KENDİMİ ÇOK SEVİYORUM!
Demet Kutluay, hayatının saatini tamamen eşine ve çocuklarına göre ayarlamış durumda. ?Çocuklarım ve ailemle çok mutluyum. Kendimle her zamankinden daha çok barışığım. Kendimi çok seviyorum? diyen Kutluay, hakkında merak edilenleri ve aile yaşamını Elele dergisine anlattı.
- Gerçekten çok değişti. Beraber olmaya başladığımızda ben 24 yaşındaydım, o ise 28. Henüz bir ay gibi çok kısa bir süre birlikte olmamıza rağmen, “Benimle Yunanistan’da yaşar mısın?” dedi. Ve ben o anda, bir saniye bile düşünmeden “Evet” dedim. Her şeyimi, önümdeki birkaç anlaşmayı, evimin ve arabamın anahtarlarını bırakıp iki bavulla Yunanistan’a gittim.
Nereden aldınız bu cesareti?
- Tamamen aşktan. Ben cesur bir kadınım aynı zamanda. Tamamen yüreğimin sesini dinledim ve şu an geriye baktığımda ne kadar doğru bir insan için doğru şeyler yapmışım diye düşünüyorum.
Nasıl bir ikilisiniz?
- Birbirimizi çok iyi tamamlıyoruz. Dışarıdan nasıl görünüyoruz bilmiyorum ama içeride çok mutluyuz. İbrahim evde olmadığında kendimi çok rahatsız hissediyorum, sabaha kadar uyuyamıyorum. O kampa giderken kapıda ağlardım ben. Hâlâ bir yere gittiğinde fena olurum.
İlk görüşte aşk mıydı sizinki?
- İlk görüşte değil ama birbirimizle ilk kez bir şeyler paylaştığımızda, aşık olduğumuzu anlamıştık. Bir gün hiç unutmuyorum, saatlerce konuşmadan sadece birbirimizin gözlerinin içine bakmıştık. Birbirimizin hayatının aşkı olduğumuzu biliyorduk.
Yunanistan’da ve Amerika’da beraber yaşadınız. Sonra evlendiniz ve İrem doğdu. İlişkiniz nasıl bir evreye geçti?
- Son derece pozitif bir etki kattı İrem bize... Çünkü biz çok isteyerek çocuk sahibi olduk. İkimizin de en çok istediği şeydi. Bizim bakış açımız da aynıydı; doğru insanı bulmak ve iyi bir aile kurmak.
Hep ne kadar mutlu olduğunuzdan bahsediyorsunuz. Bu mutlu tablonun hiç mi boyası akmıyor? Özelinizde, genelinizde, görünenin gerisinde neler var?
- Ben aslında çok açık biri gibi görünüyorum ama ailemi ve kendimi korumacı bir yapım var. Kontrollüyüm ve özelimi de geri planda tutmayı seviyorum. İbrahim de çok paylaşımcı gibi dursa da aslında o da özelinde katıdır. Bir yere kadar insanlara kendimizi gösteriyoruz, anlatmayı pek sevmiyoruz, gerisi bize kalıyor.
İsminizi internette arattığınızda, hakkınızda çıkan olumsuz haberler sizi rahatsız ediyor mu?
- Beni hiçbir şey rahatsız etmiyor. Zaten basına yansıyan yönünüz tamamen siz değilsiniz ki! Onların çoğu gerçek değil. Gerçek olmayan şeyler beni rahatsız edemez. Beni tanıyan herkes ne olduğumu, nasıl olduğumu, hayatı nasıl yaşadığımı biliyor. En önemlisi, İbrahim biliyor. Evet, o da bendim. Belli bir dönemde hızlı yaşadım. İşimi en iyi şekilde yaptım, çok popülerdim ve çok popüler olan herkesin başına gelen şeyler benim de başıma geldi. Onlar da beni şimdiki ben yapan olaylardı. İyi ki her şeyi yaşadım, iyi ki şimdiki kafa yapıma sahibim.
Hayatın hangi aşamasındasınız?
- Ben hâlâ öğreniyorum. Kendime baktığım zaman, kendimi çok seviyorum, en önemlisi de bu. Kendimle çok barışığım şu anda; hem de her zamankinden daha çok. Çocuklarımın, ailemin bana verdiği bir mutluluk var. Ben kendimle savaşımı verdim ve kazandım, şimdi buradayım. O kazancımın getirileri bana çok büyük oldu. Kendimi şimdi daha yukarılarda görüyorum. Her şeyden önce ben kendimi baş tacı yaptım.
BİR SİT-COM’DA ROL ALABİLİRİM
Televizyonda dizi piyasası bu kadar hareketliyken, siz neden oyunculuk yapmıyorsunuz ve evde oturuyorsunuz?
- Ben çocuklarım küçücükken, aile hayatı ile dizi oyunculuğunu bir arada götürebileceğimi hiç düşünmedim. “Kariyer de yaparım çocuklarımı da yetiştiririm” söylemine asla inanmıyorum. Hayır olmuyor, bir şekilde bir taraf eksik kalıyor. Ya kariyerinde en üst seviyede oluyorsun ya da “Her anımda çocuklarımın yanındayım” diye gurur duyuyorsun. Ben de hem onların yanında olup hem de setlerde olamazdım. Bu çok mümkün değil. Çocuklarımla yeterince ilgilenemezken, oradan oraya koştursam, her yerde benden bahsedilse hiç mutlu olmam. Şimdi çok dingin ve huzurlu bir hayatım var. Bu hayatımı hiçbir şeye değişmem. Ancak belli bir yaşa geldiklerinde belli bir seviyede olabilir diyordum hep. Şimdi İrem 5, Ömer ise 3 yaşında. Ömer eylülde okula başlayacak. Belki çok fazla gündeme gelmeden, haftanın altı günü değil de üç-dört günü, az saatler çalışmak kaydıyla bir dizide, hatta sit-com’da rol alabilirim.
Ama modellik bir yandan devam ediyor...
- Kendimi maddi ve manevi olarak tatmin ediyorum. Reklam kampanyaları da oluyor. Daha fazlasını neden isteyeyim ki, ne için?
ALLAH’IN SEVGİLİ KULLARINDANIM
Artık Kutluay soyadıyla anılıyorsunuz. Şener’in önüne mi geçti Kutluay?
- Ben evlenir evlenmez hemen Kutluay soyadını aldım. Benim annem de öyle yapmış. İleride çocuklarımın “Sen niye Şener’sin biz Kutluay?” demelerini istemiyorum. Biz Kutluay ailesiyiz. Ben gelenek olarak bunun böyle olması gerektiğine inanıyorum. Amerika’yı yeni keşfeden benmişim gibi oldu ama bu hep böyleydi. Benim de çok gurur duyduğum bir soyadım oldu ama iki abim var, onlar zaten Şener soyadını devam ettiriyorlar. Beni Demet Kutluay olarak kimse tanımasa bile umurumda değil. Hayatta küçüklüğümden beri kendi doğrularım için yaşadım. Hesap veren biri olmadım. Ünlü olmak bu anlamda çok yıpratıcı ama ben mutlu olduğum gibi yaşıyorum.
Hayatınızda bugüne kadar akıllı seçimler mi duygusal seçimler mi yaptınız?
- Aslında çok da mantığımla hareket eden bir tarzım yok. Koç burcuyum ve özelliklerini tamamen taşıyorum. Cesurum. Sonucunda ne çekeceksem çekmeye hazırım. Bu biraz da bana ailemin öğrettiği bir şey. Kendi ayaklarının üzerinde durmayı, hatalar yapıp onlardan ders alabilmeyi onlar öğretti bana. Aslında Allah’ın hep sevgili kullarından olduğumu düşünüyorum; şanslıyım. Mantığımla hareket edemesem bile geriye dönüp baktığımda hep doğru kararlar verdiğimi görüyorum.
KÜÇÜK ARIZALARIM VAR
Sevdikleriniz sizi neden eleştirir?
- Beynimle dilim bir galiba benim, o bazen biraz can acıtabiliyor. Söylememem gereken şeyleri söyleyebiliyorum. Ama gönül almayı da çok iyi biliyorum, o yüzden telafi ediyorum. Biraz fevriyim. İnsanları ve olayları tolere etmeyi yeni yeni öğreniyorum, bu konuda bayağı yol kat ettim. Arada o küçük arızalarım çıkıyor ortaya ama arada çıkıyor. İbrahim’le de birbirimizi olduğumuz gibi kabul ediyoruz, insanın kendinde rahatsızlık duyduğu bir şey varsa değiştirebilir diye düşünüyorum.
TOPUKLU AYAKKABI GİYİP İSTİNYE PARK’A GİTMEM
Sizi hep çok doğal görüyoruz. Nasıl bir tarzınız var?
- Çok sade bir tarzım var. Ben kadının biraz zarif olanını seviyorum. Maskülen ve femineni birleştirmeyi de severim ama kadın, kadın gibi olmalı. Günlük hayatta jean ya da eşofman ve spor ayakkabı giyerim. Dolaplarım dolu olduğu halde ben aynı tişörtü giyip çıkabilirim ki genellikle öyle oluyor. Makyajımı yaptırıp, topuklu ayakkabımı giyip alışverişe İstinye Park’a gitmem. Bu benim zaten hayat tarzıma ve karakterime ters. Yerine göre giyinmeyi seviyorum. Bir davet olduğunda da hakkını veririm. Röportaj: Filiz ŞEREF Fotoğraf: Zeynel Abidin AĞGÜL