FATİH KISAPARMAK: POP MÜZİK YOK ?POP BESK? VAR
19 Eylül 2010 Pazar | 17:43
Türkiye gazetesinden Betül Altınbaşak?a konuşan Fatih Kısaparmak, son günlerde sıkça tartışılan arabesk müzik tartışmalarına katıldı. Müzik sektörünün analizini de yapan Kısaparmak, ?Türkiye?de pop müzik yok, ?pop besk? var. Yani, pop bedeninde ?reankarne? olmuş arabeskin yeni versiyonu? dedi. İşte o röportaj...
Benim Babam
Bu adam benim babam, sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sakosuyla hey
...........................
Benim babam mert adamdı, mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı, hayatım boyunca ona özendim
Fedakârdı! Bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi, onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümdeki kol kanat, sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum, tepeden tırnağa Anadoluyum
Aşkı dokuduysanız kilime, cemre düşünce titrediyseniz, mor salkımlı sokaktan geçtiyseniz bir gece vakti, siz de sevdiğinize "karadutum, çatalkaram, çingenem, karam" dediyseniz ya da "Bu Adam Benim Babam" dediğinde sizin de gözleriniz dolduysa ve o adam sizin de babanızsa bu sohbette kendinizden çok şey bulacaksınız. 25 Yıllık sanat hayatı, 17 albüm, sayısız şiir, konser ve ödül... Ve bunca şeye rağmen tevazusundan, zarafetinden, hoşgörüsünden, sevgi dolu yüreğinden hiçbir şey kaybetmemiş adam gibi bir adam. Babasının oğlu, oğullarının babası... Çok lafa gerek yok, bilen zaten bilir .... İşte efendim 25. sanat yılında Fatih Kısaparmak ve içten, samimi sohbetimiz...
Dile kolay koskoca bir yirmi beş yıl... Yolun başındayken bugünler hayaliniz miydi?
İtiraf ediyorum çocukluğumdan beri hayatımda farklı ve güzel şeyler olacağını hep seziyordum; fakat bunun müzik alanında gerçekleşeceğine dair ne bir arzum ne de hayalim vardı. Ama şunu söylemek isterim, neredeyse elli yaşımdayım ve hayatım boyunca kendimi hiç yalnız hissetmedim. Arkamda hep beni koruyan, kollayan, himaye eden büyük bir güç olduğunu hissederek büyüdüm. İşte bu duygularla hayatımda hep güzel şeylerin olacağını düşündüm ve öyle de oldu.
> Bu sizin yapınızın pozitif olmasıyla da alakalı sanırım.
Evet, ben bardağın hep dolu tarafına bakarım. Hepimizin dünyaya gelişinin bir nedeni, bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Sadece bazen farkında olamayabiliyoruz. Nasıl bizlerin bir programı varsa Yaradan'ın da büyük bir programı var. Benim geniş kitlelere seslenmem de Allah'ın güzel bir lütfu. Şuna inanıyorum ki insanlar beni dinliyorsa, bana bunu veren kudret, karşılığını iyi bir şekilde sunamadığım an elimden bu gücü bir şekilde alacaktır. Nasıl kendi çocuklarıma karşı sorumluluğum varsa yaptığım işle bu ülkenin beni dinleyen insanlarına karşı da sorumluluğum var.
ANNE BABA ÖĞRETMEN
> Yetiştiğiniz ailenin kişiliğiniz ve müziğiniz üzerinde büyük etkileri var sanırım.
Allah'a hep şükrettiğim bir şey var; ailem. Mutlu bir çocukluğum oldu. Annem, babam öğretmendi. Babam il milli eğitim müdürüydü. Hayatımın ilk yirmi yılı Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde geçti. Elazığ, Tunceli, Edirne, Amasya, Ankara, Bursa derken İstanbul'a geldik. Daha sonraki yıllarda da sanatçı kimliğimle ülkemizi doğudan batıya, kuzeyden güneye adım adım dolaştım. Böylece ülkemi, insanlarını çok iyi tanıdım ve toplumun her köşesine ulaşan müzik eserlerini seslendirebildim.
> O yıllarda sanatçı olmayı düşünmeseniz de aileden gelen bir müzik kabiliyeti vardı sanırım?
Sanatçı olmayı gerçekten de düşünmedim. O yüzden de hukuk fakültesine gittim. Sonradan konservatuvar eğitimi aldım. Ama sanata meraklı bir ailem vardı. Babam çok güzel keman çalardı. Aynı zamanda da şairdi. Annemin de sesi güzeldir. Anneannem ozandır. Türk halk müziği repertuvarında derlenmiş eserleri, şiirleri, besteleri vardır. Diğer yandan babaannemin sesi de gerçekten çok güzeldi. Bas bariton bir sesi vardı. Baskın, erkeksi bir ses... Benim sesim ona benzer. Şiire, müziğe, edebiyata ilgisi olan bir aileye doğdum.
BABAM ÇOK HASSASTI
> Peki hiç akılda yokken müzik nasıl başladı o halde?
Hukuk fakültesi 4. sınıftayken babam ağır hastalandı. Hayatında içki, sigara içmiş adam değildir. Bir kedinin yaralanması, bir yaprağın düşüşü onu ağlatırdı. Çok kırılgan, hassas bir adamdı ve akciğer kanserine yakalandı. Ben ailemin tek çocuğuyum, babamın vefatı beni çok üzdü. O, benim ustamdı; öğretmenim, arkadaşım, sırdaşımdı. Ben onun öldüğü gün, bir çok insanımı kaybetmiş oldum. Aradan 27 yıl geçti, bu gün hâlâ dün ölmüş gibi acısını hissederim. Yıkılmıştım. O dönemler tıp fakültesinde öğrenci olan bir arkadaşımın tavsiyesi ile evde duran bağlamamı elime aldım. Müzik iyi gelir düşüncesiyle... Sıkıldığım anlarda kendime müzikle terapi uyguladım. Sazımla ağladım, güldüm, kavgalar ettim. Derken müziğe ilgim arttı. Yani babacığım, ölümünden sonra bile beni derinden etkiledi. Sanırım 1985'li yıllardı. Türk halk müziğinin otoritelerinden Zafer Dalgıç çalışmalarımı dinledi ve bestelerimi beğendi. "Bunları okutalım" dedi. Bestelerimi ilk okuyan kişi de Necla Akben'dir. Derken müzik yolculuğum 17 albüm, şiirler, klipler, dünya çapında konserler ve ödüllerle bugünlere geldi.
YÜREĞİNİZDEN GELİYOR
> Bestelerinizin ilham kaynağı nedir?
İnanın bunun tam cevabını ben de bilmiyorum. Zannediyorum ki o bestenin nüvesini oluşturan duygular, sesler, sizin yüreğinizde ve beyninizde bir yerde her zaman varlar. Yeraltı suları nasıl ki zamanı gelince yukarı çıkıyorsa besteler de bir ses, koku, gördüğüm herhangi bir şeyin yaptığı çağrışımla ortaya dökülüyorlar ve sesler notalara dönüşüyor. Ama inanın onların bana ait olduklarını düşünmüyorum. Ben bu ülkenin gönül ve kültür topraklarından besleniyorum ve dönüp dolaşıp gene bu ülkeye sesleniyorum. Yani beslendiğim yer de seslendiğim yer de aynı.
> Ne şanslısınız ki babasına bu kadar bağlı bir evlada, Allah iki tane oğul vermiş. Babanızı sizde bu kadar özel yapan neydi?
Kişiliğimin mimarı annem ve babamdır. Babam, pozitif, insanı, vatanını seven, içi de dışı da temiz bir insandı. Hem evrensel hem de milli değerleri önemseyerek yetiştirdiler beni. Vererek mutlu olmayı öğrettiler. Kaan henüz çok küçük; ama büyük oğlum Ozan benim sırdaşım, dostumdur. Onlara babamın onda biri kadar baba olabiliyorsam ne mutlu bana.
> Biraz da müzik sektörünü değerlendirirsek.. Özellikle pop müzikte takip edemeyeceğimiz kadar sanatçı, hızına yetişemediğimiz bir tüketim var sanki?
Bana göre, Türkiye'de pop müzik yok, "pop besk" var. Nedir o derseniz pop bedeninde reankarne olmuş arabeskin yeni versiyonu derim. Yani 70'li yıllardan başlayarak süregelen arabeskin günümüz teknolojisi ile yeniden yorumlanmış haline bugün pop müzik deniyor. Makamlar, usuller, beste kurguları, sözel yapıları hatta ve hatta arajman yöntemleri modern teknolojinin getirdiği nimetlerle örülmüş bir arabeski yaşıyor bugün Türkiye. 90'ların başında şöyle bir iddiam vardı; yakında Türkiye'de çok büyük bir pop müzik patlaması yaşanacak, fakat bir yere gelip tıkanacaklar. Bittikleri noktada bize gelip bizden kemençeyi, kabak kemaniyi, tamburu, udu, kanunu keşfedecekler diye. Nitekim de öyle oldu. Diğer yandan maalesef ülkemizde popüler kültüre teslim fast food, prefabrik bir hayat, aşklar, müzikler var. Medya da zaman zaman bu durumu körüklüyor. Paraşütle birilerini pompalıyor, sonra da hızla tüketiyor. Ama tırnaklarıyla kazıyarak gelenler kalıyor. "Sel gider kumu kalır" deriz ya bu da geçecek, elemeler olacak ve iyiler kalacak. İnsan emeğinin olduğu her şeye gerçekten saygı duyuyorum.
> Türkülerimize gelince...
Türküleri iki kategoride değerlendirebiliriz. Birincisi pamuklar içinde korunması geren klasik eserlerimiz; ikincisi de hızla değişen, gelişen ülkemizde yeni kuşaklara söyleyecek sözü olan, yeni kuşakları ifade eden türkülerimiz. Kabul edelim ki bizim binlerce yıllık özgün bir müzik kültürümüz var. Kültürel ve jeostratejik olarak çok geniş bir coğrafyadan geliyoruz. Kültürümüzde Balkanlar'ın, Kırım'ın, Kafkaslar'ın, Asya'nın, Orta Doğu'nun renkleri var. Dolayısıyla müzikal manada da çok ilginç bir noktadayız. Dünyayı ayağa kaldırabilecek bir müzikal varlığımız olduğunu düşünüyorum. Dünya Latin Amerika müziğini çok dinledi. Afrika'dan, Uzak Doğu'dan esintiler dünyayı etkiledi. Orta doğu, özellikle Mısır ritim anlayışı, keman yazım teknikleri bakımından kısmen dünyalılaşmaya başladı. Dünyaya yeni bir soluk getirebilecek müzikal kültür sadece bizde kaldı. İyi bir tanıtımla dünyanın ilgisini çekebileceğimizi düşünüyorum.
> Gençlerin türkülerimize ilgisi nasıl?
Bence oldukça iyi. Zannedilenin tersine artık eğitim düzeyi arttıkça türkülerimize olan ilgi de artıyor. Türküler artık kırsalın ürünü ya da tercihi değil. Türkülerimiz kentleşti. Dün flörtüyle el ele gelenlerin, bugün çocukları geliyor konserlerimize. Barış Abi, (Barış Manço) beni artık ikinci kuşak dinliyor dediğinde çok imrenmiştik. Bugün bunu yaşıyorum ve çok mutluyum.
SANATTA TORPİL OLMAZ
> Büyük oğlunuz Ozan sizin izinizde...
Evet, güzel sanatlar lisesine gidiyor. Son iki albümüme bas gitar çaldı. Profesyonel düzeyde çalıyor. Sanatta torpil olmaz. Başarılı bir öğrenci. Enstürmanist ve kompozör olarak çalışmak istiyor. Ses ve müzik teknolojilerine çok meraklı. Dünyada da yeni bir alan ses ve müzik teknolojileri. Yüksek eğitimini bu alanda yapmak istiyor.
> 25 yılın üstüne bize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu 25 yıl boyunca ailem hep yanımdaydı, onlara çok şey borçluyum. Birlikte çalıştığım yapımcılar, aranjörler, tonmaysterler... Çok kişiye teşekkür borçluyum. Özellikle de dinleyicilerime. Bir ekibin önündeki kişi olabilirim ama ekip benden ibaret değil.
> 25 yıl için özel bir kutlama var mı?
Hayır, özel bir çabam yok. Hayatımda tantanayı, şamatayı sevmiyorum. Utanırım böyle şeylerden. Sanatımızla kutlarız inşallah. Ne diyeyim, mutluyum şükrediyorum 25 yıla kavuştuğum için. 60 yeni bestem var ve yeni bir albüm yapmak istiyorum. Ülkemin neredeyse her köşesinde, dünyanın bir çok ülkesinde konserler verdim. Devam edecek.
ANADOLU'YU GEZDİ
Kısaparmak "Annem, babam öğretmendi. Babam il milli eğitim müdürüydü. Hayatımın ilk yirmi yılı Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde geçti" diyor.
Diğer röportaj Haberleri
TümüYukarı