BARA GİTMEK İÇİN BABAMI ZEHİRLEDİM
GÜNEŞ Gazetesi?nin deneyimli yazarları Uğur Güneri, Şahin Büyükkaya, Nurettin Soydan ve Vehbi Dinçcan?dan oluşan Beşi Bir Yerde?ye konuştu. Ünlü manken ve sunucu Deniz Akkaya Beşi Bir Yerde?ye çok özel itiraflarda bulundu. İşte o röportaj.
AŞKI her zaman dolu dolu yaşayan, bu uğurda çok da yıpranan ama ‘güclü kadın’lığından bir şey yitirmeyen Deniz Akkaya ile Beyaz TV’de hoş bir sohbet için buluştuk. Zamana karşı yarış halinde olan Akkaya, Beşi Bir Yerde’ye içinden gelenleri hiç sakınmadan dile getirdi. Ortaya keyifli bir Pazar sohbeti çıktı.
VEHBİ DİNÇCAN: Ramazan dolayısıyla doğum gününü yapamadın, tatile gitmeyi düşünüyor musun?
DENİZ AKKAYA: Açıkçası ramazanda doğum günü yapmak istemedim, ayrıcı ülke olarak çok sevimsiz zamanlar geçiriyoruz diye istemedim. Ayrıca bayramda doğum günü yapma hevesimden değil 35’ime giriyorum ya o yüzden.
VEHBİ DİNÇCAN: 35 yolun yarısı demek demiş şair.
DENİZ AKKAYA: Biliyorsunuz ki günümüzde o yolun yarısı değişti, artık şartlar değişti. Tatil yapmayacağım, kızımla beraber evde doğum günü yapayım dedim. Kızımla kısa süreli tatil olmuyor. Gittiğimiz yerde en azından bir hafta kalmamız lazım. Beraber bir haftalığına tatil yaptık zaten. O yüzden bizim için tatil bu sene erken bitti.
VEHBİ DİNÇCAN: Selüloitler yüzünden tatil sana da sıkıntı yaratıyor mu?
DENİZ AKKAYA: Geriye dönüp bakarsanız, senelerdir hiç bir tatil beldesinde resmim yok. Bunun sebebini de söyleyeyim, tatilde yakalanmamanın yolu daha ucuz aslında. Yunanistan’da tatil yapmak, Çeşme’de, Bodrum’da tatil yapmaktan çok daha ucuz. Ben senelerdir yakın adalara, yolu olmayan, bir iki pansiyonu olan adalara gidiyorum özellikle.
VEHBİ DİNÇCAN: Peki bu Çeşmeye Bodrum’a giden arkadaşlar, gündeme gelmek için mi oraya gidiyorlar?
DENİZ AKKAYA: Kimsenin beni yargılamalarını istemediğim gibi ben de yargılamıyorum. Oraya gittikleri için yargılamıyorum. Ama bunun önlemi var onu söylüyorum. Biz neden senelerdir Ebru Gündeş’i görmüyoruz? Demek ki bunun bir yolu var.
UĞUR GÜNERİ: Ebru’nun ayakları çarpık diye görmüyoruz oralarda!
DENİZ AKKAYA: Ayrıca arkadaşımın ayakları da çarpık değil, ona katılmıyorum.
VEHBİ DİNÇCAN: Selülitin var mı?
DENİZ AKKAYA: Var tabiî ki, 35 yaşında olur ama bu normaldir.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Çocuk yapmakla ilgisi olabilir mi? Gülben Hanım 3 çocuk yaptım oldu dedi.
DENİZ AKKAYA: Hiç alakası yok. Hatta bebeklerde bile var. Benim kızımda da var. Ama ergenlikte başka bir hal alıyor. Biraz da yapıyla ilgilidir o. Ve beslenme çok önemli. Selüloit olur, dozunu ayarlayabilirsiniz, yani çoğalmasını engelleyebilirsiniz. Hiç olmaması için yapacak bir şey yok. 15 günde yapılan değil haftanın beş günü düzenli olarak yapılan sporla azaltılabilir.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Gülşen’in son resimlerini gördünüz mü? 45 kiloya kadar düşmüş.
DENİZ AKKAYA: Evet gördüm. Ama Gülşen’in boyu çok uzun değil. Ben de şunu anlamıyorum. Kilolu olsa ayıp, zayıf olsa tartışılır. Üzülerek söylüyorum, onun kilosu dünya standartlarındaki starların kilosudur. Maalesef sahne şovu yapan Dünya starları bu kilolarda. Ses sanatçılarının kendi aralarındaki gizli bir anlaşma gibi. Bana göre Gülşen dünya standartlarındaki kilosunu koruyan bir sanatçı.
NURETTİN SOYDAN: 45 kilo sağlık açısından tehlikeli değil mi?
DENİZ AKKAYA: Benim için evet. Çünkü benim boyum 1.80 cm. Ama Gülşen çok uzun bir kadın değil. Evet biraz zayıf, ben onun ‘OF OF’ zamanını beğeniyorum. Dünyadaki sanatçılar zayıf, yağ oranları düşük ve o dünyadaki örnekleriyle yarışıyor. Buna da saygı gösteririm. Hadise de zayıfladı. Ama Hadise’yi evimizin teyze kızıyla yarıştırmayalım. Bakın o İngilizce şarkı söyleyen bir sanatçı, kilo konusundaki uyarıları dikkate almak zorunda. O da almış ve bence olması gereken ölçülere ulaşmıştır. Bunu doğru buluyorum.
UĞUR GÜNERİ: Mankenlik out oldu, podyumlar eski rüzgarın da değil. Bunu ana sebeplerinden birisi tekstilin eskisi kadar zengin olmaması ise diğeri de alttan eskisi gibi iyi mankenlerin gelmemesi midir? Bunu neye bağlıyorsun?
DENİZ AKKAYA: Alttan eskisi gibi mankenler gelmemesi değil. Başımdan geçen bir olayı anlatayım. Ben dergi de stil danışmanlığı yaparken odaya bir kadın ve bir kız geldi. Kız son yıllarda gördüğüm en güzel kızdı, gözlerimi alamadım. Annesi “Bir şey rica edeceğim, kızım model olmak istiyor ama daha 15 yaşında ve 1.75cm boyunda.” Ben de şu ajanslara gidin dedim. Kadın ‘o ajanslar cast ajansı oldu’ dedi. Bugün modellerin gideceği adresler yok. Ben de arkadaşım Öner Evez’in ajansına yönlendirdim. Öner gibi bir de Uğurkan Erez kaldı. Diğer bütün ajanslar modellik ajansı olarak çalışmıyor.
NURETTİN SOYDAN: Mankenlik ajanslarını neden Cast ajanslarına döndü peki?
DENİZ AKKAYA: Günümüzde herkes modellerden vazgeçmiş durumda aslında. Neden? Bir oyuncu bir diziye başladığında düzenli olarak komisyonunu alacak. Oyuncu başrole yükseldiği zaman daha çok alacak. Oyunculardan alınan komisyon modellikten alınacak komisyondan daha yüksek. Model olmak isteyenler var ama çok adreste kalmadı. Güvenilir yer olması da önemli. Tekstilin durumu iyi değil. Ben 98’de Vakko’nun defilesinde çıktığım turnede aldığım parayı şu an modeller almıyor. Turnede yabancı mankenlerle Ankara, İzmir ve İstanbul’un belirli yerlerinde çıkıyorduk podyuma. En iyi otellerde kalıyorduk. Çok iyi şartlarda çalışıyorduk. Bussines uçuyorduk. Şimdi modelleri otobüsle seyahat ettiriyorlar. Ama bu bir süreç. Modelliğin tekrar dönemi gelecek.
VEHBİ DİNÇCAN: Mankenlerde bu yüzden sinemaya ve dizilere döndüler değil mi? Size göre mankenlerden oyuncu olabilir mi?
DENİZ AKKAYA: Evet, Kıvanç Tatlıtuğ, Kenan İmirzalioğlu, Azra Akın, Cansu Dere, Tolgahan Sayışman var şu anda.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Sen de Best Model güzelisin, Best Model of güzelleri dizi oyuncusu oldu. Sen neden yapmadın? Sana sıcak mı gelmedi, yoksa iyi proje mi gelmedi?
DENİZ AKKAYA: Aslında hepsi olmadı. Televizyonda çalışmak başka bir yük getiriyor, oyunculuk başka. Oyunculukta üstünüzde daha çok yükler var. Ben de dizide ve filmde oynadım. Ama dizi yayından kaldırılıyor yapımcı parasını alamıyor. Sonra başrol oyuncusuna mal oluyor. Ya da yönetmen yapımcıyla kavga ediyor, senarist işten ayrılıyor. Üstüne yeni ekip kuruluyor ona alışmaya çalışıyorsun. Bu seferde işin kalitesi düşmeye başlıyor. O kadar şey yaşadım ki ben kızımın doğumundan bir süre önce vazgeçtim. O yüzden tiyatroya maddi kaygıları daha az olan, kendimi daha çok gösterebileceğim ortam da oyuncu olmak istedim. Şu an cebimde tutuyorum ama dizi oyuncusu olmayacağım. Ciddi anlamda güçlü bir akıl sağlığı gerektiriyor. Daha sert bir duruş gerektiriyor. Zor bir iş, Allah yardımcıları olsun.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Ama Ali Poyrazoğlu hakkınızı verdi. ‘Az bir para almasına rağmen ilk önce Deniz gelir, herkese saygılı davranırdı. Tiyatro oyunculuğunu çok seviyor’ demişti sizin için.
DENİZ AKKAYA: Tiyatroyu seviyorum. Modellikte geç gelene iş yoktu. Ben hiçbir işime geç kalmadım. Geç kaldığınız zaman hemen yerinizi biri doldurur. Benim eskiden beri öyle bir disiplinim vardı. İşine geç kalan bir insan değildim. Hiçbir zaman olmadım. Ayrıca geç kalıp kalmama o işin en kolay yanıydı. Zor kısmı o değildi.
VEHBİ DİNÇCAN: Deniz bir ara gazeteciliği de denedin. Denemediğin meslek kalmadı. On tırnağına on oje sürdün yani.
DENİZ AKKAYA: Evet ama dergime kimsenin kapak yapamadığı Gülse Birsel’i bile kapak yaptım. Hala daha hiçbir dergiye kapak olmuyor. Tek bir telefonla rica ettim. O da benim insani kredimle ilgili bir şey. Bir de biz çok iyi bir dergi çıkarıyorduk. Ama orada da aynı sıkıntı. Bu gün Marie Claire’in bile 3 kere el değiştirdiği bir ülkede. Ben kendi yaptığım işi cesurca buluyorum. Marie Claire’in geçmediği grup kalmamışken bile hala direniyor. Sıfırdan yarattığım bir derginin ayakta kalması mümkün müdür bu ortamda?
UĞUR GÜNERİ: Mümkün değildi, son 10 senedir Türkiye’de dergicilik kalmadı. Senin bunu denemen akıntıya karşı kürek çekmekti. İyi bir fizibilite çıkarılmamış.
DENİZ AKKAYA: İyi bir fizibilite çıkarsanız bile Marie Claire de fizibilite çıkarmıyor mu? Günün sonunda bunlar ticarethanedir. İstedikleri gibi para kazanamayınca kapanır giderler. Ben gene de ne olursa olsun dergi çıkardığım için çok mutluyum. Halen bir gazetede hafta sonu eklerinde sosyal hayata dair yazı yazmamla ilgili teklif var. Ama onu şu an sırf laf olsun diye yapmak istemediğim için yapmıyorum. Ama hala yapmak istediğim içimde bir uktedir. Onu da tiyatro gibi yapmış olmak için yapmak istemiyorum. İyi bir tiyatro seyircisiyim iyi bir okur-yazarım. O yüzden laf olsun diye yazmam. Yazan arkadaşları tenkit etmek için söylemiyorum ama oturup dünyayı kurtaracak halimde yok. Ben bildiğim anladığım şeyi yazarım sadece. Yapmak istediğim şeyleri yaptım bunu da yapmak istiyorum. Bana kaset teklifi de geldi. Ama isteğim olmadığı için yapmadım.
NURETTİN SOYDAN: O sırada medya ‘Aaa Deniz aramıza geldi’ gibi karşılamadı sizi. Hatta çok sayıda medya mensubu yadırgadı senin gazeteciliğe soyunmanı.
DENİZ AKKAYA: Oyuncularda yeni geleni hemen aralarına almazlar. Televizyonda da aynı şekilde birliği vardır. Kusura bakmayın gazeteciler daha çok kibirlilerdir. Bunun olacağını bildiğim için sağlamdım. Kimse bana abuk sabuk yazdı ya da yanlış bilgi verdi demedi. Geçen gün Ahmet Selçuk İlhan konuğumdu. Şimdilerde gazetecilik oynamaya çalışan bir arkadaşımız, yazıp altına da Mevlana yazmış. Haber verilmesine rağmen düzeltmiyormuş mesela. Ben böyle bir hata yapsaydım kesinlikle düzeltirdim.
NURETTİN SOYDAN: Anne olduktan sonra hayata bakış açın değişti mi?
DENİZ AKKAYA: Bunun anne olmakla alakası yok. Şimdi 20 yaşındaki halimizle 30 yaşındaki halimiz bir mi? Olgunlaşmayan insanlara sokak da ‘loser’, 15 yaşındaki kızla takılıyor, hala kendini genç kız zannediyor demiyor muyuz? Zaten bu değişim hayatta gerekli değil midir? Annelikle hiçbir alakası yok, annelik daha sonra olmuş bir şey. Önce karar vardı sonra annelik.
VEHBİ DİNÇCAN: Son günlerde Melisa Can’ın babası Hakan Ural’la asansör de dudak dudağa fotoğrafını Facebook’a koyması tartışma konusu oldu. Gördünüz mü?
DENİZ AKKAYA: Hayır görmedim.
VEHBİ DİNÇCAN: Deniz güzel bir program yapıyorsun. Geçen gün programını Lerzan Mutlu terk edip gitti. Bu olayın perde arkasında neler yaşandı?
DENİZ AKKAYA: Armağan Çağlayan’ı konuk alacaktım. O benim arkadaşım değil çok yakın bir dostum. Armağan’a kiminle rahat edeceksen o konuğu alalım, muhabbet daha tatlı geçsin dedim. Yıldız Tilbe, Ebru Gündeş olsun dedi. Yıldız Hanım tatile gitmiş Arkadaşlarda Lerzan Mutlu’yu aramışlar. Seda Sayan’la biliyorsunuz mahkemelik olmuştu. Seda Sayan da benim büyüğümdür. O bir assolisttir ve televizyoncu olarak bambaşka bir şey olduğunu düşünüyorum. Onun niye çıkarttı diyeceğini düşünmedim. Ama bundan nemalanmak isteyenlerde oldu. Seda Sayan’la arası bozulacak diyenleri de biliyordum. O benim nasıl biri olduğumu bilir. Ben köşeleri olan bir insanım. Programımıza gelen bir kere konuktur, Yüreğime yerleştirecek halim yok. Armağan geldi diğer konuğumuz programa geç geldi. Olayın benden değil Armağan’ın yaptığı profesyonel bir yorumdan kaynaklandığını düşünüyorum. Armağan ses sanatçılarını öyle kilit rollere koydu ki, bunlardan biri Gülben Ergen’in Dadı rolüdür. O böyle kilit rollerin olmamasının inandırıcılığının olmayacağını düşünüyor. Armağan Lerzan’a eğer sende doğru bir role başlarsan benim için yani Suzan Avcı olursun dedi. Buna bozulduğunu düşünüyoruz. O sırada enerjimiz düştü sanırım stüdyoyu terk etti.
UĞUR GÜNERİ: Lerzan, Seda Sayan olmak isterken Suzan Avcı olmayı kendisine yediremedi. Lerzan kilosunu bilmeden Seda olmak istiyor. 3-4 senedir o rüyayla yaşayan bir insana sen Suzan Avcı’sın deyince, gerçeği suratına tokat gibi vurmuş olursunuz.
DENİZ AKKAYA: O yorum da bana ait değil. Armağan benimle işlerle ilgili konuşmasında da en dik haliyle konuşan açık sözlü bir insandır. Dost dediğiniz arada bir acı söyler diye düşünüyorum. Ayrıca burada acı söz yok.
VEHBİ DİNÇCAN: Armağan yapımcı olarak gördüğü için Lerzan’a o pencereden bakmış. Gayet doğal karşılamak lazım bunu.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Sanem Çelik’ten bahsettin. Kadın 6 yıldır kayıp. Amerika’da yaşıyormuş, bunu neye bağlıyorsun? Evli adamla yasak aşkı yüzünden mi kaçmak zorunda kaldı?
DENİZ AKKAYA: Bence bir de onun üstüne bir dizi denemesi oldu. Duygusal ve ruhsal olarak çökerten neden bence bu. Çünkü herkes hayatta hata yapabilir. Hatanın üstüne çalışmak en iyi tedavidir. Sonra üstüne medyanın dizi ondan katlı demesi. Aslında öyle değil dizide sıkıntı vardı. Ama bu sorumluluğu kimse üstüne almadığı için Sanem Çelik’in üstüne kaldı. Maddi durum olarak iyi olan Sanem’in orda mazbut bir hayat yaşadığını biliyorum. Orada şan şöhretle yaşamıyor. Tarkan da uyuşturucudan yakalandığında, o içine kapalı yaşadığı için sadece o öylemiymiş diye şaşırdım. Ben dönüp benim için Tarkan bitti demem. Bireysel zararlar ilk önce kendinedir. Hatalar yapıp ders çıkarmak önemlidir. Sanem de benim için bitmemiştir. Zamanı geldiğinde bomba gibi geri dönecektir.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Filler ve Çimenler, Antalya dahil olmak üzere 6 yarışmadan ödül aldı. Sanem çok gururlu bir kadın. Onu üzen ‘yuva yıkan kadın’ olmaktı. Esra’nın gözyaşları-Kara Melek birlikte yapılan haberler üzdü. Çevre çok önemli. O dönemde yapımcı sen git gelince dizi yapacağım dedi. Sonra yuva yıkan kadın diziye başladı dediler.
DENİZ AKKAYA: Oynadığı karakterle çok uygun bulundu o yüzden. Bunlar yazılacaktır zaman zaman. Hepimize zamanında yaptığımız hatalar hatırlatılıyor. Sorun o değil. Ben Sanem’in bittiğini düşünmüyorum. Ama hayatımızın belirli dönemlerinde inzivaya çekiliriz. Bir şey olmaz ona, ben öyle bakıyorum.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Bunun arkasında büyük bir pişmanlık mı var?
DENİZ AKKAYA: Olaya pişmanlık olarak bakmıyorum. Ama hata olarak gene yapardım, daha farkı bir tutumla yapardım. Eskiden daha fevriydim. Kimseye kendimi anlatma gibi bir çabam yoktu. Ama siz kendinizi anlatmayınca başka biri sizi bambaşka anlatıyor çünkü. Yeni nesil oyuncularının bu konuda hata yaptığını görüyorum. Mesela sırf konuşmuyor diye farklı algılanan oyuncular var. Konuşamayan da var. Konuşamayanlardan biri de Sanem Çelik’ti. Krizi iyi yöneten oyuncular hep eski sanatçılar. İbrahim Tatlıses, Haluk Bilginer de iyi yapıyor bence.
NURETTİN SOYDAN: Kriz zamanlarında danıştığın birileri var mı?
DENİZ AKKAYA: Danıştığım arkadaşlarım var. Aklına güvendiğim birkaç arkadaşım var. Zaman zaman açıp onlara sorarım. Çünkü işleri şirketleri yönetmek, insanları yönetiyorlar.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Senin zaman zaman ilginç açıklamaların var. Mesela gençliğine babanı zehirlemişsin. Bu olay nasıl oldu?
DENİZ AKKAYA: Okuldan kaçmayan, kopya çekmeyen bir grupsunuz ya. Bu açıklamadan sonra sokak da gelip aynı şeyi bende yaptım diyen o kadar insan oldu ki. Bu popüler evden kaçma şeklidir. Babam çok sert biriydi. İzin almak zor. Ben de sevdiğim Rock Bar’a gitmek için babama uyku hapı verip Taksim’deki Karavan adındaki Rock bara gidiyordum. İlaçlardan zehirlenmiş, midesi yıkandı. Yıllardır Taksim’e gitmiyorum.
VEHBİ DİNÇCAN: Magazin dünyasını yakından takip ediyorsundur. En son Prof. Dr. Nazım Durak’ın Ajda Pekkan’a ‘Dudakları Maymun poposuna dönmüş, Saba Tümer’e “kambur”, Murut Boz’a “keçi memeli” dedi, okudun mu?
DENİZ AKKAYA: Bir insana kambur demek çok ayıp. İnsanların bir gün bana da söyler diye ona gitmemesi lazım. Etik olarak bir doktorun böyle açıklamalar yapması zaten yasak. Yemin ettiği için bu açıklamaları yapmaması lazım. Onur hoca, Serdar hoca neden böyle açıklama yapmaz? Bu hocaların kimlere ne operasyon yaptıklarını biliyorum. Hatta açıklama yapan doktorun yaptıklarını düzeltme dahil. Ama bu hocalar çıkıp böyle açıklamalar yapmazlar. Çünkü onlar saygın adamlar. Ajda Hanımla ilgili açıklamayı komik buluyorum. Madonna’yı ilah yapıp başımıza koymuşuz Ajda Hanım ondan 16 yaş büyük. Tek tek ağzını burnunu kaşını eleştirmeye kalkmayalım artık. Kral TV Müzik Ödüllerinde çıktı, kendine dikkat etmesi gereken genç nesil sanatçılardan ne eksiği vardı? Eksiği yok fazlası vardı. Ajda Pekkan artık konu dışı olmalı kanımca.
VEHBİ DİNÇCAN: Peki Tarkan yanaklarını doldurturmuş mudur?
DENİZ AKKAYA: O nereden çıktı. Ben öyle bir şeyi hiç görmedim. Benim gözüm anlar, görmüyorum öyle bir şey. Zaten Tarkan’ın kendi yüzü çok etli. Ona ayrı üzülüyorum. Ne kadar kaçıyor adam haber geliyor buluyor yani.
UĞUR GÜNERİ: Sabah programları arasında kimleri en yakın rakibin görüyorsun? Kendine bunlar arasında nerede yer buluyorsun?
DENİZ AKKAYA: Kimseyi kendime rakip görmüyorum, öyle bir şey yok. Sabah programları bir ara hep aynıydı. Seda Sayan ve çakmaları vardı. Şimdi artık farklı türler var. Saba Tümer var. Seda Hanım’ın burada devam edip etmeyeceği muallak da olduğu için ben apar topar ramazan için bir programa başladım. Sonra bir ay daha uzattık. 15 Eylül itibariyle Beyaz TV’ de olmayacağım. İki kanalla görüşüyorum ama yayın saatim gecede olabilir. Böyle de devam edebilir değiştire de bilirim. Yüzde 99 iki kanaldan birine başlayacağım.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Yeni projelerinizi öğrenelim, dizi teklifi geldi galiba.
DENİZ AKKAYA: Ben programa başlarsam haftanın 5 günü yapacağım. Aynı anda dizi yapmam, sinema yapmam mümkün değil. Canlı olarak yapacağım ama saati değişebilir. Beyaz TV’de bağımı tamamen koparmıyorum. Burada yaptığımız Teksen Çamlıbel ile yaptığımız sağlık programı devam ettirme ihtimalimiz çok yüksek. Hafta sonları sağlık programıyla burada devam edeceğiz. Ama hafta arası burada değilim. Bu çok net belli şu anda.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: İki kanal da yüzün eskimez mi?
DENİZ AKKAYA: Ne olur eskirse? İki gün fazla çalışacağım diye mi eskiyecek. Hem para kazanayım hem de başlamışken durmayayım. Yazın hiç tatil yapmadım. Ben çalışmayınca kendimi huzursuz hissediyorum. Eskimez, yüzüme de bir şey olmaz. Zaten burada yapacağımız sağlık programı. Diğeri için bu yorumu yapabilirsiniz. Ama çalışmamak da paslandırıyor yüzü, bir de öyle düşünün. Eskisin daha iyidir.
VEHBİ DİNÇCAN: En büyük aşkın Ayşe. Evliliği düşünüyor mu Deniz Akkaya?
DENİZ AKKAYA: Düşünmüyorum. Hele bir daha karşıma böyle bir örnek çıkarsa (Efe Önbilgin) hiç düşünmem. Niye düşünmüyorum söyleyeyim mi? Benim hedeflerim var, o hedeflerimle bir ilişki yürütemem. İşimle evlilik zor yürümez. Evet en büyük aşkım Ayşe, şimdi de konuşmaya da başladı.
UĞUR GÜNERİ: Türkan Şoray, Emel Sayın 40-45 yaşlarında konuştuğumda aşk değil hayat arkadaşı arıyorum dediler. Şimdi buna ihtiyacın yok. Hayatın ne getireceği belli olmaz. Yaş ilerleyince evlilik değil hayat arkadaşı ihtiyaç oluyor.
DENİZ AKKAYA: Eskiden 45 bunu istemek için ideal bir yaştı. Şimdi kadın erkek ilişkisi çok değişti. Şimdi kadınlar erkelerden daha çok para kazanıyor. Benim hedefim en azından o. Ben çekimden dolayı dün eve gece 01’00’de döndüm. Haftanın beş günü böyle. Kalan bir günü de kendime ve kızım Ayşe’ye ayırıyorum. Sabah kalktığımda birine kahvaltı hazırlama imkanım yok. Bana kahvaltı hazırlayan kocaya da ben saygı duymam. Hayat arkadaşı için henüz erken. Ama bu tempoda gecenin bir yarısı biri için hazırlanıp yemeğe gitmek bana angarya geliyor.
EFE İÇİN LALE DEVRİ BİTTİ
UĞUR GÜNERİ: 10 yıldır seni yakından izliyorum. Mantıklı, yetişkin bir şekilde konuşuyorsun. Senin sürekli gelişim süreci içinde olduğunu fark ediyorum. Bu da beni mutlu ediyor. Böyle akıllı, sağduyulu konuşan Deniz Akkaya’nın ‘bakıcısı bebeğime vurdu,’ gibi konuşmalar yapmasını seninle bağdaştıramıyorum. Bana göre bu medyaya yansımamalıydı.
DENİZ AKKAYA: Hemen anlatayım; çocuğumun babası bugün işsiz de olsa o zaman ülkemize büyük bir bütçeyle giren ulusal kanal olma yolunda olan birçok insana ekmek kapısı olacak kanalın yöneticisiydi. Hayatımıza girdi. İşte yeni açılan kapıların çok dalkavuğu olur. Bir anda dostum dediği insanlar o koltuğu kaybedince arkasına geçtiler. Tam iki gün önce çocuğum bu şekilde eve geldiğinde kimseye haber vermeden gizlice avukatımla birlikte İstinye Devlet Hastanesine gittim. Rapor aldık bu raporda polisten bir şekilde medyaya sızdı. ‘Deniz benden para istedi.’ Haberlerini yaptılar.
UĞUR GÜNERİ: Aranızda gerçekten nafaka ve para sorunu yaşandı mı?
DENİZ AKKAYA: Mahkemede bizim aramızda para söz konusu değildi. Çocuğumun onaylamadığım bir dadıya verildiği için o dadının uzaklaştırılmasını istedim. Arkadaşlar daha cafcaflı olduğu için gazeteye demeç olarak yazdılar. Ben de o çocuğun annesi benim, haber kirliliği varsa bende senin yolunla düzeltirim dedim. Yukarıda Allah var, bir buçuk iki yıllık lale devrinden sonra kanal darmadağın oldu. O haberleri yapan arkadaşlar bazıları programıma geldiler, bazıları benden röportaj istediler. Kendi çalıştıkları gazetelere de köşe yazısı yazmamı istiyorlar. Ama ben o gün de söyledim. Ben o açıklamayı yapmak zorundaydım. Benim çocuğumun babasıdır ve ömür boyu öyle kalacaktır.
NURETTİN SOYDAN: Efe Önbilgin medyayı kullandı mı yani size karşı?
DENİZ AKKAYA: Bu mesleği iyi bilen bu sektörde büyük isimlerin yanında yetişen ve medyanın gücünü çok iyi bilen bir adam olarak bunu kullandı. Ben bulunduğum yere dürüstlüğümle geldim. O kullandığı için ben de, o iş o kadar kolay değil demek için çıktım konuştum. Aslında kızımın kalçasındaki çizik 10 gün önce olmuştu. Ayrılıklar evlilikler öyle sükunetle bitmiyor. Aramızda olan şeyler kullanıldı. En basiti biz tekrar bir araya gelmek için tatile gittiğimizi onun yanında çalışan bir muhabir biliyordu. Ve hep aynı çocuk biliyordu. Tamam baktığımızda orada başka bir hesap var. Medya yöneticilerinin, halka mal olmuş insanlarla onu sevenlerin bağlarını küçümsüyorlar. Biz sizi yarattık kafası artık yok. Zamanında İbrahim Tatlıses medyadan veto yedi. Kimse röportaj yapmıyordu, fotoğrafını kimse çekmiyordu. Ne oldu İbrahim Tatlıses bitti mi? Medyanın onu bitirmesi mümkün değil. Zaten gerek yok. Tatlıses’i ayrıca çok severim. Bu adamdan kaç tane var bu ülkede? Bizim olayımız işiyle özel hayatımızı karıştırması nedeniyle yaşanmıştır. Sizin bilmediğiniz ne tartışmalarımız oldu olacaktır da. Okulu yüzünden bile fikir ayrılıklarımız oldu. Ama dadı olayı büyük bir sıkıntı. Pedagogumuz da söyledi, o dadının şizofreni başlangıcı var. Bugüne kadar bir şey yapmamış olması yarın yapmayacağı anlamına gelmez. Benim tek isteğim ikimizin de onayını alan bir dadı tutmaktı. O zaman ki olayımız buydu. Siz kızımın kalçasındaki çiziği gördünüz. Sizin evinizde evladınızın başına böyle bir şey gelse ne hissedersiniz? Ki ben hissettiklerimi içimde yaşadım. Dadı ‘Beni şikayet etti konu para’ dedi. O zaman niye şikayet ettiğimi söyleyeceksin. Ben o nedenle o resmi paylaştım.
NURETTİN SOYDAN: Az önce dediniz, lale devre bitti. Efe’nin size bakış açısı değişti mi Lale Devrinin bitmesiyle? Aleyhinize haberlerde azalma oldu mu?
DENİZ AKKAYA: O haberler bir gecede hızla azaldı. Kendi bireysel bakışı nasıldır bilmiyorum. Şunu biliyorum, anne Deniz olarak bana güvendiğini biliyorum. Deniz olarak ne düşünüyor bilmiyorum, böyle konuşunca da anne baba konuşmamız bir sonuca varmıyor. İkisini birbirine karıştırmamak adına çok o konulara girmiyoruz açıkçası. Daha ziyade Ayşe’yle ilgili konuşuyoruz.
HÜLYA AVŞAR BENİM İÇİN BİTTİ
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Hülya Avşar’la dargın mısınız?
DENİZ AKKAYA: Dargın değilim. Programımda Hülya Hanım’ın Altın Portakaldaki jüri üyeliğiyle ilgili diyalogumuz oldu. Hatta o gün iki gazeteci arkadaşım vardı yanında. Bu kadar film çekmiş olduğundan dolayı yüzde yüz katılması gerektiğini ve sinema sanatçısına neden bu kadar tepki verildiğini anlamadığımı söyledim. Ama şunu da ekledim, insan olarak sevdiğim biri değil. Sinema oyuncusu ve televizyon yıldızı olarak hakkını yemeyelim dedim. İnsan olarak da niye sevmiyorum. Görmediğim Hakan Ural’ın fotoğrafıyla ilgili yorum yapmam, ama Hülya Hanım eski sevgilimle mahkemelik olduğum dönemde medyayı yanıltacak, kadınlığa yakışmayacak bir açıklama yaptı. Benim için orada bitmiştir. Yoksa onun dışında Hülya Avşar’la kişisel hiçbir olayım olamaz. Çünkü ortak hiçbir paydamız yok. Ebru Şallı’nın doğumunda karşılaştık merhaba dedim. Kardeşinin benimle röportaj yapmak istediğini söyledi ben de kibarca reddettim. Bu konuyla ilgili konuşan kişinin benim kırılacağımı biliyor olması lazımdı. Kendisiyle bunun dışında bir olayımız yok.
ŞAHİN BÜYÜKKAYA: Anladığım kadarıyla canını fena acıtmış.
DENİZ AKKAYA: Canımı acıtmaktan çok lüzumsuz buluyorum. Geliyorlar Ayşe ile Mehmet boşanmış ne düşünüyorsunuz? Ben böyle şeylere yorum yapmam. Yapmamamın nedenleri var. Birincisi beni hiç ilgilendirmez. Her şeyin içinde olmanın gereğini de duymuyorum. Magazinin içinde olmak çok demode bir durum. Eski kafalıların yolu bu. Bu durum bana 10 yıl öncede demode geliyordu. Her durumu yoğun olarak yapan insana da tavrım var. Altın Portakal’da benim yorum yapma hakkım var. Çünkü herkesi ilgilendiren bir konu. Bu konuda yorum yaparım. Hülya Hanım’ın sanatçılığı bizi ilendirir çünkü sevmişiz onu. Onun özel hayatıyla ilgili de soru da geliyor. Ben de bildiğim bir konu değil cevap veremem diyorum. Ama kendisi aynı yaklaşım içinde değil.