MUAZZEZ ABACI?DAN SAMİMİ AÇIKLAMALAR! BEŞ YATIM, 10 UÇAĞIM OLSA NE OLUR?
MAGAZİNCİ FOTO GALERİ- 45 yıllık gazino, radyo ve sahne hayatını geride bırakan sanat müziğinin güçlü sesi Muazzez Abacı, Günaydın?ın sorularını yanıtladı. Abacı, özel hayatından kızı Saba?ya ve torunu Sera?ya kadar bilinmeyen dünyasını anlattı. Çekirdek aile hayatını yaşayamamış olmasının büyük eksikliğini duyduğunu belirten Abacı, Hasan Heybetli?nin en büyük aşkı olduğu söyledi.
Çok yoğun, şaşaalı bir hayatınız oldu...
45 yıl... 25-30 yıl her gün çalıştım; matineler, konserler çok yoğundu. 20 yıl tatile bile gidemedim. O zaman şimdiki gibi sadece hafta sonları çalışmak diye bir şey yoktu.
YANLIŞ SEÇİMLERİM OLDU
İşinizle ilgili alkışlandınız, büyük takdir gördünüz, maddi-manevi kazançlar sağladınız... Peki bugüne kadar neleri yaşayamadınız?
Tabii ki beraber olduğum kişinin (Hasan Heybetli) ve benim yaşantım nedeniyle; evliliği, sabah kahvaltılarını, akşam aile yemeklerini, gece onunla beraber yatmayı yaşayamadım. Aile ortamım olmadı benim; hep kızım Saba ile birlikte yaşadık. Hayatımın en büyük eksikliği; çekirdek ailemin olmamasıydı. 1991 yılından beri de hayatımda kimse yok. O tarihten sonra ufak flörtlerim oldu ama bir evi, yaşamı paylaşacağım bir ailem olmadı. Ama yanımda hep kızım Saba vardı.
Müzik aşkınız hep öndeydi değil mi?
Müziği, sanatı çok seviyorum. Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Özellikle idealist gençlik dönemlerinde müzik nefes alışımdı, her şeyimdi. Bir-iki şarkı öğrenmediğim günü, günden saymazdım. O dönem sosyete, gençler, kamu hizmetlileri yani birçok konumdaki insan beni bağırlarına bastı. Bizim Türk milleti çok yürekten sever, sonsuz hoşgörüleri vardır, toz kondurmazlar. Başbakanlarla, cumhurbaşkanlarıyla dostluklarım oldu. Ben insan ayırt etmem, doğuştan mütevazıyım. Evimde çalışan yardımcılarım benim kız kardeşlerim gibidir. Kısaca çok mutlu, çok güzel bir sanat hayatım oldu. Başımı yastığa koyduğum zaman bu 45 yılla ilgili en ufak bir üzüntüm yok. Tabii ki hatalarım, yanlış seçimlerim oldu. Fakat pişmanlıklarla kendimi yiyip bitirmedim; pişmanlıklarımdan ders almaya çalıştım.
Bu hayattaki en büyük pişmanlığınız neydi?
Beni yaralayan çok büyük pişmanlıklarım olmadı; stratejik şeyler olmuştur. Özel hayatımdaki seçimleri de kendim yapmadım, hep seçildim.
Uzun zamandır yalnızsınız, aşkı özlemediniz mi?
Ama işte onun da doyumu var. Hayat ille bir erkek ya da bir kadından ibaret değil ki; evladına, torununa da aşık oluyorsun. İnsanlar kendileri nasıl istiyorlarsa, hayatlarını öyle çeviriyorlar. 'Ben bu hayatı istemedim ama oldu' diye bir şey yok. Ama tabii yüzde 100 bir alın yazısı da var. Mesela; bana '13-14 yaşında Türkiye'nin assolistlerinden biri olacaksın' deseler inanmazdım.
Siz küçükken neyin hayalini kurardınız?
Sanatçıları çok severdim, onları izlerdim. Annemin eteğine takılır, gazinolara giderdim. Güzel şarkı söylüyordum, annemin elimden tutup radyoya götürmesi ile bir anda hayatım değişti. 6 bin kişi arasından seçildim. Şimdi Amerika'ya gidiyorum; beni o kadar dolduruyor ki torunum Sera'nın sevgisi. Onlara yemek yapıyorum, alışveriş yapıyorum. Arkadaşlarımla arabaya binip geziyoruz. Sonra Türkiye'ye geliyorum, havaalanında bana bakıyorlar, "Ayy niye bunlar bana bakıyorlar?" diyorum, sonra aklıma geliyor; ben Muazzez Abacı'yım.
Şöhretten sıyrılıp başka bir hayatı yaşamanız aslında genç sanatçılara da örnek oluyor...
Zirvede şöhret olarak kalmak kadar zor bir şey yok. Unutmamak lazım; yıllar birçok şeyi getiriyor, birçok şeyi de götürüyor. O giden şeyleri içinize sindirmeniz lazım çünkü sonra çok acı bir ilaç olur. Şükrediyorum Allah'ıma... Sahnede yaşayıp özel hayatta da Muazzez olmayı başardım. Asansörde soyunuyorum, eve geliyorum pırtık pijamamı giyiyorum ama yıllardır ben böyleyim. Birçok sanatçı da benim gibi bir hayat yaşıyor.
Abacı ekranda hep mesafeli, sert mizaçlı biri gibi duruyor. Ancak gerçekte esprili birisiniz. Bu halinizi göstermekten niye çekiniyorsunuz? Assolistlik başka bir formattı. Eskiden TV olmadığı için, güncel hayatınızı dışarıya aksettiremiyordunuz. Yazılı basında da daima ağır oturaklı kıyafetler, hareketler yayınlanırdı; hep bürokratik bir yaşam, büyük davetler... Yaş 25-30 da olsa, o kocaman iş sahibi insanların arasında siz de o seviyede olmak zorundasınız. O büyük konserlerden dolayı günlük hayatımı yaşayamadım.
BEŞ YATIM, 10 UÇAĞIM OLSA NE OLUR?
Assolistlik kavramı kalmadı öyle değil mi?
Maksim'den sonra assolistlik kavramı kalmadı. O dönemleri ben çok güzel yaşadım. Bu saatten sonra o enerji, o keyif bulunamaz.
O dönem birçok sanatçı sinema filmlerinde oynadı. Siz neden o furyaya uymadınız?
Aslında ne teklifler geldi... "Yapamam" dedim, film çeviremem gibi geldi. Yapsaydım zaten para için yapacaktım.
Maddi anlamda mutlu musunuz peki?
Biz büyük paralar kazanmıyorduk. Allah beni kimseye, bir tanecik evladıma bile muhtaç etmesin. Aman aman bir mal varlığım yok. Bakıyorum dolaplara; 200 tane ayakkabı almışım. Ömrüm olur mu onları giymeye? Artık giyime, mücevhere doymuşum. Beş tane yatım, 10 tane uçağım olsa ne olacak? Veririm paramı, tutarım teknemi, alırım bileti, binerim uçağa. İki yumurta kırar, ekmekle yerim. En büyük servetim; evladım. Allah'a çok şükür altın bileziği var, onunla iftihar ediyorum. New York'taki tek Türk psikiyatr, hastaları peşinde. Başımı sokacak bir evim, bir arabam var. Allah sağlık versin, dostlarımı eksik etmesin, kimseye de muhtaç etmesin. 98 yaşına kadar yaşasan ne olacak? Allah ölümün bile hayırlısını versin. Sanat hayatım boyunca her gün çalıştım, o dönemler 'Allah'ım ne zaman şu yatağa 10'da gireceğim, sabaha kadar uyuyacağım?' derdim. Şimdi pijamamım üstüne montumu giyiyorum, gece saat kaç olursa olsun arkadaşlarıma gidiyorum. O zaman özleyip de yapamadığım her şeyi yapıyorum. Alışverişimi kendim yapıyorum, arabamı kendim kullanıyorum, şoförüm yok.
HEYBETLİ'NİN KURALLARI BENİ KORUDU
Sanat hayatınızdaki tatmini özel hayatınıza taşıyamadınız...
Hasan'la (Heybetli) uzun süren bir beraberliğimiz oldu, ona aşkla bağlıydım ama dip dibe yaşamadık çünkü o hep hapisteydi. Ama yine de onunla birlikteliğimiz lezzetliydi. Bana getirdiği, yüklediği kurallar belki birçok şeyden beni korudu. Çok iyi biriydi. Ben aslında onu aramadım. Sanatçı, kendi kendine fazlasıyla yetiyor, egosu oluyor, kendine özgü bir yaşamı oluyor, kimseye karşı sorumluluk duymak istemiyor. Belki ben de bunlardan kaçtım.
DESPOT, PARMAĞI HAVADA BİR ANNEYDİM
Torununuzla neler yaparsınız?
Sera 14 yaşında bir genç kız. O benden her şeyi daha iyi anlıyor, biliyor. 2000 yılının çocukları çok acayip. "Sen bilmezsin, anlamazsın anneanne" diyor. Sera ile arkadaş gibiyiz. Saba "Bana toleranslı değildin" diyor.
Sert bir anne miydiniz?
Evet, parmağı havada, despot bir anneydim. Çok katı kurallarım vardı. 21.00'den sonra hiçbir arkadaşı Saba'ya telefon edemezdi. Gece gezmeleri yoktu. Liseden bir arkadaşı ile evlendi yani gözünü onunla açtı. Gerçekten çok iyi, mutlu bir evliliği var. Aile yaşamları çok güzel. Saat 18.00 dedin mi herkes evdedir, akşam yemeğinde hep bir arada olunur.
Torun sevgisi nasıl bir duygu, anlatır mısınız?
Birdenbire başbakan ya da kraliçe olursun, başına taç takarlar ya... Bir taç taktım başıma; "İyi ki anne olmuşum, iyi ki kadınım" dedim. Torun öyle bir gurur verdi ki bana, anlatamam duygusunu. "Ben bir şeymişim" dedim. Benden bir şey. Çok başka bir duygu.
MUAZZEZ ABACI’DAN USTALARA SAYGI KONSERİ | |||
15 Ocak 2015 Perşembe | 16:20 | |||
|