FESTİVAL BİTTİ KAVGASI SÜRÜYOR
48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali?nin ardından tartışmalar sürüyor. Festivalde bir çok eleştirmen ve sinema yazarı tarafından favori gösterilen ?Nar? filminin sadece Jüri Özel Ödülü alması büyük bir şaşkınlık yarattı. Filmin yönetmeni Ümit Ünal ise kişisel blogunda jüri üyelerini kıyasıya eleştirdi. Bloğunda jüriye adeta ateş püsküren Ünal?ın yazısısının satır başları şöyle:
*** Antalya Altın Portakal ile arasında bir mesele olduğunu digetiren Ünal "İlk senaryom Teyzem 1987'de, 21 yaşımdayken çekildi. Profesyonel olarak sinema yaptığım son 25 sene içinde hiç Altın Portakal almadım. En başarılı filmlerim başka festivallerde ödül aldıkları için Antalya'ya giremediler, bir filmim de bir komplo kurbanı olarak alınmadı. Artık "onur ödülü" alacak yaşları beklemeye başlayacaktım ki, son filmim Nar ile katıldığım 48. Altın Portakal'da bir "Jüri Özür Ödülü" verildi"
*** O gece ödüle bir değer atfetmediğimi açıkladım, ben verdikleri "özel" ödüle "jüri ÖZÜR ödülü" diyorum. Bir tür teselli armağanı. "Filmini takdir ettik ama ödül verecek kadar anlamadık, idare et...". Ödülü almak için sahneye çıkınca bir konuşmaya başladım: İlk senaryomun çekilmesine önayak olan Müjde Ar'a teşekkür edecek ve bu yüzden ödülü asıl Müjde'nin hak ettiğini söyleyerek kendisine iade edecektim. "Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler". Ama kafamın içinde dolanan binlerce tilki birkaç saniye içinde o kadar fevri davranmamam, geceyi berbat etmemem gerektiğini bağırdılar ve lafı zor bela dolandırıp yapımcıma, film ekibine, sevgilime teşekkür ederek bitirdim ve yerime oturdum.
*** Yarışmada yer alan filmlerin çoğuyla kendimi aynı "klasmanda" görmedim. Ne dil ve üslup, ne de söyledikleri şeyin derinliği ve önemi açısından aynı yerdeydik.
*** Ancak ben birçok izleyici ya da eleştirmen gibi "Bu kötü öğrenci filmi görünümlü filmlerin Antalya'da ne işi var?" demiyorum. Bence bir yönetmenin amatör kameralarla evinde çektiği bir filmin ya da TV dizisi estetiğine özense de kendince hikayeler anlatmaya çalışan bir ilk filmin festivalde bulunması önemlidir ve sinema yapmak isteyen gençler için teşvik edicidir. Ayrıca bu tür filmler festivalin çok sesliliğini, demokratikliğini, skalasının genişliğini gösteririr
*** Ama ödüllendirmeye gelince bence iş değişir. Ödül verdiğiniz bir filmi, yönetmeni geleceğe örnek olarak gösterirsiniz. Ayrıca verilen ödüller festivalin karakterini ve düzeyini belirler. Bir filme ödül vermek hem yönetmene "Çok doğru yoldasın devam et" demektir hem de sinema dünyasına "Bizim bakışımızla örnek alınması gereken film budur" demektir. Yıllar önce Zeki Demirkubuz ya da Nuri Bilge Ceylan'a peşpeşe verilen ödüller bu ülkede bağımsız sinemanın önünü açtı ve onların ardından gelenlere örnek oldu.
*** Nar'ın ilk gösterimi çok başarılı geçti, gösterim sonrası büyük bir kalabalığın katıldığı bir basın toplantısı yapıldı. Seyircilerle eleştirmenlerden olağanüstü övgüler aldık. Ardından Nar birçok eleştirmen tarafından festivalin en iyi filmi olarak gösterildi.
*** Nar'a "sus payı" ya da "özür" mahiyetinde, gerekçesi de kaybedilmiş, ne idüğü belirsiz bir "özel" ödül verilirken En İyi Kurgu, En İyi Senaryo, En İyi Film ödülleri Güzel Günler Göreceğiz adındaki filme gitti.
*** Filmin genç yönetmeninin hevesini kırmak istemem ama ben bu filmin gösteriminde son 40 dakikaya dayanamayıp çıkmıştım. Eğer son 40 dakikada büyük bir sentez gerçekleştirip olağanüstü bir noktaya varmadıysa, çok acemice ve özentiyle yazılmış, belli formülleri başarısız bir şekilde uygulamaya çalışan, "Rusça Nazım şiiri okuyan Rus fahişe" gibi olağanüstü klişeleri barındıran bir filmdi. Benim görüşlerimi haset ateşinde yanan birinin sabuklamaları olarak görenler olursa filmin yukarıda paylaştığım eleştirmenler listesinde tek bir dalda bile tahminlere girmediğini ve örneğin Atilla Dorsay tarafından "beş kahramanlı karmaşık öyküsünü genelde bir klişeler yumağı halinde sunuyor ve ancak birkaç sahnesiyle etkili oluyor", ya da Olkan Özyurt tarafından "senaryosu ve kurgusu defolu" diye anıldığını hatırlatayım."
*** Ödül töreninin ardından hemen hemen tüm eleştirmenler ödüllerin adaletsiz ve isabetsiz olduğu konusunda fikir belirttiler. Haberturk kanalında tören çıkışı canlı yayında Nar'a haksızlık yapıldığını belirten Burak Göral ve Mehmet Açar'ın söyledikleri benim için önemliydi.
"Nar'a haksızlık yapıldığını düşünen bu insanların yakınım olmadığını, Tüm eleştirmenlerin özellikle son üç filmimde beni yerin dibine sokan şeyler de yazdığını ekleyeyim. Nar konusunda tarafsız olduklarına eminim. "
O zaman bunca insanın takdirini kazanmış bir filmin "özür" ödülü dışında görmezden gelinmesinin esbab-ı mucizesi nedir?
*** Bu sonuç ya jürinin sinemayı herkesten fazla bildiğini ve ödül verdikleri filmde çok özel cevherler keşfettiğini ya da sinemadan zerre kadar anlamadığını gösteriyor. Ya da (allah korusun) kişisel hınçlar gibi başka unsurların, başka hesapların işin içine girdiğini düşündürüyor.
*** Sakın kimse "Sen bilinen bir yönetmensin, gençlerin de desteğe ihtiyacı var" gibi martavallar sıkmasın. Film festivali, ulufe dağıtılan bir yer değildir. Gençler desteklenecek diye gerçekten iyi olanları yok sayarsanız festivalin saygınlığını azaltır, düzeyini düşürürsünüz sadece. Koskoca Altın Portakal sinema yapmak isteyen gençlere kötü bir filmi örnek gösterirse sinemaya yarar değil zarar getirir. Ayrıca kötü bir işi teşvik etmek, o işin yaratıcılarına da zarar verir, girdikleri yanlış yolu ya da eksiklerini göremeyecek hale getirir. "Genç Sinemayı" teşvik etme meraklılarına, Antalya'da 2005'te Korkuyorum Anne gibi bir başyapıtı yok sayarak En İyi Film Ödülü verilen Türev filmini hatırlatırım. Kim hatırlıyor Türev'i? Yönetmeni gerçekten teşvik görüp ikinci bir film çekti mi?
*** Şimdi şunu diyenler de çıkabilir: "Bu jüriyi kabul ederek yarışmaya girdin, ödül alamayınca çirkefleşmek de neyin nesi?" Cevap: Bu jüri örneğin çok beğenilen Zenne filmine ya da benim de tuhaf finaline rağmen çok beğendiğim Geriye Kalan'a büyük ödülü verseydi sesim çıkmazdı. Çünkü "sinema anlayışları böyleymiş" diyebilirdim. Örneğin hayran olduğum Kosmos, Bir Zamanlar Anadolu'da, ya da Vavien gibi filmlerin karşısında "Özel" ödül alsam anlardım. Nar mütevazı bir film, bir ana akım sinema örneği değil. Daha önceki filmlerim 9 ve Ara gibi mikro bir alandan büyük resme bakmaya çalışan, görkemli görselleri olmayan, sinema dilinde devrim yapmaya uğraşmayan, küçük ama söyleyecek büyük lafları olan bir film. Yerimi, haddimi biliyorum.
*** Ama bu jüri benim tanık olduğum kadarıyla hiç kimsenin beğenmediği bir filmi beğendi ve defalarca ödüllendirdi. Sadece kadınlardan kurulu bu jüri, her filmden önce dünya kadınlarının alkışlandığı, kadın temalı bir festivalde; ülkemizin asıl iktidarı, baş belası maço erkeklik kalıplarını olumlu örnek olarak sunup yücelten, tek kelimeyle korkunç bir karakteri canlandıran oyuncuya En İyi Erkek Oyuncu ödülünü takdim etti. Aynı jüri bir eşcinsel töre cinayetine kurban giden Ahmet Yıldız'ı anlatan filmde, ana karakteri başarıyla canlandıran başrol oyuncusuna Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü verdi. Sanırım o oyuncu da benim gibi, nezaket icabı kabul etti ödülü. Bütün bunların sebebini hesabını sormak, en azından tepkimizi göstermek hakkımız var sanırım.
Yoksa bu yılki Altın Portakal da festivalin skandallarla dolu tarihinde öne çıkan bir sayfa olacak, bu sonuçlar hem ülkenin en eski film festivaline, hem sinemamıza zararlar verecek.