HIZLIYIM, BİR SÜRÜ TRAFİK CEZASI ÖDÜYORUM!
Ünlü oyuncu Burcu Kara, Gazeteci Bilal Özcan?ın Kanaltürk?te yayınlanan Laf Aramızda programında çok hızlı araba kullandığını ve anne babasının bu durumdan çok tedirgin olduklarını söyledi.
Şimdiye kadar çok trafik cezası ödediğini ve hatta programa gelirken, eve bir ceza makbuzunun daha geldiğini belirten güzel oyuncu şöyle konuştu:
"Hızlı kullanıyorum ama kontrolsüz olarak değil, güvenlik ön planda bir şekilde. Ailem çok tedirgin oluyor, Annem, babam, "Ne olur yalvarıyoruz, yapma" diyorlar. Ama İstanbul'da hızlı yaşamak zorundasın. O kadar trafik var ki ve günde 3-4 yere gitmeniz gerekebiliyor. Tam tersi yavaşladığın zaman başına bir şey gelebiliyor. O yüzden hızlı olmak zorundasın. Çünkü hayat burada bu süratle akıyor. İnsanların hayatını tehlikeye atmadığın sürece hızlı olmak zorundasın. Mesela Bursa'ya ailemin yanına gidiyorum ama ikinci gün başlıyor bende dönüş isteği. Çünkü bir şeyleri kaçırdığım hissine kapılıyorum. İstanbul çok hızlı bir şehir."
Burcu Kara'nın bu Pazar saat 15.20'de Kanaltürk'te Laf Aramızda programında yayınlanacak söyleşisinden bir bölüm şöyle?
Bilal Özcan: Burcu Hanım siz, öğretmen bir ailenin kızı olarak Bursa'da doğup büyüdünüz. Çocukluğunuzun en eski anısı nedir?
Burcu Kara: En çok 3-4 yaşlarımı hatırlıyorum.
BÖ: Baba tarafınız Gemlik, anne tarafınız da İznikli. Siz Bursa da doğdunuz ama Armutlu da büyüdünüz o zamanlar Armutlu köydü değil mi? Köylü bir kız çocuğu olarak civcivleriniz var mıydı? Ya da eşeğe biner miydiniz?
BK: Ben çok şanslı bir çocukluk yaşadım. Armutlu, Gemlik köydü o zamanlar. Ben her türlü hayvan ve bitki türünü bilirim. Rahmetli dedemin atı vardı. Ben onun üstünde büyüdüm. Dedem binerdi biz zeytincilik yapardık. Zeytin küfelerinin içine bindirirdi bizi onunla giderdik. Koyunlar inekler tavuklar her çeşit hayvanın içinde büyüdüm ben.
ÇOCUKKEN KUŞ AVLAYIP CANİ GİBİ YİYORDUM
BÖ: Küçükken kuzunuz var mıydı mesela? Sahiplendiğiniz bir hayvan var mıydı?
BK: O kadar çeşitli ki benim anılarım. İşte o civcivler doğar biz büyütürüz onları kediler köpekler? Bulduğumuz her hayvanı eve getirirdik. Kuzenlerimle birlikte her hayvan bizimdi. Hepsine bir isim takardık. Kar yağınca leğenlerle kuşlara tuzak kurardık evin arkasına saklanır o ipi çekip içine hapsederdik. Dere kenarında kurbağa avlardık. Hayvanlarla sürekli iç içeydik yani. Yakaladığımız kuşları da yiyorduk, cani gibi?
BÖ: Bıldırcın eti güzel olur derler, sizin kuşlar da lezzetli miydi?
BK: Çok lezzetliydi gerçekten, kuş eti çok güzel oluyor. Hem o kadar sevip hem de yiyorsun şimdi yapabilir miyim bilmiyorum mesela. Çocukken böyle düşünülemiyor tabi.
BÖ: Peki o kurbağa yavrularını da mı yiyordunuz?
BK: Hayır, kurbağaları suyun içinde birkaç gün büyütüp sonra dereye geri salıyorduk.
4,5 YAŞINDA OKULA BAŞLADIM
BÖ: Anne babanız size bakıcı bulamadığı için erkenden okula götürmüş ve sizin oradaki çocuklarla eşit seviyede olduğunuzu görmüş. 4.5 yaşında okula başlamışsınız. Peki nasıl anlamışlar öyle olduğunuzu hatırlıyor musunuz?
BK: Aslında annemin onu fark etmesi çok geç olmuş belki 3.5'ken olacaktı. Annem artık bu seviyeye geldiğime kanaat getirdiği zaman kayıt yapmışlar, demek ki ben daha önceden katılmaya başlamışım. Kendi kendime tekrar ediyordum. Bunu anlayınca da kayıt yapıp bana 1'i tekrar okutmuşlar. Sene kaybım var benim bir de yani.16 yaşında üniversiteye başlayıp 20 yaşımda mezun oldum. Benimki çok erken tabii ama hem zaruri bir durum olmuş hem de o seviyedeyken 2-3 yıl beklemek doğru olmazdı. Ama bende bu ters tepti 20 yaşıma gelmişim 16 yıldır okuyorum. Master yapmayı reddettim. Şimdi kendi zevkimce fotoğraf üzerine yüksek lisans yapmak istiyorum. Hobi olan benim için ya da merak duyduğum konularda ama okul kavramı benim için çok sıkıcı olmuştu.
BÖ: Okul döneminde hep örnek öğrenciymişsiniz. Hiç yaramazlık yapmaz mıydınız?
BK: Sürekli örnek çocuk olmak çok sıkıcı bir durum. Arkadaşlarım "Onu yaptık, bunu içtik" diye anlatırlardı. Benim hiç öyle anılarım olmadı, bu benim için ciddi bir eksiklik aslında. Benim de her çocuk gibi içimde vardı ama babam hep başımdaydı. Lise döneminde de öğretmenler ailemin arkadaşları olduğu için, ben hep saçı başı dersleri iyi olan bir öğrenci olmak zorundaydım. Çok sıkıcı yani, öyle olmak istemezdim biraz haşarılık yapmak isterdim ama olmadı. Okul anlamında çok örnek biriydim ama günlük hayatta Armutlu'da hiç eve girmeyen biriydim mesela. Ağaçlara tırmanırdım. Şimdide aynı şekildeyim hiç korkaklığım yoktur dağ taş bayır gidebilirim. Hatta annem bana hep kızar kızım biraz dikkat et çantamın ağzı hep açıktır hiç yanımda biri olsun diye düşünmem arkadaşlarımı hep görüyorum, ay oradan gitmeyeyim, oradan geçmeyeyim diye sakınırlar. Hiç o şekilde sosyal korkularım olmadı. 5 yaşımdayken de bir kardeşim oldu. İyice yalnızdım yani hep kafasına göre takılan bir çocuktum. Öyle büyüdüğümden İstanbul'da bile iç huzuru olan biriyim. Başıma bir şey gelse bir sebebi olduğunu düşünürüm çok barışık biriyim yani.
BÖ: Allah korusun biri size saldırsa çantanızı çekmeye çalışsa filan kendinizi korur musunuz?
BK: Herhalde savunmam çünkü onu göze almamak lazım artık gitsin başıma bir şey gelmesin şeklinde düşünürüm. Çok tehlikeli bir durum çünkü. Hiç kavgacı değilimdir. Çoğu kez hakkımı bile savunamam.
ESKİŞEHİR'DE YEREL KANALDA TELEKUTU SUNDUM
BÖ: Küçükken ağaçlara çıkıp ne yapardınız? Meyve filan mı alırdınız? Eve gelenden daha mı farklı onu yemek?
BK: E tabi o macera o tırmanmak ağacın üstünde olmak doğayla çok iç içe büyümek kedi köpek peşinden koşardık. Hala da öyleyim en küçük fırsatta köye gitmek beni çok mutlu ediyor. Karşı tarafta Suadiye tarafında yaşamayı çok istiyorum biraz spor, yelken yapmak istiyorum tam bir deniz tutkunuyum ama köprü trafiği beni korkutuyor. Şimdiki evimden de hiç taşınmak istemiyorum ağaçların içinde bir ev ve hep kuş sesleri bir papağan sürüsü var, hep o seslerle uyanıyorum. Arnavutköy tarafında oturuyorum. Evimin çevresi de köyüm gibi o yüzden ayrılamıyorum.
BÖ: Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde okurken çalıştınız mı?
BK: Kanal 26 televizyonuna girdim. Çünkü televizyonculuk isteğim vardı. Dedim ben radyo televizyon da okuyamıyorum şu an. Ama denemek istedim. Orada işte ben sunuculuk yapmak istiyorum bana bir şans verir misin bir deneme çekimi yapalım dediler ve sonrada bir tele kutu tarzı bir program sunmaya başladım. İnsanlar telefonla katılıyordu. Eğlence programı gibi bir şeydi.
FİNANS İŞİNDE ÇALIŞMAKTAN NEFRET ETTİM
BÖ: Üniversiteyi bitirdikten sonra çabuk sıkıldınız eğitimini aldığınız işten. Çok mu sıkıcıydı para, finans işleri?
BK: Benim için öyleydi. Yani istediğim şey hiç o değildi. Başarılıydım iyi de para kazanıyordum. Sonraki mertebelerimde iyiydi. Birkaç sene dişimi sıksam iyi bir yere gelirdim. Ama asla o değildi yapmak istediklerim. Hep onu hatırlarım, küçük bir arabam vardı. Annem söz vermişti aldı bana. Sonra hep en mutlu olduğum dönemler hep araba kullanıp evden işe işten eve geldiğim anlardı. O kadar mutsuzdum ki yani nefret ede ede o işi yapmak azap yani. Yapanlara da Allah yardımcı olsun.
BURSA'DAN İSTANBUL'A 5 HAFTA OTOBÜSLERDE UYUYARAK GİDİP GELDİM
BÖ: Bursalı kızın İstanbul'a gelişi diksiyon dersleri için mi oldu?
BK: Araştırdım, nasıl yapabilirim nereden girebilirim diye. Sonra bir eğitim ve alt yapı ile yapıp, buna devam edebilirim diye düşündüm. Araştırdım herkes birilerini söyledi. Gökhan Telkenar, Yeşim Kopan,Levent Biticik benim TRT kökenli hocalarım hepsinin ellerinden öpüyorum. Onların bende emeği çok büyük ve benim şansım onlarla tanışmak. 5 hafta boyunca Bursa'dan İstanbul'a hep o eğitim için gidip geldim. Otobüslerde uyuyarak gidip geldim. Sonra onlar benim çabalarımı gördüler gerçekten çok asıldım. Ailemde karşı çıktılar. Onlara ilk zamanlar çekinip şirket eğitimi dedim. Onlardan gizlemek istedim sonrasında söyledim tabi.
IRAK SAVAŞINI İLK ANONS EDEN SPİKERDİM
BÖ: Kanal D'de önce muhabir sonra da spiker oldunuz hoca tavsiyeleriyle. Sonra spikerlikte yükselmek istemediniz de mi bıraktınız?
BK: Zaten onda yapacağınız iş belli. Türkiye'de çok fazla kadınlar konumlanmıyor orada. Çok monoton bir iş, benim kendim olabileceğim bir iş değildi. Haberde kendin olmamalısın. Kendi duygunu katmamalısın objektif olmak için. Çok yoğun bir dönemdi Irak savaşı zamanları. Irak savaşını ilk anons eden spikerdim. Sabahlara kadar her gün nöbet tutuyorduk. Bush vuracak Irak 'ı diye. 8 kilo almıştım o ara. Ben radyoda da çalışıyordum. Hem haber editörlüğü yapıyorsun, haber okuyorsun, buraya geliyorsun haber hazırlıyorsun. Perforeleri okuyorsun, haber sunuyorsun flaş haberlere giriyorsun? Rahatsızlandım ülser oldum o dönem. Çok ciddi sıkıntılar çektim. Zaten yeni gelmişim, İstanbul'da yeniyim, kafamı takmışım bazı şeylere çok ciddi sıkıntılar çektim.
OYUNCU OLMAK AKLIMDA YOKTU, OLDUM HAYATIM DEĞİŞTİ
BÖ: Ailenize oyuncu olmak istediğini söylediğin zaman tepkileri ne oldu?
BK: Babam "Tam haber spikerliğine alışmıştık bu nereden çıktı?" demişti. Oyunculuk benim de aklımda olan bir şey değildi aslında. Ayşenur Yazıcı bizim ana haberlerimizi sunuyordu o dönem çok severiz birbirimizi. Bedriye diye bir dizi yazmıştı anneannesini anlatan ve onun dizi olmasını istiyordu. Bende de hep anneannesini görürmüş. Gittiği bütün yapımcılara benden bahsedermiş bizde bir kız var gelin görün o kız orada gerçekten harcanıyor derler ya o tarz cümleler kurmuş. Beni övmüş sonra bana garip bir şekilde yapımcılardan telefonlar gelmeye başladı. Benim hiçbir şeyden haberim yok ne alaka diyorum. Sonra kendisi geldi anlattı ben öyle bir şey düşünmüyorum dedim. Ben sende bunu görüyorum ve bunun sende değerlendirilmesi gerekiyor ve ben bunu senin denemeni istiyorum diye. Rahmetli Osman Yağmurdereli, Abdullah Oğuz filan beni arıyordu. Bende yok canım ne alaka yani diye düşünüyordum. Oyunculuk, sanat kendimi asla buna layık görmedim. Sonra gerçekten ayıp olmasın diye, bir çaylarını içmek için gittik ama sonra benim rotam komple değişmeye başladı. O zamanlar rüya kadroları vardı Asmalı Konak dönemi ortalık yıkılıyor. Türkiye'nin bütün starları ajansta. Abdullah Oğuz bana çok büyük bir şans verdi. Feryal Pere ben hiçbir şeyken o listeye soktu beni ve o şekilde haberi bıraktım. Sonra deneme çekimleri ve sonra birkaç ay sonra kastlar görüşmeler başladı. Haziran Gecesi'nin deneme çekimleri yapıldı ve o oldu sonra hayatım komple değişti.
ÇOK HAKKIM YENDİ, PİYASADAN ALACAĞIM ÇOK PARA VAR. BİR TANESİ ÇOK ACI BENİM İÇİN, ARTIK DAVA AÇACAĞIM
BÖ: Sizin yükselişiniz konuştuğumuz kadar kolay olmadı değil mi? Haksızlıklara uğradınız, güçlüklerle karşılaştınız, hakkınızın yendiği de oldu bildiğim kadarıyla. Paranızı alamadığınız oldu mu mesela?
BK: Çok oldu, hala da çok büyük alacaklarım var bayağı astronomik rakamlar var. Piyasadaki herkes biliyor nerelerden ne olduğunu. Tatsız şeyleri hatırlamak istemiyorum. Maddi manevi çok hakkımı yiyen birçok insanla hala yüz yüze olduğumuz için ve olacağımız için geçmişi geçmişte bırakıp ilahi adaletin her şeyi hallettiğini düşünüyorum.
BÖ: Ne kadar alacağınız var mesela?
BK: Bir daire parası alacağım vardır. Ben hep iyi niyetle hallolacağını düşünmüştüm ama alamazsam dava açmayı düşünüyorum. Birkaç yerde var ama bir tanesi çok acı benim için. Bu herkese borcu olan bir yapım şirketi. Benim genel bir sıkıntım var. Ben hemen evimizin kızı moduna geçiyorum direk. Duygusal olarak çok bağlanıyorum insanlara ve sonrasında çoğu zaman suiistimal ediliyor; konuşamıyorum ya da isteyemiyorum. Bu da böyle kartopu gibi büyüyerek büyük bir sorun haline geliyor insanlarla. İyiyken kötü oluyorum. Hayır diyemediğim için birçok şeyi halledemediğimden haklıyken haksız oluyorum gereksiz yere ilişkiler kopabiliyor tabi çok üzülüyorum.
ALLAH'IN GERÇEKTEN BİR DÜZENİ OLDUĞUNA İNANIYORUM VE BİR YERDEN ALIP DİĞERİNDEN VERDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.
BÖ: 4 dizide oynadınız. Hangi diziydi o alacağınız kalan?
BK: Bir tek dizi değil aslında. Her yıl program da yapıyorum mutlaka. Birçok insanla yaşadım bunu, habercilik dönemimden de var; haksızlıklar hayatımın her döneminde var. Ama Allah'ın gerçekten bir düzeni olduğuna inanıyorum ben bir yerden alıp diğerinden verdiğini düşünüyorum. Yoksa hayat gerçekten çekilmiyor diğer şekilde.
BÖ: Oyuncuların iyi birer avukatı da olması gerekiyor yani bu dönemde. Sadece sözleşmeye güvenmek olmuyor.
BK: Sözleşmeler zaten tek taraflı oluyor. Oyuncuyu koruyan bir sözleşme yok ya da menajerlik anlaşmaları da tek taraflı oluyor. Ama şimdi bir sendikalaşma durumu var. Sektörün ileri gelenleri toplandılar. Artık her çeşit koşulda telif haklarının da hallolması gerekiyor.
BÖ: Baharı yaşayabiliyor musunuz? İlkbahar sizde nasıl duygular uyandırıyor?
BK: Çok güzel.Güneş varsa iyi yoksa kötüyüm. Hep depresifim, mutsuzum karamsarım ama güneş olduğu anda ben bambaşka bir insan oluyorum. Yağmuru kapalı havayı hiç sevmiyorum.
BÖ: Hangi burçsunuz? Onun özelliği midir?
BK: Balık burcuyum. Bilmem zaten balık burcunun özelliği her şeyden etkileniyor olması. Herhalde buda onlardan birisi.
BÖ: Yaz tatili için şimdiden program yapabiliyor musunuz?
BK: Yapamıyoruz çünkü yazın görüşmelerimiz oluyor. Sinema filmi olabiliyor. Yaptığım program devam edebiliyor. Hiç bilemiyorum yani. geçen yaz Romantik Komedi'yi çektik, kardeşim evlendi. O yüzden geçen yaz benim için çok yoğundu. Bakalım bu sene neler olacak?
AMBALAJ HASTALIĞIM VAR, BİR ŞEYİN AMBALAJINI ÇOK BEĞENİP ALIYORUM, SONRA O ÖYLE HİÇ AÇMADAN DURUYOR EVDE
BÖ: Alışverişte çok para harcar mısınız?
BK: Çok para harcamamaya gayret ediyorum. Çünkü bizim için kıyafet kostüm gibi olduğundan 1 ya da 2 kere giyebiliyorsun. Özel gecelerde modacı arkadaşlarla çalışmaya özen gösteriyoruz. Çul çaput olarak görüp, çok para harcamamaya çalışıyorum. Bir şeyin ambalajını beğendiğim zaman mutlaka alıyorum, açmayıp sadece bakıyorum ona. Öyle duruyor evde, bu bir hastalık gibi bende. Albenili cicili bicili şeyleri çok seviyorum.
ASLINDA ÇOK UTANGAÇ BİR İNSANIM
BÖ: 6 yıldır profesyonel oyuncusunuz ve 6 yıla 4 dizi, 3 sinema filmi, çok başarılı bir tiyatro ve sunduğunuz programlar sığdırdınız. Normalde utangaç bir insansınız. Bu işleri yaparken utangaçlığınızı nasıl yeniyorsunuz?
BK: Evet öyle bir garipliğim var benim ama o utangaçlık Burcu'ya ait. Sahneye çıktığım an o karakterin içine girdiğimde gerçekten boyut değiştiriyorum. Bunu yorumlayamıyorum ve bana böyle bir güç verdiği için Allah'a çok dua ediyorum. Ama günlük hayatta Burcu olarak aşırı utangacım. Belki de günlük hayatta yapamadığım şeyleri sahnede yapıyorum. O yüzden bu iş bana çok iyi geliyor.
BÖ: Sizin planlı, düzenli, titiz bir insan olduğunuzu biliyorum. Aynı zamanda evcimensiniz de. İstanbul'da dejenerasyona uğramamak için kendinizi nasıl koruyorsunuz?
BK: Aslında çok büyük bir çaba sarf ettiğimi söyleyemem yani benim yapım bu zaten. Ben evde olmayı ya da arkadaşlarımla olmayı seviyorum. Tabiî ki bizde dışarı çıkıyoruz. Dışarı çıkmadığım bir gün yok aslında ama mekânlarla ya da görüştüğüm kişilerle çok alakalı diye düşünüyorum. Yoksa benim de çok güzel sosyal hayatım var. Çok güzel dostluklarım, arkadaşlıklarım var. Hislerim kuvvetli; herhalde ayarlıyorum nerede nasıl olmam gerektiğini. Asla yapmayacağım şeyleri zaten yapmıyorum ama hayatımın o huzurunu o dinginliğini bozmak istemiyorum. Akşam yattığımda gülümseyerek uyumak en güzel şeydir diye düşünüyorum.
BU PİYASADA ÇALIŞMAYA BAŞLADIKTAN SONRA AİLEMİN NE KADAR ÖNEMLİ VE DEĞERLİ OLDUĞUNU ANLADIM
BÖ: Anne babanıza çok bağlı olduğunuzu duydum?
BK: Kesinlikle hep onu söylerim aile insanın ya şansı ya da şanssızlığıdır. Özellikle İstanbul'a geldikten ve bu piyasada çalışmaya başladıktan sonra ailemin ne kadar önemli, değerli ve benim ne kadar şanslı olduğumu defalarca kez anladım. Onları üzmek benim en son isteyeceğim şey. O yüzden onları üzmemeye dikkat ediyorum. Mesela bana gelen projelerde yapmak istediğim ya da istemediğim her şeyi onlara danışıp ona göre kararlar alıyorum. Bu çok önemli bir şey çünkü onlarla bu iş süresince 1-2 kere kırgınlıklarımız oldu. O zaman yaptığım işten de zevk alamaz oldum. O yüzden onların rızası olmadan bir şey yapmak istemem hiçbir zaman.
DEKOLTE KIYAFET GİYMEM, GİZLİ OLANIN DAHA DEĞERLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
BÖ: Neye tepki gösterdiler?
BK: İşte onu yapmasan olmaz mı? Onu giymesen olmaz mıydı? Şeklinde. Tabi zamanla alıştık bu işe ve ne yapıp yapmama gerektiğine. Konuşur olduk en azından ama ilk başlarda sorunlarımız oldu tabi.
BÖ: Ben sizi hiç, açık, sırt dekolteli ya da yırtmaçlı bir elbiseyle görmedim, özellikle mi giymiyorsunuz?
Hiç yırtmaçlı dekolteli bir kıyafet giymedim. Gizli olanın daha çekici olduğuna inanıyorum aslında. İlişkilerde de böyle? Çok her şeyini bildiğin, gördüğün, yaşadığın şeyin bir anlamı kalmaz diye düşünüyorum. İnsanın kendine kalan bir tarafı olmalı. Öyle heveslerim hiç yok. Gerek de olmadığını düşünüyorum. Ben aşırı dekolteyi kimseye yakıştırmıyorum. Hiç gerek yok diye düşünüyorum.
HER ŞEYİ YERİM, KİLO ALMAM
BÖ: Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
BK: Çok sıkı yememe bağlıyorum bunu çünkü hiçbir şeyden kısan biri değilim. Her şeyi yerim. Kalori hesaplarıyla yaşayan biri de değilim ama çantamda her zaman meyve, bisküvi vardır. Midemi asla boş tutmuyorum en küçük acıkmamda mutlaka ağzıma bir şey atarım. Ama oturup 3-4 tabak yemem, hiç öyle bir alışkanlığım yok. Arkadaşlarım hep sinirlenirler hep yiyorsun kilo almıyorsun biz alıyoruz filan diye sürekli azarlarlar beni ama bende onlara sürekli bunu söylüyorum. Sürekli yiyorum oturup günde 3 öğün yemenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Zaten uzmanlar da öyle söylüyor doğru yoldaymışım demek ki. Akşam yemeklerini ağır yememeye gayret ediyorum. Makarna ya da pilav varsa ekmek yememeye çalışıyorum. Gece 10-11 gibi yemek yememeye dikkat ediyorum. Bu tip şeyler.
BÖ: Spor yapıyor musunuz?
BK: Yıllardır o kadar çok salona yazıldım ve o kadar o paralar heba oldu ki? Hiç sevmiyorum spor yapmayı o kadar tembelim ki? Artık spor yapmalıyım diye kendimi telkin ediyorum ve oyuna dönüştürüp yapmaya karar verdim. Tenisi çok seviyorum. 1 aydır tenis dersleri almaya başladım. Dedim bari bunu oyun olarak düşün oynarken hareket etmiş olursun spor yapmış olursun şeklinde. Bir de Latin dansı dersi almaya başladım. Onda da aynı mantığı yürütüyorum. Hem eğleneyim hem de hareket edeyim çünkü ben haftalık düzenli cardio çalışacak bir tip değilim. En sempati duyduğum şey Latin dansı ve tenisti. Bunları hep erteliyordum ama bu aydan itibaren tamamen hayatıma soktum yani.
YÜKLÜ BİR ÇEYİZİM VAR
BÖ: Ev işleriyle aranız nasıldır? Ütü yapar mısınız? Toz alır mısınız?
BK: Neden bilmiyorum ama ütü yapmaktan nefret ediyorum. Yardımcım yapıyor ütü işlerini. Çok uzun zamandır yalnız yaşadığım için her ev işini yaparım. Öğrencilik yıllarımda ev arkadaşlarımla paylaşımlı şekilde bunları yaptığımızdan dolayı her işi biliyorum. Her çeşit yemek yapmayı bilirim. Dikişte dikerim. Bursa'da çeyiz kültürü çok gelişmiş olduğundan dolayı her türlü elişini de yapmayı bilirim. Ufaktan nakış dantel de bilirim yani. Köy kültürüyle büyüdüğümden o kadar şey gözlemleme fırsatım oldu ki bunların hepsini öğrenme olanağım oldu. Bizimkiler çok meraklı olduğundan yüklüde bir çeyizim var. İznik tarafında iğne oyası yapılır. Çok değerlidir onlar. Ama artık eskisi kadar yapılmıyor. Artık çocuklar okulda olduğundan büyükler yapıyor artık bu işleri. Açıp kullanıyorum sürekli.
BÖ: Anneniz yaptığınız yemekleri beğenmiyormuş.
BK: Çok kızıyor yemek yapmıyorum diye. Birde hafife alıyor hadi canım diye. Herhalde onlara yemek yapmadığım için çok haklı o konuda. Naz yapıyorum onlar yapıyorlar yemekleri aman burcu biraz yemek yesin diye. Onlara kalsa ben hiç yemek yemiyorum çünkü. Her konuşmamda yemek yedin mi diyor hala bana. O yüzden benim yemek yaptığıma inanmıyor. Pek ciddiye almıyor bu durumu. Ama yapıyorum tabiî ki. Bizde yemeklerin çoğu zeytinyağlı olduğu için en güzel zeytinyağlıları yapıyorum. Çok severim zeytinyağlı yemekleri.
BURCU KARA'DAN TÜRK SANAT MÜZİĞİ YORUMU:
'SENİ BEN ELLERİN OLSUN DİYE Mİ SEVDİM!'
BÖ: Müziğe olan ilginizi biliyorum. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nden sınavlara girip ders almışsınız. T.S.M.'ni çok mu seviyorsunuz?
BK: Çocukluğumdan beri çok severim. Radyo 1 ve Radyo 2 ile büyüdüğümüz için dinlemeyi de çok seviyorum. Annem de hep radyoyla geçirmiş hayatını, hala mutfağında radyosu mutlaka açıktır. Çok şarkı türkü biliyorum. Bir ara Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne devam ettim. Makam ve notaları pek öğrenemedim ama. Tam da 'Haziran Gecesi'ne başladığım döneme geldi. O yüzden eğitimim yarım kaldı, bir yıl gidebildim.
BÖ: Beni kırmayıp sevdiğiniz bir şarkıyı mırıldanır mısınız?
BK: En çok bundan utanıyorum işte; peki söyliyeyim?
BÖ: Çok güzeldi teşekkür ederim. Etrafınızdaki yapımcılardan teklif geldi mi size?
BK: Zaten çok konuşuldu bu, etrafımdaki büyükler tarafından ama ben yok yok diye geri çevirdim. İşimin içinde gerekirse kullanmaktan yanayım ama sembolik albümler olur ya hani bir şey yararına toplanılır ve 8-10 sanatçı söyler. Belki öyle şeylerde olabilirim.
BÖ: Sizi en çok ne güldürür?
BK: En çok kendime gülüyorum galiba. Çok çabuk inanırım arkadaşlarımın her dediğine mesela. Beni çok dalgaya alırlar, kendime çok gülerim. Yapma yaa! Gerçekten mi? diye o kadar şeye inanırım ki. Düşünce çok gülerim. Uzun yıllardır evde tek yaşadığım için yaptığım ya da yapmadığım şeylere çok gülerim. Cem Yılmaz'a çok gülerim. Çok şeye gülüyorum aslında. Gazetelerdeki 3. sayfa haberlerine çok gülebiliyorum. Çok absürt şeyler oluyor ya hani yurdum insanından. Birçok şeye de ağlıyorum. Her şeye gözlerim dolabiliyor. Haberleri izlerken mesela. Çocukların üzülmesine hiç dayanamıyorum. En küçük şeyde kendimden geçiyorum. Beni en çok üzen şey çocukların üzülmesi oluyor.
ÇOK HIZLI ARABA KULLANIRIM, ANNEM BABAM, "NE OLUR YALVARIRIZ YAPMA" DİYORLAR
BİR SÜRÜ TRAFİK CEZASI ÖDÜYORUM
BÖ: İyi şoför olduğunuzu duydum ama aceleniz varsa çok hızlı kullanıyormuşsunuz. Hız yaparken korkmuyor musunuz?
BK: Nereden çıktı bu? Nereden öğrendiniz? Hızlı kullanıyorum ama kontrolsüz olarak değil güvenlik ön planda bir şekilde. Ailem çok tedirgin oluyor, Annem, babam, "Ne olur yalvarıyoruz, yapma" diyorlar. Çok tedirgin olurlar. Ama İstanbul'da hızlı yaşamak zorundasın. O kadar trafik var ki ve günde 3-4 yere gitmeniz gerekebiliyor. Tam tersi yavaşladığın zaman başına bir şey gelebiliyor. O yüzden hızlı olmak zorundasın. Çünkü hayat burada bu süratle akıyor. İnsanların hayatını tehlikeye atmadığın sürece hızlı olmak zorundasın. Mesela Bursa'ya ailemin yanına gidiyorum ama ikinci gün başlıyor bende dönüş isteği. Çünkü bir şeyleri kaçırdığım hissine kapılıyorum. İstanbul çok hızlı bir şehir. Bunu karşıya geçtiğimde bile hissediyorum. Avrupa yakası, Asya bölgesine göre tarafına o kadar hızlı ki. Herkesin işi burada. Karşı taraf daha sükunetli bir yer, orada yaşamak istememin de sebebi o zaten.
BÖ: Peki hiç ceza ödediniz mi?
BK: Off? Çok ödedim. O kadar çok ceza geliyor ki? Buraya gelirken gördüm, bir tane daha gelmiş hatta çok ödüyorum. Bazı cezaları kanıtlayabilirim. Ben o gün, orada değilken ceza yazıldığını biliyorum. Neye göre yazıldığını bilmiyorum. Genelde park cezası oluyor ama bu son gelen hatalı sollama olabilir.
BÖ: Ceza puanlarınız limiti doldurursa ehliyetinizi kaybedebilirsiniz, bunu hiç düşündünüz mü?
BK: Öyle mi bilmiyorum, bu konuyu hemen araştıracağım. Puanlarımı eve gider gitmez kontrol edeceğim.
AŞK MI İŞ Mİ?
TABİİ Kİ AŞK, İŞ BULUNUR, AŞK KOLAY BULUNMAZ!
BÖ: Size göre aşk nedir?
BK: Aşk insanın aklını evde unutup gitmesidir. Herhalde mantığın bittiği yer oluyor aşk. Birde insanların elde etme duygusu olduğunu düşünüyorum. Çünkü elde edince giderek şiddetini kaybeden bir şey olduğu için herhalde bir arzu çeşididir diye düşünüyorum.
BÖ: Peki aşk mı daha önemlidir sizin için yoksa iş mi?
İş her zaman halledilebilir ama aşk her zaman bulunamıyor. İş konusunda hiçbir korkum yok her şeyi başarabilirim ama aşk sadece kendi elinde olan bir şey olmadığı için bulunca kaçırmamak lazım.