?GİŞE KAYGIM YOK?
Genç oyuncu Saadet Işıl Aksoy, şu sıralar yeni filmi Şark Oyunları?nın 9 Nisan?da gösterime girecek olmasının heyecanını yaşıyor. Sinemanın kendisi için en uygun mecra olduğunu söyleyen Aksoy, yakında iki projeyle daha seyirci karşısına çıkacak. Beş yıldır bu işi yapmasına rağmen, hakkında
hiçbir kötü haber çıkmadığı ve kendini doğru anlatabildiği için şanslı olduğunu düşünüyor. 2007 yılında Altın Portakal?da En İyi Genç Yetenek ödülü alan Aksoy?la hayatı ve yeni filmi hakkında konuştuk.
- Bulgar yönetmen Kamen Kalev'le tanışmanız ve bu filmin size teklif edilmesi nasıl oldu biraz anlatır mısınız?
Üç yıl önce Yumurta ile Cannes'a gittiğimizde tanıştık. Saraybosna'da yeniden
karşılaştık. Önce başka bir film için konuşmuştuk fakat sonra Şark Oyunları'nın senaryosunu gönderdi, ben de kabul ettim.
- Filmin hikâyesinde ilginizi çeken ne oldu?
Sofya'da farklı kutuplardan düşüncelere sahip, iki kardeşin hikâyesini anlatıyor film. Biri Neo-Nazilerin tarafında, diğeri heykeltıraş olansa Neo-Nazilerin saldırısından bir Türk aileyi kurtarıyor ve benim canlandırdığım Işıl karakteri
ile tanışıyor. Işıl da Sofya'da çok mutsuz bir Türk kızı. Film kişisel bir hikâye anlatsa da bir yanıyla politik aslında. Avrupa Birliği'ne adaptasyon
sürecinde, daha önce Doğu Bloku'nun parçası olmuş ülkelerin gençlerinin ne tür sıkıntılar çektiğine değiniyor. Bu da bence önemli bir konu.
- Balkanlar'ı çok sevdiğinizi söylemiştiniz. Orada neler gördünüz?
Bir zamanlar bizim daha sıkı sıkıya bağlı olduğumuz bazı değerlere tutunmuş
durumdalar. Sanırım beni en çok etkileyen bu oldu. Bir de arada kalmışlık hissi... Sovyet ekolünden binaların arasından birden çok lüks bir otomobil
geçiyor, o zaman bir afallıyor ve dünyanın gerçeğine uyanıyorsunuz. Bir de
yaşadıkları bütün çalkantılara rağmen hayata tutunma arzuları bence çok etkileyici.
- Çok fazla sinema filminde oynuyorsunuz. Bu filmlerin gişe yapmaması sizi hayalkırıklığına uğratıyor mu?
Gişe kaygısının ya da rakamlarının, sinemada başarının ölçüsü olduğunu düşünmüyorum. Filminizi yaparsınız, belki sadece birkaç bin kişi izler ama yine de artık ölümsüzsünüzdür. Bu nedenle de filmlerimin gişe yapmaması beni üzmüyor. Ama televizyona yaptığım işlerin tutmaması beni hayal kırıklığına
uğratıyor. Başından beri televizyon konusunda bir talihsizlik var bende.
- Televizyona devam edecek misiniz?
İlle dizi yapmak ya da televizyona bir iş yapmak zorunda hissetmiyorum
kendimi. Ama beğenebileceğim, beni zorlayacak bir iş olursa elbette
içinde olmak isterim. Bana yeni ufuklar açabilecek her işe açığım.
- Hayat hikâyesinden etkilendiğiniz kişiler var mı?
Anthony Hopkins'in İngiltere'de dibe vurup, Amerika'da Anthony Hopkins
olması, Penelope Cruz'un İspanya'dan Hollywood'a geldiğinde, aynı anda üç büyük şirkete randevu vererek daha ilk adımda kendi değerini piyasaya hissettirmesi etkileyici hikâyelerdir. Ama bütün hayatı beni çok
etkileyen insan anneannemdir. Siirt'te başlayıp İstanbul'da sona eren bir başarı hikâyesidir onunki.
- Sizin mutluluk ve mutsuzluk tanımınız nasıldır?
Son zamanlarda, kulaklıklarımı takıp bisiklete binmek bana çok iyi geliyor. Kendimce hem spor yaptığımı düşünüyorum hem de hareket etmiş oluyorum. Ama bu devirde çok mutluyum ya da çok mutsuzum demek ayıp bence.
- Kendinize nasıl bakım yapıyorsunuz?
Annemin küçüklüğümden beri bana söylediği bir şey vardı, önceleri pek ciddiye almıyordum ama şimdi işe yaradığını düşünüyorum. O da gülsuyu. Spor yapmıyorum ama bol bol hareket ediyorum.