SUNAY AKIN?DAN OYUNCAK MÜZESİ...
Sunay Akın?ın kurduğu oyuncak müzesi her yaştan çocuğa hitap ediyor. Yıllardır şehir şehir, ülke ülke dolaşarak eski oyuncakları toplayan şair-yazar Sunay Akın?ın Göztepe?de kurduğu müze, tarihin izlerini taşıyor.
Dünyanın oyuncakları birleşti
İstanbul Göztepe?de bir oyuncak müzesi açılıyor ki sormayın gitsin. Yıllar var ki ülke ülke, şehir şehir dolaşıp oyuncak toplayan şair Sunay Akın binlerce oyuncaktan oluşan müzesini hazır hale getirdi.
Oyuncaklarla devr-i alem!
Sunay?a "oyuncak" dediğiniz zaman hemen hikayelerini sıralamaya başlar. Sunay Akın, kurduğu oyuncak müzesiyle ilgili oyuncak toplarken, başından oldukça ilginç olaylar geçmiş.
Sunay Akın "oyuncaklarla devr-i alem"ini şu sözlerde hikayeleştirerek anlattı.
"Her akşam üstü oyuncakçı/Camekanından./ Çocuk ellerinin izlerini./ Siler "
Amsterdam yakınlarındaki bir köyde, dünyayı gezip eski oyuncak toplayan bir adamın deposu var. O adamın yanına gidip, Türk yapımı oyuncakları olup olmadığını sorduğumda şu yanıtı almıştım: ?Tüm dünya geldi, oyuncaklarına sahip çıktı; siz neden bu kadar geç kaldınız?? Adam aslında bir antropolog; eski oyuncak sevgisi yüzünden bu işi yapıyor; ülke ülke gezip antika, eski oyuncaklar topluyor, ticaretini yapıyor. Ondan üç büyük koli dolusu oyuncak aldım. İstanbul?a geldiğimde, gümrük memurları önümü kesti:" Ne var bunların içinde?""Valla" dedim, "Söylesem de inanmazsınız!.." Memur pişkin bir tavırla:" Ohoo! Biz neler gördük beyim, aç bakalım ne varmış?"Kolileri açıp, eski teneke oyuncaklarımızı gördükçe şaşkınlıktan ağızları açık kaldı.
Biri şunu söyledi:"Sen zaman tünelinden mi geliyorsun kardeşim? Nereden buldun bunları?" Havaalanının kapısından dışarı çıktığımda, kolilerin içindeki kurmalı, sürtmeli oyuncaklarımızın kutularını açtım. Onları yerde yanyaya dizdim ve şunları söyledim:"Doğduğunuz topraklara hoşgeldiniz çocuklar!.." Viyana?da bir antikacıdan 1940 yapımı, tahta büyük bir itfaiye arabası aldım. Oyuncak, bahçede oynanması için yapılmıştı; büyük olduğu kadar ağırdı da.
Havaalanına içinde eşyalarımın olduğu bavul ve itfaiye arabasının sarılı olduğu koliyle gittim. Oyuncak için benden öyle çok taşıma parası istediler ki, yanımda o kadar para yoktu; ben de bavulumu havaalanında bıraktım, oyuncak itfaiyeyi kucaklayıp uçağa bindim!..
Amsterdam?da bir antikacının vitrininde beyaz renkli bir sallanan at görmüştüm; ama, dükkan kapalıydı! Bir hafta boyunca günde en az beş kez geçtim o dükkanın önünden; ama hiçbirinde de açık değildi. Çaresiz geri döndüm İstanbul?a. Ne var ki, uyku girmiyordu gözüme; dayanamadım, bir hafta sonra atladım uçağa, gittim Amsterdam?a. Antikacı açıktı ama oyuncak at yoktu yerinde; satılmıştı- Amsterdam?ın bir parkındaki bankta kaç saat oturdum, anımsamıyorum... Sanki, atını Avrupa topraklarında yitirmiş bir yeniçeri gibiydim o an! Oyuncakları önce bizim evin odalarında biriktirdim.. Zamanla ev dar geldi, ben de oyuncakları babamın evine koymaya başladım. Onların arasında oturmak, kimler tarafından oynandıklarını düşünmek apayrı bir mutluluk veriyor bana. Haaa şunu da söylemeliyim.. Eeğr ki yurtdışındaysam ve tabii ki yükte ağır bir oyuncak bulduysam onu buralara getirmek için valizimi bırakır o oyuncağı getiririm.. Bir gün, beni oyuncaklar arasında otururken gören babam şunu söyledi." Allah, Allah!.. Gene döndük başa!.."
Kaynak:Nebil Özgentürk