?ALTIN PORTAKAL?A KIVANÇ TATLITUĞ GELSEYDİ SÖNÜK GEÇTİ DEMEZLERDİ?
8. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali?nde 15 yaşındayken oynadığı ?Yusuf İle Kenan? filmiyle ?En İyi Çocuk Oyuncu? ödülü alan 47 yaşındaki Cem Davran, çarpıcı yorumlarda bulundu.
Cem Davran röportajının tamamı:
* Sizce Antalya Film Festivali nasıl geçti; genelde “çok sönük” dendi?
Tabii ki sönük filan geçmedi ama gazeteciler orada hep çok ünlü insanlar görmek istiyorlar. Ünlüden de kasıt; yeni dönem ünlüleri, televizyon şöhretleri... O insanların bir kısmının çok yoğun dizileri var. Bir gün repoları varsa, onda da kalkıp Antalya’ya gelmiyorlar. Ben de olsam gelmem. Filmi olmayan da gelmiyor. Yani koskaca Antalya Film Festivali’ne Kenan İmirzalıoğlu ya da Kıvanç Tatlıtuğ gelseydi böyle denmeyecekti. Bu doğru bir yaklaşım değil. Bence toplumsal olarak çok dikkat çekti. En önemlisi Türkiye’de ilk defa bir organizasyon sanatsal anlamda bu kadar net ve kesin bir şekilde 1979-80 dönemini temize çekme ihtiyacı duydu ve elinden geleni yaptı. Önemli bir imzaydı bence. Yoksa dediğim gibi sönük geçmekten kasıt, aşırı şöhretli insanların oraya gelmemeleri. Evet, böyle beklentisi olanlar da var ama sonuç olarak bu bir film festivali, oraya filmler gelir.
* Siz hâlâ ödül aldığınız filmin tamamını izlememişsiniz doğru mu?
Doğru. Çünkü 1979 yılında filmi sansür kurulu birkaç defa budadı. Orjinali 90 küsur dakika olan film budana budana 70 küsur dakikaya düşürüldü; ben de o halini izlemiştim. Bana şimdi Antalya’dan sıfır bir DVD verecekler. En azından arşivimimde bulunsun, çoluk çocuğa bırakalım...
* Peki filmi çevirdiğiniz yıllarda anlamış mıydınız neden sansüre uğradığını?
Yok, niye kestiler anlayamıyordum ama en sonunda “Filmin meyhane sahnesinde bir dansözün 3 saniye falan memesi görünüyor. Kesin buradan kestiler” dedim. Çünkü bir de sol memesiydi. Ben o boyuttaydım yani. (Gülüyor)
* Ee kesmişler mi peki o sahneyi?
Yok, o sahne duruyordu... Hatta ben yıllar sonra ne sansür edilecek filmler çektim ama onlara birşey yapmadılar. O güzelim filmi kestiler.
Festivali yaptırmayan Kenan Evren’in sonradan kendini sanata adaması komik
* Kızgınlık var mı peki?
Küçükken çok üzülmüş ve kızmıştım. Oysa şimdi her şey trajikomik geliyor. O yıllarda çok yakın abilerim vardı. 3 yıl falan içeride yatanlar, işkence görenler oldu. Fakat şimdi kahkaharla konuşuyorlar o günleri. Geçenlerde bir yerde Şerif Gören’le karşılaştım. Kemal Akar’la bir yıl beraber yatmışlar. Sohbet ederken “Hatırlıyor musun, gözlerimizi bağlamışlardı... Ha ha ha” diye kahkaha atıyorlardı. Hayat böyle bir şey işte. O dönem yaşanan “saçmalıklar” var ya, bana şimdi çok komik geliyor. Mesela Kenan Evren’in söyledikleri şu anda size komik gelmiyor mu? Bir festivalin yapılamamasının nedeni kendisi ama şimdi resim çiziyor. Sanata veriyor kendini. Ama aynı insan, çıplak kadın resimlerini kaldırttı. Bunlar hep bize ait komiklikler...
* 47 yaşında en iyi çocuk oyuncu ödülü aldığınızı duyunca ne hissettiniz?
İlk anda duyunca komik bir şey tabii ama benim için trajikomik! Çevremdeki bütün insanlar, sokaktaki insanlar için çok komik hatta yolda hâlâ “Vay çocuk oyuncu” diye bağırıyorlar... Bu minvalde her türden aklınıza gelebilecek espriyi yapıyorlar.
Devamlı komiklik yapmam bekleniyor
* Ödülünüzü atanamayan öğretmenler için aldınız. Neden?
Ödül törenine giderken herkes “Ödül almaya kısa pantolonla çık” ya da “Oğullarınla çık” gibi önerilerde bulundu. Ama ben, madem çocukluğumla ilgili bir şey alıyorum; o zaman öğretmenlere adayayım istedim. Özellikle komik bir şey yapmadım. Çünkü zaten durumun kendisi komikti...
* Aklınıza ödülü almamak geldi mi?
Ben hiperaktif bir bünyeyim. Evet, en iyi çocuk oyuncu ödülü aldım temsili olarak ama, sonuçta ben o çocukluğu hâlâ yüreğinde, bedenimde taşıyan biriyim. Benim yaşımda olan başka birçok insan, daha durmuş, oturmuş bir karakter oluyor. Dolayısıyla bünyem bu ödüle çok da “yabancı madde reaksiyonu” göstermedi.
* Sizden her an bir komiklik yapmanız bekleniyor, değil mi?
Özellikle televizyonda daha çok komedi ağırlıklı işlerde olduğun zaman istisnasız herkes, hayatınızın tamamında sizden bunu bekliyor. Tamam, ben komedi oynamayı kesinlikle daha çok seviyorum ama günün 24 saatini kahkaha atarak geçiren bir adam değilim ki!
* En çok ne isteniyor sizden?
İnsanların beklentisi bitmiyor. Bana taa 14 yıl önce oynadığım Ruhsar’daki bir repliği söyleyip gülen de var. Oraya takılmış. Sanıyor ki ben onunla yaşıyorum. Oysa ben artık yeni şarkılar söylüyorum. Bazen “bana bir fıkra anlatsana, bir taklit yapsana” diyenlere kadar varıyor iş. Askerde bile, nöbetçi subay tiyatrocu olduğumu öğrenince “Hadi bana taklit yap” demişti. Ben de Cem Karaca taklidi yaparak yırtmıştım.
Oynadığım ikinci filmdi
İlk rol aldığım film Altın Şehir’di. 14 yaşındaydım. Yusuf ile Kenan’da ise bir yıl sonra oynadım. Beni, Şehir Tiyatrosu’nda oynadığım oyundan görüp seçmişler.
Kendimi ekranda görmekten tiksindiğim bir dönemim oldu
* Yeni film projeniz var mı?
Ahmet Ümit’in “Bir Ses Böler Geceyi” adlı romanını çektik... Ayrıca, Alevli Günler ve “Doğum günü Partisi” adlı tiyatro oyunlarında oynuyorum.
* Zamanında ekranda sizi fazlasıyla gördük; maddi kaygılar mıydı sebep?
Valla televizyon işi tabii ki para kazanmak için yapılır. O işi kötülemek için söylemiyorum ama 2 çocuk okutuyorum. Nereden kazanacağım bu parayı? Ben TV’ye bir iş yapıp tüyen bir adam değilim. Bildiğim tek iş var, onun da yapıldığı yerler belli. Biri televizyon. Türkiye’de TV oldukça ben de sağlamsam, orada hep olacağım. Ama tiyatro bana soluk aldırıyor.
* Dizilerde şimdi neden yoksunuz?
Alevli Günler oyununu çıkarınca ve o oyun da çok tutunca inanılmaz bir turne yaptık. Bir de ben sitcomu daha çok seviyorum. İşin doğrusu kendimden de biraz sıkılmıştım. Benim 7 gün ekranda olduğum bir dönemim var; sondan bir tık önceki dönemim. 8 ay her gün ekranda olunca insan kendinden tiksiniyor... Artık direksiyon bende.
Banu DURAN/VATAN