EMRE ALTUĞ: ?HER ERKEĞİN ALDATTIĞINA İNANMIYORUM?
Baba olacağı günü iple çeken ve o günün heyecanıyla yanıp tutuşan Emre Altuğ, ?Sizi Seviyorum? adlı sinema filminin ardından bomba gibi bir televizyon programıyla hayranlarının karşısında? Altuğ ile filmdeki rolünden özel hayatına kadar tüm merak edilenleri konuştu.
Hafta Sonu dergisi olarak Emre Altuğ ile müzik piyasasından beyaz perdeye, yeni bebek Hüseyin Kuzey'den yeni projelerine kadar samimi açıklamalarda bulundu. "Yeni yayın döneminde az laf edip çok şarkı söyleyeceğiz" diyen Altuğ, daha neler dedi neler?
Sizi seviyorum adlı filmde her sabah başka biri ile uyanıyorsunuz. Bu bir rüya mıdır, yoksa kâbus mu?
Bu olay gerçek olsa tam anlamıyla bir kâbus olurdu. Bir parantez açayım; insanların fragmanı izleyip de bu film Amerika'dan veya başka bir yerden esinlenerek yapılmış düşüncesine karşılık vereceğim bir cevap var. Şuan Amerika ile yazışma halindeyiz ve bu devam ediyor. Broadway bu senaryoyu satın alabilir. Böyle bir görüşme var ortada? Dolayısıyla bu filmin, senaryosunun çok özgün bir senaryo olduğunun kanıtıdır bu.
Teklifi kabul etmenizin bir nedeni de bu mu?
Evet, bu filmi kabul etmemin sebebi, senaryosunun özgün olmasıdır. Bu filmde ve bugüne kadar Türkiye'de yapılmamış en önemli şey, bir erkeğin metaa olarak kullanılmasıdır. Türkiye'deki filmlerde hep kadın metaa olarak kullanıldı. Kadınlar tarafından taciz edilen, hayatı kâbusa çevrilen ve kadınları istemeyen bir erkek var ortada?
Acaba gerçekten öyle yaşamlar var mıdır hayatta?
Bilmiyorum! Ben yaşamadım. Fakat bu filmdeki hikâye gerçek olursa tamamen acılası bir durum oluşuyor. Aynı şekilde filmde; Erkut, tamamen acınacak bir adam oluyor. İzledikten sonra bakıyorsun burada mağdur olan mağdur eden mi, yoksa mağdur olan mı bu belli değil.
Erkut, filmde çapkınlık yaparken yakalanıyor. Sizce erkeklerin yakalanma sebebi tecrübesizlikten mi, yoksa kadınların fazla zeki oluşundan mı?
Bilmiyorum? Bu soruya bir cevap veremem. Ama erkeklerin kadınlar kadar detaylı düşünmemesi bence en büyük sebeplerden bir tanesi galiba. Kadınlar iyi, kötü niyetli olsun hiç fark etmez, her türlü organizasyonu çok daha detaylı düşünürler. Erkeklerse, durumu düşünürler sadece. İşte filmdeki gibi, yakalandığı anda 'nasıl kurtarsak' diye düşünmeye başlar.
Erkut filmde yakalanınca sevgilisi Eda'ya aslında doğruyu da söylüyor!
Aslında doğrumu, değil mi bilmiyoruz. Erkut'un o anlık arkasına saklandığı bir savunma. Dediğim gibi durumu kurtarmak için mi söylüyor, yoksa gerçekten inandığı için mi söylüyor bilmiyorum. İnanıyorsa o zaman filmin sonunda niye fikrini değiştiriyor? Yani bu kimine göre gerçek bir düşünce, kimine göre değil. Çünkü her erkek düşüncesini böyle kurmaz. Her erkeğin çok eşlilikle ilgili düşüncesi böyle değildir. Tek eşli yaşamayı seçen erkekler de vardır, çok eşli yaşamayı seçen erkekler de. Ben her erkeğin aldattığına inanmıyorum!
Evet aldatıyor ama eşini de seviyor değil mi?
Yani evet, bu tarz yaşayan erkeklerde var. Ama böyle yaşayan kadınlar da var! E o zaman bu insana ait bir duydu değil mi? O zaman bu noktada Erkut'un söylediği bir şey doğru; 'bu benim sorunum değil, insanoğlunun problemi' diyor. Burada doğru söylüyor olabilir ama diğer konularda ne kadar doğru, orası tartışılır.
Filmin en sonunda Erkut 'Ben aynı kadını istiyorum' diye isyan ediyor. Neden?
İki sebep var. Bir; zaten Erkut daha Eda gider gitmez ona âşık oldu. 'Ya ben bu kızı çok seviyormuşum' diyor. İşte, eldekini kaybettiğini an başlıyor olay. Sonrasında iş işten geçmiş oluyor. Kader ağlarını örmeye başlıyor ve Erkut'un o ağlardaki çırpınışı filmdeki o en son andaki haykırışına kadar getiriyor Erkut'u.
Filmde çapkın bir erkeği oynuyorsunuz. Teklif geldiğinde Çağla Hanımın senaryoya tepkisi nasıldı?
Erkut karakteri çapkın bir erkek mi, değil mi bunu bilmiyoruz. Belki de bu ilk aldatışı ve ilk yakalanışı? Filmde, olayın öncesi anlatılmadığı için Erkut'un da nasıl biri olduğunu bilmiyoruz. Yakalandığı andaki savunduğu fikir; çapkın adam fikri, o kesin. Fakat bir gerçek var. Bu film bir aldatma filmi değil. Bu film bir yakalanma filmi. Bu ortada ki en açık fark? Çağla'nın da bu filmle ilgili fikri, herkes gibi ilk önce bu filmi aldatma filmi olarak algıladığı için 'yok yaa on kadın mı' dedi. Filmin içeriğini öğrendikten sonra hiçbir sorun olmadı. Ama bu film bir aldatma filmi olsaydı ve Çağla Hanım bundan çok mutlu olmasaydı, belli ölçülere kadar değerlendirilecek bir film olurdu. Ama Çağla Hanım bu filmle mutlu olur, olmaz meselesi benim için önemli olmakla birlikte, eğer kendi adıma, mesleki olarak daha önemli olduğunu düşünürsem de, o filmin içinde olurdum. Bunu da Çağla'ya kabul ettirirdim. Sonuçta Çağla bağnaz, kör gözlü bir insan değil
Filmin kamera arkasında ne gibi olaylar yaşadınız, bahseder misiniz?
Biliyorsunuz, bir film aynı sırada çekilmez. Mesela bir ev mekânına girersin ve bütün ev mekânıyla ilgili sahneleri çekersin. İşte sinemanın zorluğu burada? Buradaki en komik taraf, bir ara ben yatak odasında yatıyordum ve arka arkaya kızlar geliyordu ve ben hepsiyle uyanıyordum (kahkahalarla gülüyor). Sürekli uyandığımda başka bir kız oluyordu yanımda. Bunun aslında filmin içindeki hikâyeye de faydası oldu. Kızları her gördüğümde (şaşkın ve bitkin bir yüzle) "Aa merhaba sende mi Eda'sın?" diye esprler yapıyordum. Yani çok eğlenceliydi. Filmin komedi filmi olması bize ve sete de yansıdı ve ortaya çok eğlenceli bir film çıktı.
Peki on kadınla film çevirmek nasıl bir duygu?
Ee güzel bir şey? Burada on kadın değil, on erkekle de güzel bir film çekersen aynı duyguyu yaşarsın. Bunun başka bir boyutu yok benim için. Hepsi benim için rol arkadaşı, bazıları da zaten çok eski arkadaşım. Hepside ellerinden geleni yaptı. Yönetmenin istediği karakterleri, arkadaşlar çok iyi bir şekilde oynamaya çalıştılar. Bu çok önemli bir şeydir. Bazı oyuncu vardır; kapatır kendini; "Ben bu rolü böyle çıkardım" der mesela. Biz bu konuda çok şanslıydık. Çünkü on ayrı karakteri oynayacak on farklı karakterde kadın vardı. Bunlardan bir tanesi inatçı olsa bu sizin için yorgunluk olur. Ama oyuncu arkadaşlarımız gayet iyilerdi ve asla böyle bir sorunla karşılaşmadık. Birde yönetmenimiz Uğur Yağcıoğlu çok iyiydi tabiî ki. Zaten bu filmi kabul etme sebeplerimden bir diğeri de Uğur'dur. Ona güvendim ve "Tamam" dedim.
Uğur Bey filmin hem yönetmeni hem senaristi? Bu, filmde kaliteyi daha da artırır mı?
Tabiî ki? Ne istediğini bilen bir yönetmense aynı zamanda, işte o zaman çok iyi. Ama şöyle de olabilir. Senarist çok iyi yazar ama yönetmen bölümü yoktur kafasında. O zaman sorun yaratır. Ben bunu da yaşadım daha evvel çektiğim bir filmde. Çektiğim filmin senaristi yönetmen oldu. Çünkü hiçbir yönetmenle anlaşamadılar ve bunda sorun yaşadık. O yönetmen değildi? Ama Uğur Yağcıoğlu bir yönetmen? Dolayısıyla hem senarist hem de yönetmen olduğu için de bizim için çok büyük bir avantaj oldu. Yani ben Uğur'a çok güvendim. Onun daha önce çektiği 'Son Ders' filmini de biliyordum ve bu film bence çok iyi bir projeydi. Anlatılmak istenen en doğru şekilde aktarılıyordu seyirciye. Ben Uğur'dan 20?25 beş gün izin istedim, bu filmin senaryosunu çalışabilmem için. Uğur'un bana verdiği vakitse 10?15 beş gündü. Uğurla konuşmam neticesinde, eğer bir hataya düşersem Uğur'un, beni oradan alacağını hissettiğim için kabul ettim. Dedim ki, ben on-on beş gün çalışırım. Eğer bunun içinde bir hataya düşersem, eksik bir şeyler yaparsam Uğur beni oradan alır, doğru yere taşır yani. Ki öylede oldu; bir-iki yerde hayatımı kurtardı.
Ne gibi?
Sıralama konusunda seyircinin nerede, ne reaksiyon vereceğini doğru algılamanız lazım.
Dinamikleri doğru ayarlamak lazım yani?
Aynen öyle. İşte biz ona oyunculukta timing, yani zamanlama diyoruz. Yani seyircinin 'hadi lan' dediği anda oyuncunu da o tepkiyi vermesi lazım. Seyircinin 'tüh' dediği anda oyuncunun da tüh demesi lazım.
O zaman bizim büyük film yapamamamızın sebebi bu orantıyı doğru kuramamamız ve empati kuramamamız mı?
Evet? Bu da var ama daha derine gidelim. Nedir bu? Bütçe. Niye? Hemen sana örnek vereceğim? Futbolun bu kadar gelişmesinin sebebi ne?
Para?
Evet, değil mi? Bu kadar iyi futbolcu yetişmesinin sebebi de para. Altyapıların oluşması, arkasından o paralarla mücadele edecek Türk oyuncuların gelme çabası. Netice olarak temelde bütçe, yani para var. Aslında her şey işin sektör olmasına dayanıyor. Yani herkesin bu işe ciddi bir iş olarak bakması, para dönmesi, dolayısıyla sinemanın çok seyredilmesi, bilinçli seyircinin oraya çıkması?
Sinema filmlerinin devamı gelecek mi?
İnşallah? Çünkü çok istediğim, çok sevdiğim bir şey sinema. Yani oyunculuğumu en iyi şekilde icra edebileceğim, benim için en etkin ve en önemli mecra.
Sizi dizilerde neden çok fazla göremiyoruz?
Dizi zor iş. Yani evet 'Tatlı Hayat', 'Lise Defteri' bunlar çok iyi projelerdi. Aynı şekilde 'Sensiz Olmuyor', 'El gibi'? Kimi tuttu kimi karşılık bulamadı. Bu bir ekip işi ve dizi zor bir iş? Ama ben kamera karşısında oyunculuk yapmayı çok seviyorum. Bunda da ilk tercihim sinema, ikinci tercihim dizi. Tiyatro sahnesini çok özledim. Bu özlemi geçen sene yaptığımız müzikal ile biraz olsun gidermeye çalıştık. Bu senede Dormen Sahnesinde devam edeceğiz. Şişli Belediyesi bu sene Dormen Sahnesini bize verdi.
Peki müzik piyasasında işler nasıl?
Piyasa çok kötü. Resmen bir darbe yedi. Aslında baktığın zaman bu, dünyada da var. Hani bir söz vardır ya, dinsizin hakkından imansız gelir diye? Aynen öyle oldu, korsanın hakkından internet geldi. Korsan diye bir şey kalmadı. Artık herkes kendi korsanını evde basıyor. Aslında baktığın zaman alım gücüne ve benzeri şeylere bazen hakta veriyorsun. Ama sonuç itibariyle bu ucuz bir üretim yolu değil. Bestenin üretimi, stüdyo aşaması, müzisyenlere verilen para, aranjörlere, mix'e, mastering'e, dağıtıma, bandrole, kartonete, klibe verilen para? Yani inanılmaz bir bütçe bu. İnsanların bir an şapkayı önüne koyup bunu düşünmesi lazım. Yani "Şimdi ben bu parayı vereceğim, Emre mi kazanacak?" diye düşünmemesi lazım. Bu kocaman bir sektör?
Dilerseniz biraz da hayranlarınızın merakını giderelim. Film ve müzik adına yeni proje ve konser çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
TV8'de başlayan 'Stüdyo' adlı program benim için çok önemli. Her program bir arkadaşımı davet edeceğim. Karşılıklı az laf çok şarkı söyleyeceğiz. İkinci proje, yeni albümü sömestre kadar yetiştireceğim. Üçüncü proje ise şuanda üçe indirgediğimiz dizi film projesi var. O üç taneden birine karar vereceğim. Karar verdiğimde sana söylerim. Bunlardan bir tanesi sit-com? Müzik üretebilmem için zamana ihtiyacım var. Elime gitarımı alıp alışabileceğim süreye ihtiyacım var. Drama yaptığım zaman ben bunu yapamıyorum. Çok uzun ve çok zor iş? Zaman kesinlikle kalmıyor, kafanda rahat olmuyor. Bu yüzden eğlenceli ve keyifli işler yapmaya çalışıyorum, benden böyle?
'ÇAĞLA ÇOK İYİ
BİR ANNE OLACAK'
Biraz sıkıntılardan uzaklaşalım mı? Yakında baba oluyorsunuz. Neler hissediyorsunuz?
Heyecanlıyız tabiî ki. Bizde merakla bekliyoruz. E bende bu duyguyu yaşamak istiyorum artık, uzun zamandır yaşamak istiyorum hem de! Artık arkadaşlarımın çocuğunu elime aldığım zaman o duygusal yoğunlu yaşayacağıma, kendi çocuğumu elime aldıktan sonra o duyguyu yaşamak istiyorum. Yani bu uzun zamandır beklediğim ve istediğim bir şey. O yüzden çok heyecanlıyım. Ayrıca Çağla'nın da çok iyi bir anne olacağını düşünüyorum.
Bebekle birlikte aslında zor bir döneme giriyorsunuz. Bundan sonraki düzeniniz nasıl olacak?
Evet, zor bir dönem, farkındayım. Ama hiç merak etme her şeyi kurduk (gülüyor)? Her ailede olduğu gibi asıl olan bizim bir bebeğimiz olacak. Şuan için her şeyden önemli ve öncelikli olan o ve o olacak. Onun sağlığı, onun mutluluğu, onun huzuru? Kısacası bundan sonraki her şey onun için olacak. Hayatımızın başka bir dönemine gireceğiz. Ama bu bizi mutlu ediyor.
Çağla Hanım neler hissediyor?
O da çok heyecanlı, çok mutlu. O da büyük bir merakla bekliyor.
'BEN İYİ BİR BABANIN OĞLUYUM'
Bebeklerle aranız nasıldır? Bakımını yapabilecek misiniz?
Bebeklerle aram çook iyidir. Bakımını da yaparız, her şeyini yaparız. Ben veya Çağla hiç mühim değil. Her ikimizde hem bebekleri, hem çocukları çok severiz ve bakımını da gayet iyi yapacağız. Ben kendime o anlamda çok inanıyorum. Çünkü ben iyi bir babanın oğluyum. Dolayısıyla çocuğuma da iyi bir şekilde bakacağıma inanıyorum. Şımarık çocuk sevmem ama benim çocuğum şımarık olabilir (gülüyor). Çünkü ben küçükken şımarıkmışım. Ama ne yapalım yapacak bir şey yok. Kendi çocuğun olduğu için görmemezlikten geleceksin artık (kahkahalarla gülüyor)?
Çağla Hanım ve siz objektiflerin yoğun ilgisini üzerinde bulunduran isimlersiniz. Peki bu durum ilerde çocuğunuzu nasıl etkiler?
İnsan hassas olmak istiyor. Çocuğunun psikolojisini kötü etkileyecek şeyler yaşamak istemiyor.
Hülya Avşar'da aynı durumdan yıllarca çok yıpranmıştı. Zaman zaman basın mensuplarıyla tartıştığı anlar da oldu. Böyle bir tedirginlik sizde de var mı?
İnşallah olmaz. Elimizden geleni yapacağız. Ama Hülya Hanım'ın da çok haklı olduğu bazı konular vardı. Bu bazen sinir bozukluğundan da olabilir. Ama Hülya Avşar, gazetecilerle küs olan bir insan değil; aksine diyalogları çok iyi olan bir insan? Hayatını bu iş için organize etmiş biri. Arada sırada tatsız olaylar olmuş olabilir. Ama eminim ki yaşananlar, çocuğunu korumak isteyen bir annenin yaşamış olduğu olaylardır. Bence bu anlamda her anneden korkmak gerekir! İster hayvan olsun ister insan. Çocuğunu korumak isteyen anneden korkarım. Hayvanda olsa, insanda olsa çocuğu olan anneye saygı göstermek lazım? Saygı duyacaksın ve onun alanına girmeyeceksin. Bizde çocuğumuzu korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Eminim bunun için bize saygı gösterecek bir sürü de gazeteci arkadaş olacaktır.