ÇİĞDEM TUNÇ: TELEVİZYONUN İLK ’SHOW GİRL’Ü OLDUM
Çiğdem Tunç, Türk televizyon tarihinin en önemli sunucularından... Şimdilerde kendi tiyatrosunda sahneye çıkan Tunç’la neler yaptığını konuştuk. Sanatçı, "Hayatım boyunca hep alfa kadınları canlandırdım. Sabahları yataktan kalkma nedenim tiyatrom ve sanatımın varlığıdır" dedi.
Çiğdem Tunç, 80’lerin sonuna doğru TV’ye adım attı. Gerek Mehmet Ali Erbil’le yaptığı programlar gerekse bireysel olarak Türk televizyon tarihinde ilklere de imza attı.
Tunç, sanat hayatının başlangıcını şöyle anlatıyor:
“Doğma büyüme İstanbulluyum. Annem, güzel sanatlar akademisinin resim bölümünden mezundu. Fakat ressamlık nedense hiç yapmadı ama elinden sanat fışkırırdı. Beni de 3 yaşımdayken kucağına alıp ünlü balerin Yıldız Alpar Emiroğlu’nun stüdyosuna götürdü. Sanat, irademin dışında hayatıma girdi. İlk sahneyle buluşmam da 5 yaşında, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeydi. Bir bale resitaliydi. Herhalde o gün sahne ve sanat virüsünü kaptım. Daha da inmedim sahneden. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra hem iletişim fakültesine gidiyor hem de Devlet Opera ve Balesi’nde yevmiyeli bale sanatçısı olarak çalışıyordum. 18 yaşında ‘Hürrem Sultan’da sahneye çıktım. Lale Mansur, Hürrem Sultan’ı oynuyordu. Çok benziyorduk ve Lale, ikinci perde yetişememişti. Onun yerine Hürrem Sultan olarak 2-3 dakika bile olsa sahneye çıkmıştım. Aynı yaz, Şan Tiyatrosu’nda müzikaller başladı. ‘7 Kocalı Hürmüz’ müzikalinin dansçı seçmelerine katıldım. Koreograf Sait Sökmen beni gördüğü an ‘Hemen yarın gelip başlıyorsun’ dedi. Giriş o giriş oldu... Bir yandan üniversite bir yandan da Şan Tiyatrosu’nda önce dansçı olarak sonra da oyuncu olarak yer aldım.
Baleyi klasik olarak devam edemedim. Çünkü boyum uzundu. Daha çok modern dansa yatkındım. Sanatımı müzikallerle devam ettirdim. Haldun Dormen, 1984’te beni sunucu yapmak istedi. Öncelikle bir konserde sunuculuk yaptım. Orada beni gören Kahraman Afyonoğlu, TRT’deki ‘Do Re Mi’ programıyla Mehmet Ali Erbil ile sunucu olarak yer almamı istedi. 1984-85 senesinde televizyonculuk başladı.”
Televizyonun ilk ‘show girl’ü oldum
Çiğdem Tunç, ilk kez ekrana çıktığı anın hissini şöyle anlatıyor:
“Kahraman Afyonoğlu, büyük yönetmendi ve ‘Bu ikiliye gençlik tapacak, sizi böyle yaratacağım. Dans da edeceksiniz ve oyunculuğunuzu kullanacaksınız’ dedi. Her bir televizyon program çekimini ikinci bir üniversite olarak görerek çalıştım. Çok çalışkan olmasaydım sadece sunucu olarak kalırdım. Bu üretme hissim beni yöneticiliğe kadar taşıdı televizyonlarda. İlk TV seyircisiyle karşılaştığımızda sunmanın ötesinde programın skeçlerinde de yer aldım. Karşılarına akıllı ve uslu bir sunucu çıkmadı. Gençlikle aynı dili konuşuyordum. Bir çığır açıldı. Batı televizyonlarındaki lezzeti getirdik. Sadece konuşan biri olarak değil, show girl olarak da yer almamı istediler.”
Tunç, “Size televizyon tarihinin ilk show girl’ü diyebilir miyiz?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Evet, denilebilir. Daha lisedeyken Mehmet Ali Erbil, Derya Baykal’la programlar yapardı. Bayılırdım onları izlemeye. Mehmet Ali ile ben çalışmaya başladığımda işin içine dansı ve şarkı söylemeyi de kattım. Bu özelliğimi daha çok Kanal 6’daki programlarda gösterdim. Konuklarımızı da gösterilerin içine dahil ederdik.”
Kemal Sunal yemeğini evinden getirirdi
Çiğdem Tunç, Kemal Sunal’la başrolü paylaştığı 1984 yapımı “Şabaniye” filminin setinin çok eğlenceli olduğunu söylüyor :
“Bir şekilde efsanelerin bir parçası olmuşum. Bugün bile bu Film izleniyor. Kemal Sunal, çok ciddi ve özünde çok ölçülü bir oyuncuydu. Samimi olmazdı ama bu tepeden bakma anlamında değildi. 20 yaşımda o dev sanatçıların yanına sağlam yetenekle gitmeseydim, o set beni yer yutardı. Yönetmen Kartal Tibet bayılıyordu bana. Kemal Sunal, yemeğini evden getirirdi. Gül Sunal’ın yaptığı yemekleri yerdi. Prensipliydi, dışarıdan Yemek yemeği sevmezdi. Oturup uzun uzadıya sohbet etmek imkanı da yoktu. Ama çekimlerde verdiği elektrik, bana güvendiğiydi.”
Sanatçı, “Sonrasında neden bu tarz filmlerde rol almadınız?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Evet, az rol aldım. O dönemki oyuncuların kaşı bile alınmazdı. Yıllardır sarışın geziyorum ama o yıllarda saçım bile boyanmamıştı. Çok doğaldık. Ama televizyona çok âşık oldum. Televizyonun mutfağında da olmayı seviyordum. Gözüm sinemayı çok görmedi.”
HAYAL ETTİĞİM HER ŞEYİ TİYATROMLA YAPIYORUM
Çiğdem Tunç, kendi tiyatrosunu kurma serüvenini şöyle anlatıyor:
“1994’ten sonra tiyatroda aktif olarak rol aldım. 2016’da taşın altına elime koydum ve tiyatromu kurdum. Tiyatro sadece sahnede yapılmıyor. Bütün gün ofis çalışmanız da var.”
59 yaşındaki sanatçı, şu an tiyatrosunda oyunlar sahneleyerek turnelerine devam ediyor:
“Sezon oyunumuz ‘Astro Türkler Geliyor’. Bir galaktik komedi. 100 yıl sonra Türkler uzaya çıkıyor. O geminin de kaptanı benim. Aynı zamanda ‘Kanadı Kırık Bir Kuş Misali: Cahide Sonku’, ‘Şoför Nebahat’, ‘Bir Eski Zaman Hikayesi’ oyunlarımız var.”
Tunç, “Dönüp baktığınızda nasıl bir kariyer görüyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Hayal ettiğim her şeyi bu tiyatromla yapıyorum. Gençken birçok hata yapmışımdır. Efsane yapımlarda rol aldım. Hep alfa kadınları canlandırdım. Aslında ters köşe yapıp kırılgan ve gelgitleri olan bir kadını oynama zamanı da geldi. Benim sabahları yataktan kalkma nedenim tiyatrom ve sanatımın varlığı. Umarım ki yaşam sona erene kadar bu devam eder.”
‘Aşk-ı Memnu’da Firdevs ben olabilirdim
“Üretim arttıkça hep aynı kişileri izler olduk. ‘Aşk-ı Memnu’ filminde rol almak istedim. Firdevs karakterinin bana çok yakışacağını düşündüm. Hatta taliptim o role. Yüz yüze gelip konuşmak istedim yapımcılarla. Ama ben bunu düşünene kadar oyunculuğunu çok beğendiğim Hande Ataizi seçildi. Bana kalırsa o 10 sene genç bu rol için. Farah Zeynep Abdullah’ın fizyolojik olarak annesini ben canlandırabilirdim.”
Çalışırken cinsiyetsizimdir
Çiğdem Tunç’a Google aramalarında çıkan “Tarkan ile bir dönem beraberdi” haberinin gerçek olup olmadığını soruyorum. Sanatçının yanıtı ise şöyle oluyor: “Yanlış o Haber. ‘Gecenin Rengi’, diye bir program sunuyordum. Cumartesi gecelerinin en çok izlenen programıydı. Yeni çıkan sanatçılar orada olmak isterdi. Tarkan, Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül gibi sanatçılar önce bizim programda çıktı. Ben de gencim, güzelim ve program ekranda olduğu için popülarite vardı. Konuk aldığımız her bekar adamı yanıma yakıştırdılar. Program çekimleri biter Stelyo Pipis bizi eğlenceye götürürdü. Her genç ve bekar popçu ile o dönem adım yazıldı. Evlendikten sonra ise konfor oldu. Daha içe dönük yaşamaya başladım.”
Tunç, “Televizyon sektöründe kadın olmak o dönem daha zorlayıcı mıydı?” sorusuna da şu cevabı veriyor: “Hayır, çalışırken cinsiyetsizimdir. Çalışırken ben bir silah arkadaşıyımdır. Star gibi de davranmam asla. Kadın, erkek gibi bir ayrım yapılmıyordu.”
Diziler 50 kişi etrafında dönüyor
“Oynayabileceğim roller var ama televizyonda hep aynı oyuncular var. Bir diziden çıkan alıyor çantasını diğerine gidiyor. Belli başlı 50 kişi var; sektör onların etrafında dönüyor. Kendime yakışacak rolleri bekliyorum. Hiç beklemediğim bir anda gelir o rol. Geleni de fenomen haline getirmek isterim. Oradan gelen gelirle de tiyatromun kapısı açık olur.
Oyuncularıma daha güzel imkanlar sunabilirim bu sayede. Buna ihtiyacım var. Sitem de etmiyorum ama artık o 50 kişinin dışına çıkıverin.” Kaynak:Hürriyet.com.tr Eda SOLMAZ / Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU