı.
Nurettin SOYDAN: Sanatçıların bir bölümü neden mafya’ya yakınlık duymakta? Neden sırtını onlara yaslama gereği duymaktadır.
Vehbi DİNÇCAN: Mafya sanatçı ilişkileri bu alem kurulduğundan beri var. Bir zamanlar çok önemli bir sanatçı rahmetli Sevim Tuna mafya tarafından kaçırıldı dağa kaldırıldı. Bunu yapanda o zamanın ünlü mafya babasıydı. Gene ünlü bir sanatçı kardeşimiz mafya ile dolaşıyordu, benim foto muhabirim çekmiş, on dakikada bizden aldırttılar. En son Tuğba Özay neden hapis yattı? Mafyaya iş verdi diye.
Nurettin SOYDAN: Ben hatırlıyorum, 1980’lerde Çakıl Gazinosu’nda sahneye çıkan İbrahim Tatlıses, kumar borcu yüzünden kaçırılıp, uyarılmıştı. Uğur Abi hatırlamaz mısın?
Uğur GÜNERİ: Ayağından vurmadılar mı Tatlıses’i Maksim’de, hem de sahnede. Bu dünyada da böyle. Frank Sinatra, mafyanın kucağındaydı hep. Kimse dokunamazdı. Paul Anka diyor ki, ben mafyanın sanatçısıydım. Bizim dönemizde mafya kirli-bulaşık işlerle uğraşmazdı. Ama zararını görmedim. 80’lerden sonra bu işler değişti ranta dönüştü diyor. Futbolda da olduğu gibi. Napoli-mafya ilişkileri yeni patladı. Popüler ve gözde olan insanlar ye kendilerini koruma altına almak için bulaşıyorlar, ya da mafya dediğimiz kesim onlara bulaşıyor. Ben seni korurum, kollarım gözetirim diye. Bulaşmayan da çok sanatçı var.
Nurettin SOYDAN: Bulaşmazsa hayat hakkı mı kalmıyor? Ne oluyor Şahin?
Şahin BÜYÜKKAYA: Efsane dergi Ses'te çalıştığım dönemde her yaz İzmir'e gider, İzmir Fuarı'ndaki gazino ve gece kulüplerini takip ederdim. Çok ilginç olaylar olurdu. Gazinocular ve şarkıcılar arasında kıyasıya bir rekabet yaşanırdı..O yıl Ekici Över Gazinosu'nda ise daha program başlamadan sıra kavgası başladı. Kimler yoktu ki program kadrosunda... Ferdi Tayfur, Necla Nazır, İzzet Altınmeşe, Metin Akpınar- Zeki Alasya ve daha 10'a yakın ünlü isim.Çok zengin bir kadroydu. Ama bu kadro dağılma aşamasına geldi. Efes Oteli'nin lobisinde ünlü bir assolistle röportaj için buluşacaktık. Ben, o assolisti beklerken bir anda otelin lobisinde Türkiye'nin en ünlü kabadayıları adamlarıyla birlikte belirdi. Bir köşede de menajer ve organizatörler aralarında konuşup tartışıyorlardı. Meğer İstanbul ve Ankara'dan gelen o ünlü kabadayılar gazinonun kadrosu dağılmasın diye bir araya gelmişler. Asansörlere binip bir kata çıktılar . Yaklaşık iki saat süren bir toplantı yapmışlar. Bazı sanatçı ve menajerlerle görüşerek sahneye çıkış sırasını orada yeniden oluşturmuşlar. İşte beş bin kişilik Ekici Över Gazinosu'nun kadrosunu dağılmaktan kurtardıkları gibi İstanbul'a geri dönmeye hazırlanan iki ünlü şarkıcıyı da yoldan geri döndürmüşler. Böyle şeyler gazino, sinema dünyasında hep oluyordu.
İdil ÇELİKER: Kabadayı, ya da mafya dediğimiz sistem kırsal kökenli. Sonradan gelen Sedat Peker gibi genç isimler var. Onlar popçulara daha yakın durdu. Alişan, Küçük Onur, Gökhan Özen ve Serdar Ortaç’ın bağlantıları vardı. Nasıl eskiden Yılmaz Güney’e mafyanın bir hayranlığı vardıysa bunların da belli sanatçılara hayranlıkları var. Güç sahibi olunca şöhretlerle tanışmak itiyorlar. Şöhretler de güçten faydalanmak istiyor. Yani karşılıklı bir alışverişleri var. Her hangi bir şekilde sanatçıyı kullanıyorlar mı, hayır. Olay sadece popüler sistemin içinde birlikte olmak. Gazino dönemi en çok para harcayan, en lüks yaşayan bu insanların dönemiydi. Birlikte bir güç oluşturuluyor.
Nurettin SOYDAN: Büyük aşklarla evlenen ünlüler de oldu bu dönemlerde. Muazzez Abacı Hasan Heybetli gibi.
İdil ÇELİKER: Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Muazzez Abacı Hasan Heybetli aşkı tutkulu bir ilişkiydi. Arzu Tok ile yakalayınca kafasında telefonu kırdı. Heybetli’yi polise ihbar etti. Hasan Heybetli tutuklanınca da Abacı Kırşehir Cezaevi’nin karşısında ev tuttu ve yıllarca ıslıklaşarak anlaştılar cezaevinden. Hala beraberler mi bilmiyorum. Bir gün Levent SET Kebapta Abacı ile bir kasının tuvalette başka bir kadını dövdüklerini duydum, Hürriyet’te haber yaptım. Heybetli ertesi gün beni aradı, “İdil Hanım bu ne iş dedi. Ben de haberdeki gibi dedim. Bir daha öğrenin dedi. Açtım olayı teyit ettim ve kendisine söyledim, olay doğru diye. Vay ki vay, bunların ikisi birleşti (Abacı ve Arzu Tok) bana kumpas mı kuruyorlar dedi. Düşünün o heybetli kabadayının iki kadından böyle de tedirgin hali vardı. Sibel Turnagöl ile Ceylan da mafya için cezaevine gidip gelirlerdi. Birileri arabulucu oluyor, cezaevine konser için gidip geliyor ve aralarında bir elektriklenme başlıyor. İlişkileri yaşanıyor.
Nurettin SOYDAN: Çok ünlü de olsalar, mafya babaları çağırdıklarında gitmek zorunda mı hissediyorlar kendilerini? Otel odasında bile konser verdikleri olmuş mudur?
İdil ÇELİKER: Öyle hissediyorlar. Elbette vermişlerdir. Çok hem de.
Uğur GÜNERİ: Bu anlattığımız olayların çoğu 1985-95 yılları arasında yaşandı. Türkiye’nin sokağa teslim olduğu yıllar bu yıllar. Şimdi bu dönemde bunlarda bitti gibi. Şimdi mafya babası say deseniz bir iki isim dışında sayamayız. Şu şunu yapmış, falancaya destek olmuş dedikodularını da duyamıyoruz. 1985-95 yılları arası, Türkiye’nin yokuş aşağı indiği yıllardır. Mafyası, sanatçısı birbirinin içine girmişti. Şimdi çok azaldığını tahmin ediyorum.
İdil ÇELİKER: Hepimiz almışızdır ama ben bu konuda çok da tehdit almış biriyim. Biri Sedat Peker’in hekimlerinde biriydi. Mafya mensupları kadına çok zaman ayırıyor, hediyelere boğuyorlar ayrıca. Eli silahlı adamlar kadını avucunun içinde bir çiçek gibi tutmayı becerebiliyor. Başka işi yok ki. İnanılmaz jestler yapıyor. Hiçbir adam bunu yapmıyor.
Nurettin SOYDAN: Gazino devri bitince sanatçı-mafya ilişkileri daha mı aza indi? Bir dönem hatırlarsanız Alaattin Çakıcı, Hülya Avşar assolistken tek başına Maksim’i kapattı. Ayrıca müzik dünyasında transferler için silahlar patladı, silahlar konuştu. Tatlıses bir mafya babasıyla yaşadığı ihtilaftan kurtulmak için Drej Ali ile anlaştı, kendini korudu o dönemde.
İdil ÇELİKER: Mafya gruplarının bir araya gelip iştişare yaptıkları da vardır belki. Çünkü sadece sanatçıları değil, popüler olan herkesi yanlarında tutmak istiyorlar.
Vehbi DİNÇCAN: Sanatçılar onlara sığınıyor desek daha doğru olmaz mı?
Nurettin SOYDAN: Uğur Abi de mafya mağdurlarından biri oldu. Var mı başka haber yüzünden mafyadan tehdit alan?
Vehbi DİNÇCAN: Futbolda mafya ilişkileri yok mu? Gırla hem de. Ankara’da Seda Sayan’ın dinlemeye gittiler diye bende yazı yazdım. Seda Sayan Başkana sahip çıktı diye.Çok kötü ve yüklü miktarda bir hesap geçirmişler. Ertesi gün büyük bir kulübün başkanı bana telefon açıp, “seni evden aldırıyorum bekle. Ne yapacağımı da gör, ayaklarına sıktıracağım dedi. Tehdit aldım. Buyur gel aldır başkan dedim bende. Yazdığım yüzünden azizliğe uğradım. O başkan şu anda hapiste ama. Akşam’daydım, belki gazeteden de o yüzden kovuldum. Bilmiyorum.
Uğur GÜNERİ: Ben 17 yıl Hafta Sonu gibi belalı sözünü esirgemeyen bir dergiyi yönettim. Benim aldığım tehditleri bini geçti. 80’li yıllarda bazı karanlık isimler İMÇ’ye demir attı. Büyük rant vardı orda çünkü. Rahmetli Dündar Kılıç’ta girmişti. Hiç unutmam Hafta Sonu’na manşet yaptık, “İMÇ kan kokuyor!” diye. Sen misin bu manşeti atan. Gazetenin çıktığı gün rahmetli Dündar Kılıç aradı. “Ben Dündar Kılıç, bu nedir ulen!. Bunun hesabını kim verecek. Seni Erol Simavi bile kurtaramaz. Şimdi adamlarımı yolluyorum, seni gazeteden alacaklar. Bir çuvala koyacağız, boğaza atacağız”. Ben dondum kaldım “yapın dedim” başka ne yapabilirim ki. Hemen, “sahi yapalım mı dedi” bana Dündar Kılıç ve ekledi. “Sen fena adam değilsin ama bir daha böyle yapma” diye uyardı. Bu manşeti bir daha atar mıyım, atmam.
İdil ÇELİKER: Onlarla bağlantıda olan sanatçılar var ya ben Bülent Ersoy’dan böyle bir tehdit almıştım. Sabahın köründe aradı. Bundan sonra Kürşat Yılmaz’la muhatap olursun dedi. Sanatçılarda bu tür ilişkilerden güç alıyor. Belki Kürşat Yılmaz’ın bunu dediğinden haberi bile yoktu.
Uğur GÜNERİ: Onun yerini hangi güç aldı biliyor musun? Sanatçı artık müdürü değil patronunu, Genel yayın yönetmenini arıyor. İdil’i yok edin diyor. Patron seviyorsa sizi bir süre idare ediyor, sonra yollayın gitsin o haberi yapanı diyor. Mafyaya gerek yok şimdi onlar için.
Nurettin SOYDAN: Sanatçılara ceza kestikleri oldu mu hiç?
Uğur GÜNERİ: Esengül ne oldu? Bir mafya babası ondan şarkı istedi, “bilmiyorum” yanıtını verince Esengül’ü de gazino patronunu da o anda sahnede vurdu ve gittiler. Enis Karaduman’a bir ters bak silahı çıkarır saydırırdı.
Vehbi DİNÇCAN: Şarkıcı Yeliz çok iyi arkadaşımdı. Onun Etiler’deki evinde durup dururken tarandık silahlarla. Mafya olan sevgilisi Ufuk’la kavga etmiş ayrılmış. Silahla tarama nedeni göz dağı vermekmiş.
Nurettin SOYDAN: Sanatçı mafya ilişkileri son yıllarda daha çok “alacaklarını tahsil yöntemine kaydı” sanki?
Vehbi DİNÇCAN: Ayrılmak isteyen sanatçılar gidiyor mafya babasına. “Beni bu heriften kurtar” diyor. Ondan kopuyor ama ona gidiyor bu kez.
İdil ÇELİKER: eski kabadayılar başka yerden para bulup ünlülere dağıtıyordu. Onlar için harcıyordu. Şimdiki mafya onların üzerinden para kazanıyor. Alacakların tahsili, anlaşmazlıkların giderilmesi gibi olaylarda rol üstleniyor. Ayrıca mafya-sanatçı ilişkilerinde en talihsiz olanları arabesk ve türkücüler. Çağırıyorlar kebap partilerine, ye oku, iç oku sürekli. Hayatları böyle geçiyor türkücülerin. Yıllardır en zor durumda olanlar hep bu erkek sanatçılar. Assolistler bu ilişkilerde en rahat edenleri. Onlar bu sayede hep para kazandılar ya da sevgili oldular mafya ile.
İdil ÇELİKER: Tabi Tatlıses sanatçı olduğu için konuşuyoruz. Türkiye’de bunu yapan bir çok işadamı ve sade vatandaşta var. Hukuk sistemi ağır işleyince bu işler çoğaldı.
Şahin BÜYÜKKAYA: Futbolcular yıllarca kaçırılmadı mı?
Vehbi DİNÇCAN: Futbolda mafya ilişkileri yok mu? Gırla hem de. Ankara’da Seda Sayan’ın dinlemeye gittiler diye bende yazı yazdım. Seda Sayan Başkana sahip çıktı diye.Çok kötü ve yüklü miktarda bir hesap geçirmişler. Ertesi gün büyük bir kulübün başkanı bana telefon açıp, “seni evden aldırıyorum bekle. Ne yapacağımı da gör, ayaklarına sıktıracağım dedi. Tehdit aldım. Buyur gel aldır başkan dedim bende. Yazdığım yüzünden azizliğe uğradım. O başkan şu anda hapiste ama. Akşam’daydım, belki gazeteden de o yüzden kovuldum. Bilmiyorum.
Uğur GÜNERİ: Tabi çok farklı. Kulüp başkanlarında sosyal güç var. Diğerinde ise silah var. Alemi bilmek var.
İdil ÇELİKER: Mafya-sanatçı ilişkilerinde en talihsiz olanları arabesk ve türkücüler. Çağırıyorlar kebap partilerine, ye oku, iç oku sürekli. Hayatları böyle geçiyor türkücülerin. Yıllardır en zor durumda olanlar hep bu erkek sanatçılar. Assolistler bu ilişkilerde en rahat edenleri. Onlar bu sayede hep para kazandılar ya da sevgili oldular mafya ile. Tabi Tatlıses sanatçı olduğu için konuşuyoruz. Türkiye’de bunu yapan bir çok işadamı ve sade vatandaşta var. Hukuk sistemi ağır işleyince bu işler çoğaldı.
SANATÇILAR NE DEDİ:
Orhan GENCEBAY:
“Bu tür ilişkilerden yana değilim”
-Dünyada da sıkça örneklerine rastlamak mümkün. Bazı sanatçılar, mafya desteğine neden gereksinim duymak ister? Neden onlarla ilişki içinde olur?
“Ben böyle bir şeyden yana değilim. Bunlar özel şeylerdir. Bunun sanatla hiç alakası yoktur. Tamamen kişinin insan ilişkileriyle ilgili konusudur. Sanatın bu konularla hiç ilişki ve bağlantısı olmaz. Sanat yüceliktir, sanat özelliktir. Sanat, derinliktir ve yaşama anlam kazandırmaktır. Tedavi etmektir, eğlendirmektir. Sanatın işlevleri yaşama eşlik etmek, güzelleştirmektir. Sanat, yaşamın estetiğidir. Ben böyle değerlendiriyorum. Her tür dostu olabilir insanın. Mafyadan da olabilir, başka da. Bu özeldir. Sanatla alakası yoktur.
Nihat DOĞAN:
“Kendimi öldürtürüm yine mafyanın ayağına gitmem”
-Sanatçı mafya ile bağlantı içinde olmalı mı? Sen hiç mafya için özel konser verdin mi?
Nihat DOĞAN: Benim en nefret ettiğim şeylerden bir tanesi, masadan masaya gitmek. Abi seni çağırdı, gelir misin? Açık ve net söylüyorum. Kendimi öldürtürüm yine gitmem. Hangi mafya babası olursa da bunu yapmam. Elbette mafya ile iç içe olan, dost olan arkadaşlarımız olmuştur. Benim de dostluğum olmuştur. Ama biz Nihat’ı çağırdık evde, otelde türkü söylettik diyemezler. Kendimi öldürtürüm. Hiç kimseye ihtiyacım olmadı. Olsaydı duyulurdu. Bu ülkeden başbakanlar bile mafya babalarının masasına oturmuş. Bu sistemin getirdiği bir şey. Başbakanların, bakanların iç içe olduğu mafyayla sanatçıların dost olmasında yadırganmaması gerekirdi. O zamanki sistem oydu. O zamanlar antidemokratik ve illegal yapılar ülkeye hakimdi. Şu anda azaldı, herkes, sanatçılar da rahatladı. Sizler rahatlamadınız mı? Sanatçı arkasına alıp her gün gazeteci dövüp tehdit ediyordu. Evinizi basarım tehditleri almadınız mı? Son beş sene içinde bunlar yaşanmıyor artık. Bazıları yalandan programlara çıkıp rüzgar olup esiyorlar. Hepsi o kadar.
OKTAY KAYNARCA:
“Mafya ile işim olmadı ama beni de suçladılar”
Bir ara benim telefon dinlemelerine karışmışım… Beni aradılar; “Sen mafya ile bilgi alış verişi yapıyorsun gel…” Benim inanın hiçbir ilişkim bu güne kadar mafya ile ilgili olmadı. Sinirlendim ve işin üzerine gittim. Sonunda benim konuşmadığım ortaya çıktı. Adı Oktay olan biri ile mafya konuşurken takılmış teknik takibe… Oktay deyince Kaynarca gelmiş akıllarına… İşin üzerine öyle gittim ki, o konuşanı da, mafyayı da hatta dinleyen memurda buldum. Kendimi temize çıkarttım. Bu mafya sanatçı ilişkisi epeydir vardır. Öyle söylenir tabii… Benim işim olmadı ama, beni de isim benzerliğinden suçladılar… Daha dikkatli olmak lazım elbet”
SANATÇI, MAFYA VE SİYASET ÜÇGENİNDE EN UÇ ÖRNEK: FRANK SİNATRA
Dünyada; "Sanatçı, mafya ve siyaset" ilişkisi denince, akla ilk gelen ABD'li ünlü şarkıcı Frank Sinatra olur. Sinatra "mafya ilişkisi"nde, yalnızca kendisi değil, 1960'ın başında ABD Başkanı olan John F. Kennedy ve yine Hollywood'un efsanevi sarışını Marilyn Monroe da var. Bu üçlü ilişki, birçok filme konu olmuştu. İtalyan mafyasının iç yüzünün konu alındığı ünlü "Baba" filmlerindeki "Johnny Fontane" karakterinin, Frank Sinatra olduğu artık herkesçe biliniyor.
1998 yılında, 83 yaşında ölünceye dek mafya ilişkisi konusunda pek konuşmayan Sinatra'nın, mafya için kuryelik yaptığı da biliniyordu. Bir dönem mafyanın 3.5 milyon dolar nakit parasını taşıyan Sinatra'nın New York'ta gümrük memurları tarafından durdurulduğu, kalabalıktan faydalanarak son anda kurtulduğu yazılan bir kitapta yer aldı.
Sinatra'nın; Chicago'lu ünlü mafya babası Sam Giancana ile yakın ilişkisi bulunduğu, ünlü sanatçının ölümünden 7 ay sonra FBI tarafından da doğrulandı.
Ayrıca Sinatra'nın; kariyerinin başlangıcında, diğer mafya babası Lucky Luciano ile 1947 yılında Küba gezisinde bir araya geldiği biliniyor.
O sıralarda evli olan Marilyn Monroe; bir yandan ABD Başkanı JFK'yla ilişki yaşarken, diğer yandan da tanınmış mafyaların üyesi Joe Schenk'in metresidir.
Marilyn bu çarpık ilişkiler sonucu uyuşturucu ve hap tutkunu oldu. Böyle bir dönemde, aşırı doz komasına girer. Bu durumdayken, Kennedylerle arası bozulan mafya lideri Sam Giancana ve bir adamının tecavüzüne uğrar ve bu fotoğraflanır. Ve JFK'ya karşı şantaj olarak kullanılır. Mafya ile JFK arasında Monroe'nun haber götürüp, getirdiği de daha sonra ortaya çıktı.
Zaman zaman Frank Sinatra'yla da ilişki yaşayan Marilyn Monroe, intihar etmeden önceki, son gecesinde Sinatra'nın evinde Sam Giancana adlı mafya babası ile geçirmiş!
JFK ise 22 kasım 1963’de uğradığı suikast sonucu öldürülür. Şimdiye dek çözülemeyen bu suikastın arkasında mafyanın olduğu söylenir. JFK öldürüldüğünde kardeşi Senatör Robert Kennedy, derhal harekete geçer ve yeni başkan gelmeden önce JFK’nın Beyaz Saraydaki tüm kayıtlarını sildirir, dosyalarını yok eder. Domuzlar körfezi, mafya, Vietnam, metresler, şantajlar, rezil ilişkiler, politik cinayetler, Beyaz sarayın seksi ziyaretçileri, finans kaynakları.. hepsi silinir.