BEN KİMSENİN NE MALIYIM NE DE ÇOCUĞU!
06 Kasım 2007 Salı | 10:44
Kanal D?nin sevilen dizisi ?Bıçak Sırtı?nın başrol oyuncularından olan Melisa Sözen, Madame Figaro dergisine verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Başarılı oyuncu, ?Özelimiz yok. Ama ben kimsenin ne malıyım, ne de çocuğu. Ben kendimim!? diyerek sokaktaki insanların, oyuncular üzerinde oluşturduğu baskıya isyan etti.
Dizi oyuncuları, son zamanlarda setlerde insani olmayan koşullarda çalıştıklarından şikayet ediyor. Sizin sette durum ne?
- Bu, setten sete değişen bir durum. Ama set içinde çalışanlar arasında en şanslı topluluk, oyuncular! Sete zamanında gelip rolünün gereğini yerine getirerek gidiyor. Set ekibi yani kamera arkasındakiler 24 saat çalışıyor. Tabii ki hiçbir şey Avrupa ya da Amerika'daki gibi yüksek standartta değil.
Yönetmeniniz Selim Demirdelen, reklam dünyasından iyi biliniyor. "Bıçak Sırtı" ise ilk dizisi... Onun reklam deneyimi sette işlerin yolunda gitmesi açısından bir avantaj mı?
- Selim ile çalışmak çok büyük avantaj. İnanılmaz bir gözü ve hayal dünyası var. Kendi tarzı olan bir yönetmen. Çok zeki ve çok harika bir insan. Ben sette tek bir kişiden bile "İş yavaş gidiyor" lafını duymadım.
Hikaye etkileyici ama her bölümde her oyuncu neredeyse birkaç kez ağlıyor. Fon müziği de çok dramatik. Bu dramatik havadan memnun mu seyredenler?
- İzlerken rahatsız olduğum bir şey yok. Gerçekçilik tam burada ortaya çıkıyor. Televizyonu rahatlatmak ve kafamızdakileri boşaltmak için seyrediyoruz, ama bu dizi reyting uğruna yapılmıyor. Hikaye bunu gerektiriyor.
30-35 yaşlarında bir kadını oynuyorsunuz. 22 yaşında genç bir kadın olduğunuza kimse inanmaz herhalde...
- Çok teşekkür ederim. Çok mutlu ettiniz beni.
Ama zaten röportajlarınızdan birinde "Ben kadını da çocuğu da rahatlıkla oynarım" demişsiniz...
- Ya sormayın. Bunları sonradan okuduğumda "Allah Allah! Ben ne zaman bu kadar egosantrik ve megaloman cevaplar verdim" diye düşünüyorum. Tamam daha küçüktüm bunları söylerken ama "Bu kadar şuursuz cevapları nasıl verdim" diyorum okurken... Bu tabii benim istemim dışında gelişiyor. Çünkü iddialı bir şey ortaya koymak gerekiyor.
Röportajı yapanlar mı iddialı laflar bekliyor ve abartıyor?
- Hayır. Yani orada ses ve mimiklerle edilen bir laf, kağıt üzerinde farklı duruyor. Çok ukala bir cevap gibi geldi okuduğumda. Oysa o niyetle söylediğim bir şey değildi.
Bazen "Oyuncular normal hayatta da oynarlar, onlardan uzak durmak lazım" gibi yorumlar duyuyorum. Doğru mu bu?
- Normal hayatta rol yapan bir insanın kamera karşısında iyi oynayabilme ihtimalinin düşük oluduğunu düşünüyorum. Normal hayatta kendini rahat bırakmadığın takdirde kamera karşısında da kendini rahat bırakman zordur.
Mevcut durumdan memnun musunuz, "Hollywood'da oynasam" gibi hayalleriniz var mıdır?
- Zor bir iş yapıyoruz. Herkesin evinde televizyon var. Siz o evdeki insanların yaşam alanında büyük bir yer kaplıyorsunuz. Bir süre sonra o insanlar sizin üzerinizde hakimiyet kurabileceklerini düşünmeye başlıyor. Yani siz sanki kuklasınız onlar sizi yönlendirebilir diye düşüyorlar...
Nasıl yani?
- Onların her türlü hak iddia edebileceği kişilersiniz onlara göre. Özelimiz yok. Ama ben kimsenin ne malıyım ne çocuğuyum. Kendimim. Bunlara hazırlıklı olarak bu işi yapmak lazım. Bu durum özel hayatınıza saldırıya dönüşmediği takdirde normal karşılıyorum. Ama ondan ötesi rahatsız ediyor.
YAPTIĞIM İŞ İÇİME SİNİYORSA MUTLUYUM
Şu an o boyutlarda mı?
- Şu an yok bende öyle bir şey. Ama şundan rahatsızım ben. Genelde hepimiz yaşamlarımızı başkalarının mutlulukları ve mutsuzlukları üzerinden sürdürüyoruz. Yani her durumda başkalarının onayına ihtiyacımız var. Biri bizi onayladığı zaman var olduğumuzu hissediyoruz. Aynı ölçüde bir o kadar mutsuzuz. Kendimizle barışık değiliz, kendimizi sevmeyi öğrenemiyoruz. Başkalarının "Seni seviyorum" demesiyle kendimizi seviyoruz.
Peki özünüzde siz de böyle misiniz? Mutlu musunuz, değil misiniz?
- Yaptığım iş içime siniyorsa, mutluyum. Geri kalan beni ilgilendirmiyor. İnsanların oyuncular üzerinde hakimiyet kurma merakını doğru bulmuyorum. Hoşuma gitmeyen bu...
n Oyunculuk anlamında hedefiniz ne?
- Yapmak istediğim tek şey, şu an yaptığım şeye devam etmek. Doğru insanlarla, doğru zamanda, doğru işi yapıyoruz. Keşke bütün diziler böyle çekilse...
"Cenneti Beklerken" filmiyle ilgili yapılan röportajlarda "Derviş Zaim çalışmayı en sevdiğim yönetmen" demişsiniz.
- Çalışmayı en sevdiğim yönetmenlerden biri demiştim. En sevdiğim diye bir şey yok. Herkeste sevdiğim ya da ters düştüğüm noktalar mutlaka olacaktır. Derviş Zaim, Durul Taylan, Selim Demirdelen ve Çağan Irmak çalışmaktan çok büyük keyif aldığım yönetmenler. Çalışmaktan daha çok hoşlandığım yönetmenler ya da kişiler olur ama bu da bende kalır. Böyle şeyler söyleyemem.
Bir röportajınızda "Anne ve baba, aileyi ayakta tutmaya çalışır. Yemez, çocuklarına yedirmeye çalışır. Ama bu ülkeyi yönetenler anne-baba gibi davranmıyor" demişsiniz...
- Ben ne zaman dedim bu lafları diye düşünüyorum şimdi. Ama tamı tamına böyle bir şey demedim. Bazen demek istediklerim anlaşılmıyor. Ben 18 yaşındayken böyle gerizekalı cümle kurmam diye düşünüyorum.
Çok kötü bir benzetme değil, hatta güzel bir benzetme bile diyebilirim.
- Tamam işin özünde söylemek istediğim bu ama lanse ediliş şekli kötü.
Sağlıklı beslenme takıntınız var mı? Spor yapar mısınız? Makyaj yapmayı sever misiniz?
- Spor yapardım eskiden, artık yapmıyorum. Sağlıklı beslenme takıntım yok. Ama zaten sağlıklı şeyleri yemeyi seviyorum. Sebze meyveye bayılırım. Kolumdakinin Kabala ile ilgisi yok. Batıl inancım yok. Boynumdaki kolyenin tasarımını çok sevdiğim için beğendim. Günlük hayatta da pek makyaj yapmıyorum.
Sevgiliniz var mı peki?
- Şu aralar özel hayatımda kendimleyim. Arkadaşlarım var çok sevdiğim. Nasıl iyi geçiştiriyorum di mi?
Oynadığınız Nisan karakteri çok yumuşak başlı bir kadın. Asi, fettan ya da hafifmeşrep bir kadını oynamak istemez miydiniz? Bu karakterlerden hangisine daha yakın buluyorsunuz kendinizi?
- Tam böyle olmasa da "Okul" filminde ve "Çemberimde Gül Oya" dizisinde benzer karakterler oynadım. Ama insanlar Nisan karakterinde beni yadırgayabiliyor. İnsanlar belki daha canlı daha cıvıl cıvıl, tuttuğunu koparan bir kadın görmek istiyorlar. Hatta bazen "Oyuncu daha alışamamış galiba" diyebiliyorlar. Tabii işi bilenlerden gelen eleştiriler değil bunlar. İşi bilenlerden harika tepkiler alıyorum. Nisan'ın hareket alanı özel yaşamında çok kısıtlı. Şen şakrak bir kadın da değil. Ama Nisan ileriki bölümlerde büyük bir değişime uğrayacak; hayallerini hatırlayacak, yaşadığını fark edecek.
Kaynak:Figaro Dergisi
Diğer röportaj Haberleri
TümüYukarı