PARLA ŞENOL?UN KİTABI ÜNLÜLER DÜNYASINI KARIŞTIRACAK...
Türk sinemasının ilk çocuk yıldızlarından olan, daha sonra setlerden sahnelere geçiş yapan Parla Şenol, renkli geçmişini anlattığı ?Parlama Noktası? adlı kitabını çıkardı. 50 yaşındaki Şenol?un Gita yayınlarından çıkan kitabında, pek çok ünlünün de adı geçiyor.
Sanırım 11 yaşımdaydım. Ailece sevdiğimiz Eşref Kolçak ve ailesi ile bir yılbaşı Abant?taki Abant Otel?de beraberdik. Eşref Ağabey?in oğlu Harun da 12 yaşında filan olmalı. Harun?u zaten eskiden tanıyorum, eh beğeniyorum da, zeki, akıllı, bilgili, fıstık gibi çocuk! Bir gün otelin lobisinde oradan edindiğimiz bazı başka arkadaşlarla filan oturuyoruz.
Derken yemek saati mi geldi ne, dağılmaya karar verdik. Bizim oda üst kattaydı. Harun bana odama doğru eşlik etmeye başladı. Sonra Harun gayet ciddi bir eda ile "Senin bir sevdiğin var mı?" diye sordu. I-nı-nı-nıınnn! "Var" dedim, "Kim" dedi, hiç düşünmeden "Sen" dedim ve bir anda zıplayıp tırabzanın tepesine, vıjjjjt diye aşağı kayıp kaçtım.
Yıl 1975 filan. Şarkı Shirley Bassey?in "When You Smile" adlı şarkısı. Türkçe sözler Ayşe Özgün?ün... Aynı Ayşe Özgün mü bilmiyorum, ama şarkının o dönemde TRT Genel Müdürü olan İsmail Cem?e olan hayranlıktan yazıldığı iddia ediliyordu...
Ediz Hun, dipfrizde gibi
Fındıklı ile Cihangir?in arasına düşen Akyol Sokak?a taşındık. Yeni bir binaydı ve en alt katta Ediz Hun oturuyordu. Ediz Hun, aynı Ediz Hun?du o zaman da; hani insanın ona bakıp "Dipfrizde mi yaşadın be adam?" diyesi geliyor. Sadece fiziği değil üstelik, davranışları da aynıydı; kibar, efendi, biraz mesafeli, kendinden emin.
Fikret Hakan?a kırgınım
Evet sevgili Fikret Hakan, sana çok kırgınım. Çok severdim seni ben, seninle oynamaktan büyük keyif alırdım. Ama sen ne yaptın? Bodrum?da karşılaştığımız bir gece bana tanımamış gibi davrandın...
Bunu da hatırlamadın galiba, dur biraz daha anlatayım sana o geceyi. Yıl 1984, aylardan temmuz. Güzin Özipek?in işlettiği bara geldik taze kocamla... Sen orada, barda oturuyordun Fikret Ağabey. Biz de bara, hatta tam senin yanına oturduk. İlgilenmedin bizimle, demek ki tanımamıştın. Olabilir elbette, aradan 15-20 sene geçmişti belki de birlikte oynadığımız son filmden bu yana. Hemen sana doğru eğilip, "Fikret Ağabey, tanımadın galiba, ben Parla, Parla Şenol..." demiştim. Sen ise "Aaa, merhaba, nasılsınız?" filan gibi bir şeyler kem kümledin Fikret Ağabey. Öyle mutsuz olmuştum ki anlatamam. Her şeyden evvel yeni kocamın yanında mahçup olmuştum. O günden sonra hiç karşılaşmadık Fikret Ağabey, çünkü ben karşılaşmamak için elimden geleni yaptım.
Sezen safi karizmaydı
Bayram programı için İzmir?e çağrılmıştım. Sahneye çıkarken genellikle süslü püslü, allı pullu şeyler giymek ádettendi, biz de öyle bir giysi hazırlamıştık program için.
Stüdyoda ufak tefek, kepçe kulaklı bir kız dolaşıyordu. Öyle aman aman güzel değildi, ama son derece kendinden emin bir hali vardı, alımlıydı. Herkesle konuşuyor, şakalaşıyordu; sonradan öğrendik ki İzmirli imiş, ondan olmalıydı bu rahatlığı. Hafiften gıcık oldum açıkçası. Karı affedersiniz, sinirimden öyle diyordum içimden! öyle bir söylüyordu ki şarkıyı, etkilenmemek mümkün değil.
Üstelik dev olmuştu şarkı söylerken o cücüş şey! Şarkı da şarkıydı: "Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, şimdi bana seninle bir ömür vaat etseler." Yaaaaa, işte o kız bizim minik "dev" serçeymiş meğer, benzeri az bulunur birine toslamışım. Hatun daha o zamandan safi karizma idi ne yalan söyleyeyim.