SİYASET MEYDANI?NDA MAGAZİN TARTIŞILDI... İLETİŞİM ÖĞRENCİLERİNİ ARKALARINA ALAN OKAN BAYÜLGEN VE NURSELİ İDİZ, PROGRAMA AĞIRLIĞINI KOYDU... İŞTE, MAGAZİNCİ.COM FARKIYLA, TÜM KONUŞMA METİNLERİ....
Siyaset Meydanı, yedi yıl aradan sonra yine önemli bir konuyu tartışmaya açtı... Dahası rating alan bir konuyu, Ali Kırca?nın sunduğu Siyaset Meydanı bir kez daha gündeme getirdi... 1999 yılında yapılan programdan sonra, magazin haberciliğinden neyin değiştiği sorgulandı... Oldukça ateşli başlayan programa, geçtiğimiz hafta haberleriyle gündeme gelen Nurseli İdiz ile Okan Bayülgen ağırlığını koydu? Ali Eyüboğlu?nun şekeri yükseldi. Bir iletişim öğrencisi "Basın Etiği"iyle ilgili kitabı Can Tanrıyar?a armağan edince, Okan Bayülgen ne yaptı? Üç buçuk saatlik tartışma, Nesimi Çimen?in deyişiyle noktalandı: KİME NE? Siyaset Meydanı?nda yapılan ilginç ve hararetli konuşmaların tamamını okumak için TIK?layınız...
SİYASET MEYDANI?NDAN İLGİNÇ NOTLAR...
Siyaset Meydanı programı Bahçeşehir Üniversitesi Konferans Salonu?nda yapıldı. Ali Kırca?nın sunduğu programa, bazı magazin müdürleri ile yazar ve sanatçıların yanı sıra, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi gibi üniversitelerin iletişim fakültelerinden öğrenciler katıldı.
Selim Akçin, Şengül Balıksırtı, İdil Çeliker, Ali Eyüboğlu, Ali Atıf Bir, Nurseli İdiz, Okan Bayülgen, Can Tanrıyar, Ragıp Duran, Sema Öztürk, Reşat Balcıoğlu ve Doç. Dr. Adem Sözüer?in katıldığı siyaset meydanı programı oldukça tansiyonlu tartışmalarla başladı...
Proğramın ikinci bölümünde zaman zaman karşılıklı polemikler ve diyaloğlar yaşandı... Ali Eyüboğlu ile Okan Bayülgen, bazen de Selim Akçin sık sık karşı karşıya geldi... Nurseli İdiz, Okan Bayülgen ile "aynı topu", iyi paslaşarak oynadı. Okan Bayülgen ve Nurseli İdiz, İletişim fakültesi öğrencilerinin alkışlarıyla yanlarına almalarını bildiler...
Bu durum, Ali Eyüboğlu ile Okan Bayülgen?in tartışma dozunun artmasına neden bile oldu... Ve iletişim fakültesi öğrencileriyle tartışan Ali Eyüboğlu?nun şekeri yükseldi. Bir iletişim öğrencisinin "Basın Etiği"iyle ilgili kitabı Can Tanrıyar?a armağan etmesi ise gecenin en hoş, en önemli anlarından biri oldu... Okan Bayülgen?in, kitabı armağan eden öğrenciye sarılıp öpmesi, hatta elini öpmeye çalışması, alkışlara ve gülüşmelere neden oldu...
İletişim öğrencileri, Okan Bayülgen?i alkışladıklarını, onunun kendileri için bir idol olduğunu konuşmalarında dile getirdiler...
Ali Eyüboğlu, programın başında yaşanan bu durumu, "geçtiğimiz yıl Fatih Altaylı, şimdi de siz Okan?ı kolluyorsunuz" diyerek eleştirdi...
Şengül Balıksırtı ile Can Tanrıyar ve İdil Çeliker az konuşan gazeteciler oldu... Can Tanrıyar ise ancak programın sonlarına doğru söz alarak soruları yanıtladı...
Programın sonlarına doğru Ali Eyüboğlu?nun, Aşık Nesimi?nin bir şiirini Ali Kırca?ya vermesi ise anlamlıydı. Programı Aşık Nesimi?nin "Kime Ne?" deyişleriyle kapatan Alı Kırca, yedi yıl aradan sonra, gelinen noktayı koydu sanki:KİME NE?
MAGAZİN GÜNDEMİ TARTIŞILIRKEN, KİM NELER SÖYLEDİ?
1 Şubat?ta yapılan Siyaset Meydanı programına katılan konukların, yaklaşık 3.5 saat tartıştıkları programda söyledikleri sözler şöyle...
ALİ KIRCA:
Yedi yıl önceki programda gösteriyor ki, sorular ve sorunlar ortada duruyor. Bu gece, ağırlıkta yine onları konuşacağız... Nurnseli İdiz belki geçtiğimiz hpafta burada olmayacaktı. Ama, bir kaç gün önce yaşadığı bir olay, canlı ve çarpıcı bir olay olması açısından burda olmasını gerektirdi. Bu gece bunun da üzerinde duracağız elbette...
NURSELİ İDİZ:
Basın ordusu vardı aşağıda. Dışarı çıkmama özgürlüğümü kullandım. Dört ekip polis geldi. Arka kapıda da 150 kamera vardı. Abartı olabilir. Böyle durumda çıkmak istemedim. Basını gönderin öyle çıkacaktım. Bir barda oturuyordum arkadaşımla. Ama gösteriyorki Türkiye?de bara gidemeyecek tek sanatçı benim.
Ali Kırca:
Bir düşmanlığı var mı basının:
Selim Akçin:
Bir gün önce yayınlanan haberin etkisi olabilir.
Nurseli İdiz:
Bu haber iki ay önceydi. Bir şeylere cevap vermek çok anlamsız. Bizi biz yapan halkıma ve sanatçılardan dolayı buradayım. Bu benim magazinle son hesaplaşmam olacak. Biz meta olarak görülüyoruz. Ama entellektüel kimliğimiz var. Ama birer kukla, bebek olarak basında gösteriliyoruz. Dışarıda oynadığım şöhret dizisiyle bu olayların çakışması çok ilginç oldu... Bu vahşice olan magazin devam etktikce çok ciddi olaylar yaşanacak. Biz paramparça edilmiş insanlarız. İnsan canıyla ÖDENECEK noktalara gidileceğini söylemek istiyorum. Magazin, insanın canını, şahsını, kimliğini, kişiliğini ve onurunu ayaklar altına alacak şekilde yapılıyor. Ben siyasi tercihleri bile çok ciddi anda etkilediğini. Özgürlük buysa, o zaman olmayalım. Magazin programlarının çok ciddi sorumluluğu var bu anda...
Ali Kırca:
Söylediğiniz konuların çoğu, yeni TCK?yı yakından ilgilendiriyor...
Ali Eyüboğlu:
Sadece orda, magazin gazetecilerine faturayı çıkarmak doğru değil. Nurseli İdiz de sınırları zorladı. Polisin görev alanları zorlandı. Bu ayna Nurseli İdiz?i zorlamışsa, aynaya dikkatli bakması lazım...
Okan Bayülgen:
Kimse nurseli?ye akıl öğretmesin. Programın girişinden itibaren haddimi aşmak istemedim. Konu, özel yaşamdan mağdur olan sanatçıya gelirse çok yanlış olur. Madem toplandık, MGK?da ağırlıkla tartışılan konuyu, büyük kültür ve eğitim programını konuşacaksak konuşalım.. Sanıyorum Nurseli?nin tavru da baştan öyle oldu. Asıl konuya gelelim. Sonuçta dönüyor dolaşılıyor, bunun Türkiye?de eğitimde ve kültürde büyük yaralar açacağını düşünüyoruz..
Selim Akçin:
Magazin gazetecilerinden bir beklentiniz var mı?
Okan Bayülgen:
Ben sizden hiç bir şey beklemiyorum. Ben sizinle hiç tartışmak istemiyorum. Hatta şimdi hemen emeklilik bekliyorum, genç insanlar gelsin diye... Hep aynı kısır tartışmayı yapıyoruz.
Ben basında ve Tv?de özellikle, fiyat politkasının tartışılması gerektiğini düşünüyorum... TV, kapıdan aç girip, 15 gün sonra zengin olarak çıkılacak bir yer olmaktan çıkarılmalıdır. TV, bütün programlarda aynı fiyat politikasının bana da uygulanmasını istiyorum...
Ali Atıf Bir:
Okan iki yüzlü konuşuyor. Hem magazinle ilgili her şeyi yapacaksın. Eleştireceksin. Malzeme vereceksin. Buraya da gelip, magazincileri asacaksın. Öncelikle neyi tartıştığımızı ortaya koyalım.
Ben, yapılan magazinin tamamını onaylamıyorum.
Ali Eyüboğlu:
Dönüp dönüp Okan?ı alkışlıyorsunuz. Okan, Deniz?lerle birlikte, onları programına çıkarıyor.
Ali Atıf Bir:
Bu çok ayıp, bunu tartışmayalım burada.
Okan Bayülgen:
Güzel bir geçiş yapıyoruz aslında. Şov dünyasında görülen insanların, tanıdık bilinen insanlarını aldık. Ali Kırca dahil, bir çok haberciyi programa dahil ettik. Program aslında genel bir kültür panoraması gibidir. Onu çıkarıyorsun diye bir yorum yok.
Ali Atıf Bir:
Tüm dünyada, ünlünün yaşamına dair tüketim artıyor. Biz diyoruzki piyasa ekonomisi, reyting olsun. Ama, seviyesizleşme olmasın. Piyasa belirlemesin. 17 Ulusal kanal bu reklamla beslenecek gibi değil..
Nurseli İdiz:
Yaz 8 mm ile insanları öldüreceğiz. Ya da yatak odalarında insanları şeviştireceğiz. Başka yol kalmıyor...
Ali Saydam:
Ali Bey?e özellikle dikkat ettim. Yedi yıl önce neler dediyse, aynı şeyleri kendisi söylüyor ve tartışıyoruz. Öncelikle değişen bir şey olmamış. Çünkü, karşıda oturan arkadaşlarımızın pek çoğu baskı altında. Aynı baskı altında Okan?da var. Burda bir yanılsama var. Paparazzi lafı, Türkçe?de yetiştirilmiş bir laf değil. Paparazzi kavramı ordan geliyor. En dik alasını orda yapıyorlar. Prenslerin, kraliçelerin özel hayatıyla ilgili yapıla şeyler...
Deniliyor ki, ticari olarak tv ve yazılı basın, Türkiye?de yapımmış değerler araştırmaları gösteriyor ki, rating yapmak için magazinel haberler gerekiyor. Sizin söylediğiniz kavramlarda konuşuyorum. Mademki bu kadar önemli magazinel yaklaşım, tirajların artması lazım. Son 30 yıldır, 3 milyonu aşmadı.
Temel yanılsama, kültürel fakirlik. TV dizileri son derece kaliteli. Üst kültür gruplarına hitap ediyor. Türkiye?nin kültürünün, Mali Erbil?il yaptığı programla özdeşleştiriliyor.
Kültür programlarının içeriği de, Okan?ın kimi götürdüğü değil..
Selim Akçin:
Okan?ın ilişkisi neden öyle olsun ki?
Ali Saydam:
Bireysellik, kişilerin özel yaşamı, rating aldırıyorsa bunun karşılığının olması lazım. Tirajlar nerde?
Selim Akçin:
Ben rating için yapmıyorum ki...
Ali Saydam:
O zaman ben susayım siz konuşun. Benim kişisel haklarıma gösterdiğiniz saygıdan dolayı da teşekkür ediyorum... Buradaki TV programlarına bakalım. Magazin programlarına bakalım. Gördüğünüz zaman haberler ilk 10?un içine giriyor. İlk ratingleri alan magazin programları değil. Bu ta, Erol Simavi ve Dündar Kılıç döneminden başlıyor... Bu yanılsama, halkın büyük çoğunluğunun magazini izlediği yolundaki düşünceler yanlış. Böyle olsaydı, Akparti iktidara gelmezdi... Medya?nın hafta içinde öne çıkardığı 20 konuyu tartışın, kamuoyunun gündemiyle bir alaka yok.. Okan Bayülgen?in özel hayatının halkı çok ilgilendirdiğini düşünüyoruz, oysa ilgilendirmiyor. Ben yıllardır Okan?ın, magazin basınıyla kavgasını izliyorum. Hep kavga. Hep yakalama. Durum böyle. Gerçek değil bu yanılsamalar. Bu ticari denklem doğru değil. Rating ve tiraj almıyor bu düşünceler...
Can Tanrıyar: ?Yedi yıl önceki konuşmasından)
(Televole bizim tamamen bizi hayat görüşümüzü yansıtan bir olaydır.
Ali Kırca:
Ali Saydam, toplum çok da ilgili değil dedi. MGK gündemine taşıyan televole olayını sizler yaptınız. Bir yaşam tarzı, bir kültür olarakda tartışıldı. Yedi yıl önce savunuyordun. Bugün aynı noktadamısın.
Can Tanrıyar:
Biz kendi çapımızda program yaparken, yıllar sonra da bizim üstümüze yapıştı. Sekiz ay önce başka isimle bir program yaptık. Aşağı yukarı aynı. Bir yanlışımız var. Değişime uğradık. Telkin ve fikirlerle değişime uğradık.
RTÜK?e gidip, bizzat nerde yanlış yapıyoruz gibi girişimlerde bulunduk. Kimini kabul ettik, kimini kabul etmedik. Ben doğru yapıyorum demiyorum. Magazin basını tü kaka olmaz. Genelleme yapmak olmaz.
Selim Akçin:
Can diyor ki, bir habere nasıl baktığınız önemli. Nurseli İdiz?in hayatını rencide etmeden bakmamız lazım. Yanlış bir haber yapmışsa ona bakmak lazım..
Nurseli İdiz:
Ama ben infaz edildim. Ama iş giderek çirkinleşiyor. Büyük suç işleniyor. 17 gazete bana sormadı bile bu manşetleri atarken. Bir yakınımıza bile telefon etmedi. Skandal, rezalet dedikten sonra TV?ler aramaya başladı...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
7 yıldan bu yana yerine oturmayan hukuksal boyutlar var. İletişimcilere bir şey söylüyorum. İletişimci demek, özgürlüğü en geniş biçimde kullananan bireylerdir. Bu ifade özgürlüğü de, haber verme özgürlüğünüzü ilgilendirir. Diyecegiz ki. kanunların amacı bireyin ve insanların haklarını korumaktır. İnsan bir eşya değildir. Burada hukukun normları devreye giriyor. Özel hayatın sınırları nedir. Her gerçeği, biz kamuoyuna duyurmak zorunda değiliz. Bir şey yaptıkları zaman, bu gerçek alsa bile topluma aktarılmamalı. Bu ancak haber olduğu zaman aktarılmalı. Ne zaman. Kamu yayarı olduğu zaman.
Bir kişi ünlü olduğu için, o haber konusu olamaz. Magazinci arkadaşlarıma, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?nden kötü haberim var. Ünlü olsa bile, evinin dışındada haberi olduğunu kabul etti. Bu durumda gazeteci suç ilemiş sayılacaktır.
Ünlü bir manken diyorki, kürk giymektense, çıplak doşmayı tercih edirim demiş. Sonra da kürk defilesinde kürk giymiş. Bu çelişkiyi duyurmak için gazeteci haber yapabilir...
Şu artık değişmiştir. Bir kişi hayatını kamuya açtığı zaman özel hayatına müdahale edemeyiz.
Selim Akçin:
Kamu yararı nedir?
Okan Bayülgen:
Kurnazlık yapıyor hala orada. Evine almış, basın toplantısı yapmış. Aktüelite ile ilgili haberler yapan insanları ilgilendirir. Hatta kamu yararı var.
Ali Eyüboğlu:
Kamu yararında haberin içeriğinin de önemi var.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?ne giden haberin içeriği önemli...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Karar yanımda. Mahkeme diyor ki: Kraliçenin çocuklarına yemek yedirmesinin ne kamu yararı olabileceğinin altını çizmiştir... Onların özel hayatının olebileceğinin altını çizmiştir. Bu kararlar doğru mu? Dünyadaki gelişme açısından aktardım.
Okan Büyülgen:
Kamu merakı ile kamu yararı farklı? Böyle bir hukuki terim yok ki.
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Kamu merakı, kamu çıkarı değil. Kamu bir takım şeyleri merak edebilir. Ama hukuki ölçü değil.
Okan Bayülgen:
Bana göre kamu bunu merak etmiştir.
Ali Kırca:
İnsanlar merak etmiyorlar mı? Bunlar ayrı kavram... Nurseli Hanım?ın durumunu yorumlar mısın?
Ali Eyüboğlu:
Bu yasayı hazırlayanlar arasındasınız sanırım?
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Evet... Kamu vijdamı en tehlikeli laftarı. İnsanlar, bazı insanların nasıl yaşadıklarını merak ederler. Bizim görevimiz insanların merakını gidermek değil.
Selim Akçin:
Ben sizinle aynı görüşte değilim.
Nurseli İdiz:
Ben de sizin özelinizi merak ediyorum. Bir kamera koysak. Çapkınlığınızı öğrensek..
Selim Akçin:
Benim 5 yaşındaki kızım, Petek?in klibini görüyor, onun gibi olmak istiyor...
Okan Bayülgen:
Ben senin kızın için konuşuyorum zaten... Ayrıca benim çocuğum yok. Senin çocuğun var. Bütün yönleriyle kültürde bütün yönleriyle böyle yaralar açarken, başka konuşamam. Türkiye?de sadece magazin değil, TV ve yazılı basının yayıncılığının toplum üzerinde açtığı yaralar var. Sen gazeteciliğini hala yap0 diye ben seninle tartışma yapmayacağım. Asıl ona gelmemiz lazım. İletişimci hocalar da aynı duruma giriyorlar... En kolay yaptığınız şey, halkı iki yüzlülükle suçlamak. Buradaki asıl alınması gereken mesaj alınmıyor. Biz, isimsiz insanlar olarak konuşmuyoruz. Toplumdaki pozisyonumuza göre konuyuşyorsan ona göre şeyler getirmemiz gerekir...
Ali Eyüboğlu:
Biz iki yüzlülükle suçluyormuşuz insanları... Program yapıyorsunuz. İnsanların yüzüne telefonları kapatıyordunuz. Biz bu insanlara haber yapıyoruz..
En azından araştırmalara, okumadıkları halde, şu köşe yazarlarını okuyorum diyerek, toplum medyadan beklentisini ifade etmektedir. Hangi anketi yaparsanız yapın bu böyle. Onun neyi taçlandırdığını mesaj olarak almak yeterlidir.
Ali Eyüyoğlu:
Konuyu saptırıyorsunuz:
Ali Kırca:
Merak konusu çok önemli. Medya insanların meralarını verecek mi vermeyecek mi? İkinci bölümde bunları tartışacağız... Ünülerin hayatını merak ediyor musunuz?
Öğrenciler: (Topluca)
Hayırrr...
Ali Kırca:
Şengül bu görüş sence samimi bir görüş mü...
İKİNCİ BÖLÜM
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Bir kişinin rızası olmadan, görüntü ve fotografını çekmenin cezası iki yıldan başlıyor. Ama bu Türkiye?de uygulanmıyor.
Sema Öztürk:
Her gün yabancı haberleri de takip ediyoruz... Kate Mose haberleri de var. Bunu tüm dünyadaki medya yapıyor...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Bütün ilişkilerini anlatan bir insan, uyuşturucu tedavisinden çıkarken yakalandı ve haber yapıldı. İngiliz mahkemeleri, kişilik haklarının ihlal edildiği yolunda karar verdi. Orada sınırlar daha katı. Bizim kanununuz da bir yenilik getirmiyor. Bir ölçümüz var. Sizlerle benim savunduğum arasında pek fark yok.. Aramızdaki fark şu. özel yaşama dair haber verildiği zaman, kamu çıkarı olmalı. Sizde diyorsunuz ki, hayır kamu merakı olmadı.
Ali Eyüboğlu:
Maliye bakanlığı gelirler ilgili bir çalışma yaptı. İstanbul?da 9 bin hesapta 5 binkişi var. Bir ünlünün hesabında 93 trilyon var. Bir başkasının ise 13 ve 9 trilyon var. Şimdi soruyorum. 95 trilyonu bankada olan birinin 15 yıl vergi rekortmeni olması lazım. Ben bunu haber yapmıyorum sizin hazırladığınız kanun yüzünden yapmıyorum...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Yapmalısınız... Haber verme hakkını kullanarak yapmalısınız. Burada kamu çıkarı vardır. Bu haberi yap, sonuna kadar sizi savunacağım.
Selim Akçin
Geçen gün basında yer alan bir fotograf var. Cumhurbaşkanı, Başbakan?ın kadeh tokuşturması haberi vardı...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Kamu yararı var. Kriter çok basit. Türkiye?de içki içip içmemem meselesi, rejimin değişmesine yönelik tartışmanın temel konularından biri olmuştur. Yanında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Muhalefet lideri var. Onları verilmesinde bir kamu çıkarı vardır. Biz yedi yıl sonra aynı şeyleri konuşmamak istiyorsak, her merak uyandıran olayın kamu çıkarı olmadığı yönünde birleşmemiz lazım.. Devlet, otele giren insanlara, neden evlilik cüzdanı sorar. Basının asıl bunları sorgulaması lazım..
Özel yaşamı, kamu çıkarı olmadan müdahale ettiğiniz zaman, kişilik hakları ihlaline girer. Burada kamu çıkarının tartışılması gerekir. Bu basın için bir ayrıcalık değildir. Bir haktır. Bu kriter olmasa, Nurseli Hanım, yarın dizisinden ayrılırsa ne olacak. Nişantaşı?nda yürüyen bir kişinin hiç haberi yokken çekilmesi bile, ceza kanuna göre suçtur... Kendi rızasıyla olduktan sonra problem yok... Kendi rızası varsa her konuda haber yapabilirsiniz...
Ali Eyüboğlu:
Ama karşı tarafta var. x kişinin rızası nasıl alınacak. Kişinin açıklaması yetmiyor ki...
Kamu merakı olmadan, kamu yararını ilgilendiren haber nasıl çıkacaktı...
Doç. Dr. Adem Sözüer:
Her haberden sonra oturup sözleşme yapmak zorunda değildir. Mimikler,el işaretleri ve kişisel onaylardır. Magazin karşılığı gibi görünen olay budur. Özel hayatın korunması; insan onurunun korunmasıdır. Kamu çıkarı yoksa, ordan uzak durun...
Okan Bayülgen:
Bu tartışma programı, basın mensuplarının kanun maddelerinin öğrenmesi gereken program değildir..
Ali Eyüboğlu:
Saygısızlık yapıyorsunuz ayrıca. Haddinizi aşıyorsunuz
Okan Bayülgen:
Siz haddinizi aşmayın...
Ali Eyüboğlu:
Saygısızlık yapıyorsunuz. Ben sizden gelen soruları kendi adıma yanıtlamıyacağım...
Okan Bayülgen:
Profesyoneller, kendileriyle ilgili maddeleri kamuoyu önünde bilmeleri gerekmez. Toplumsal yaşamdaki kalite için konuşuyoruz. Bunun için bulunuyorum. Benr size ne yapacağınızı öğretmek için burada değilim. Asıl o zaman haddimi aşarım....
Ragıp Duran:
Birinci devre iyi bir magazin programı gibi oldu. 13 yıldır siyaset meydanı yaptığınız söylediniz. Türkiye?de hukuk, sağlık, siyaset neyse, magazinde odur. Toplum neyse onun yansıması. Çok da fazla şaşırmamak lazım. Kişisel bir tartışma da değldir. Her ülke layık olduğu gazeteyi çıkarır. Düzeyimiz neyse o...
Okan sordu... Şu temel soruyu sormadan, işini yapmamalı... Kimin için, hangi amaç için gazetecilik yapıyoruz?
Yedi yıl önceki programı gördük. 20-25 yıl önce böyle program olamazdı. Magazin ne zamandan beri böyle. 1980?den sonra magazinde artış olmuştur. Doğum tarihi 1980 olan şeyler pek başarılı değildir. Magazin, bildiğimiz dergi demek. Diğer gazetelere oranlar daha light olanlar dergide yer alırdı...
Magazin, insanları bulundukları doğal ortamdan dışarı çıkarır... Magazin bizi o doğal ortamımızdan çıkarır, şen şakrak, neşeli ortamlara sürükler... Ali Atıf, magazin nedir tartışmasını sordu. Ortak bir düzeye, ortak bir tartışmaya sahip olursak... Selim?in söylediği sözler beni rahatsız eti. Trikotajcı kızın hayatında da olağanüstü şeyler olabilir. Türkiye?deki genel uygulamada ünlülere ve zenginlere özgü bir şey... Aslında, sıkıntılı yaşam içerisinde, dengeli bir biçimde, güzellikler veren, umut veren boyutu da var magazinin. Bizdeki boyutunda sanal durumlara götüren bir sakatlığı da var... Galiba, genel medya çalışanlarının yaşam tarzında, medya-plaza-laila üçgenine sıkışan bir durum var... Kendi kendimize ürettiğimiz hayali bir gerçekler var maalesef...
Can Tanrıyar:
Ben bir soru sormak istiyorum. Show tvRde program yapıyoruz. 168 saatin içinde 4 saaat magazin yapıyoruz... Bu da %2?lik bir oran demek... Gazetelerde de durum aynı... Son dönemlerde ilavelerde artış var... Peki neden %2 bulan bir şey bu kadar tartışma konusu
Ragıp Duran:
Sizin söylediğiniz, gerçek ve içeriği magazin olan programlar... Doğru değil %2 olduğu... Ciddi haber programında bile konular yayınlanıyor.
İdil Çeliker:
Yıllardır söylüyoruz ama gerçekleşmiyor... Magazin sürekli tartışılıyor. Haber bültenlerinin içinde magazin yer almıyor. TV?de 92?de bu kadar yaygınlaştı. Parmak izin aranıyorsa bizde suçluyuz. Pasta çok kremalıydı. İlgi artında, kalitede düştü. Eski sanatçılar kaçıyor.
Onları da kötü halleriyle çekip vermeyi doğru bulmuyorum. Yaşım ilerledi, emekli mi olsam acaba...
Nurseli İdiz:
Sadece benim özelimin tartışılması beni rahatsız ediyor. Toplumun gidişatının, manevi ve kültür değerlerinden bilinçli olarak uzaklaştırıldılar. Bir çöküş vard. Manevci değerlerimizin ne olduğu konusunda ciddi tartışmalar var. Kültürün olmadığı bir yerde sosyal patlamalar çok daha az olacaktır. İnsanı insan yapan değerlerin yukarı çıkarılması gerekir. Magazin olmasın demiyorum. Toplumun bu kültürsüzlüğünün, eğitimsizliğinin daha yukarıya çıkarılması gerekir...
Okan Bayülgen:
Burada bulunma amacımız bu. Bütün yayınların genel anlamla magazinleştirilmesi sorun... Magazin müdürleri, kaliteyi yükseltmelidir. En büyük arzumuz budur. TV programını niçin yapıyoruz. Rating yapıyoruz. Hayır. Para için bir meslek yapılmaz. Niye benim konuşmamı kesiyorsunuz? Magazin, model, yaşama biçimleri sunuyor. Model insan sunuyor. Eğlenme biçimleri, nasıl eğlenilir konusunda yanlış formlar sunuyor... Ben toplum için bir şey yapmıyorum. Ben bu haberlere de layık değilim...
Ali Atıf Bir:
Konuşup, susmayı öğrenecek Okan da... Eleştiren ideolojiler, her zaman rahatsız. Biz, popüler kültür insanlarını, seçkinler olarak eleştiriyoruz. Magazini,. popüler kültürü günah keçisi olarak görüyoruz... Şimdi, söylediğimiz şey. Zararları konuşalım. Bu zararlar bizim toplumumuzu nereye götürüyor. Politize olmanın dışına itiyor. Bunların ihtiyacını nasıl karşılayacağız.
MGK?da bunun sosyal patlamaya yol açtığına inanan görüş var. Tersini savunanlarda... Hangisi doğru?
Ali Saydam:
Asıl doğru yöne gidiyoruz şimdi. Totaliter rejimlerde, iran?da olsaydık bugün magazini tartışıyor olamazdık. Şimdi liberal ekonomilerde, toplumun kendi dinamiğini, kendi kendini kontrol eder... Üç temel ayağı var. Biri devlet... Yasa ile düzenliyor. Yasayı yaparken danışıyor. İkincisi: özel sektör var. Reklamla bu dinamizmi destekliyor.
Batıda sivil toplum kuruluşlarının inanılmaz etkisi var. Türkiye?de bunun etkisini gördünüz mü hiç? Demokratik bir toplumdan söz ediyorsak, bunun yapılması lazım...
MGD?den yanayım., yılda bir ödül veriyorlar. Onların da mesleki kuruluş olarak işleri zor... Kaliteli magazine niye reklam vererek desteklemiyor özel sektör.
Okan Bayülgen:
Ben de MGD?den ve sabahlara kadar çalışan magazin muhabirlerinden yanayım...
Ali Kırca:
Magazin Gazetecileri Derneği de, geçtiğimiz ay çok önemli iki zirve toplantısı yaparak, farklı bir yaklaşım içine girdi...
Reşat Balcıoğlu:
Benim için çok öğretici oldu. 12 yıldır meslekteyim. Az önce konuştuğumuz insanların fotoğrafını çektim. O zaman paparazzilik vardı. Bar kapılarında görüntü çektim. Hiç sormuyorduk. Ama bunları biz öğrene öğrene geldik... Yaşayarak öğrendik. Okan Bey ile de tartışmışızdır. Bütün bunları yaparken, eleştiriyoruz. Ustalarımın yanında bir şeyler yapmaya çalışıyoruz...
Sema Öztürk:
Konuştuklarımızın halkın refah düzeyiyle çok ilgisi var. İnsanların refah düzeyi iyi olsa, sistemde değişmiş olacak.
Okan Bayülgen:
Halk bir yere kaçmıyor. Aptalca rating yarışı yerine... Bunu TV yöneticileriyle de konuştuk... Bunun bir çok şeyle alakası var. TV?ler kendi karakterlerinin sahibi olsalar, hak bir yeri kaçmıyor... Magazin?i söyle de böyle de yapsanız olur... Okuyucu da, seyircide bir yere kaçmıyor. Saygı duyulmamak yerine, saygı duyulacak bir ortamın oluşması gerek... Gelin, kaliteyi yükseltelim...
Şengül Balıksırtı:
Bizler gelecekte belki sizlerle çalışacağız... Farkınızı yaratın. Ön yargılı olmayın. Hep magazinciler günah keçisi ilan ediliyor. Hülya Avşar, Amerika dönüşü basın danışmanı aracılığıyla geldiğini bildiriyor. Ve tüp bebek olayını konuşarak gündeme geliyor. Her şeyi ortaya biz atmıyoruz ki... Lütfen, önyargılı davranmaktan kurtulun...
ÖNEMLİ NOT: Kaynak belirtilerek, alıntı yapılabilir...