ÖDÜLLÜ OYUNCU ERKAN CAN KONUŞTU: ROLÜM ÇOK KAZIK?TI, ÇOK ÇALIŞTIM
Takva, 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali?nde erkek oyuncu, senaryo, müzik, kostüm, görüntü ve sanat yönetmeni dallarında ödül aldı. Yönetmen Özer Kızıltan, senarist Önder Çakar ve oyuncu Erkan Can başarının sırrını verdi: Bu, takım oyunuydu.
Toronto'dan uluslararası bir ödülle dönen 'Takva' ekibi, ayağının tozuyla Altın Portakal'a katıldı ve tam sekiz ödül birden kazandı. Öncesinde "Herkes ödül bekler aslında" sözleriyle mütevazı ve temkinli bir edayla konuşan Erkan Can, sonunda hak ettiği 'Altın Portakal'ı kucakladı. İslam felsefesinde çok geniş bir anlamı olan 'Takva' bildiğimiz Allah korkusundan ziyade, sevdiğinin sevgisini kaybetme korkusu, yani Allah'a duyulan sevgi ve korkunun oluşturduğu saygı durumu bir anlamda... İyi niyetli, 'gönül gözü açık' bir Müslüman olarak tarikata girdikten sonra ruh dengesi ve huyu değişen Muharrem de (Erkan Can) nefsine hakim olamayarak yaptığı yanlışlarla birlikte endişeleriyle baş edemiyor.
İVME KAZANDIRDILAR
"Rolüm kazıktı çok çalıştım" diyen Erkan Can, Muharrem'i sevdiğini söylerken "İnsanoğlu, beşer şaşar" diyor. Yönetmen Özer Kızıltan 'öteki'nin olmadığı bir dünya diliyor. Senarist ve yapımcı Önder Çakar ise filmin kültürlerarası diyalogsuzluğa bir çözüm bulmasını hedefliyor. 'Gemide' filminden sonra 'Takva' ile Türk sinemasına önemli bir ivme kazandıracak olan 'Yeni Sinemacılar' ekibiyle Toronto Film Festivali sırasında başlayan söyleşimiz, Antalya'da devam etti.
* Biz Erkan Can'ın oyuncu olarak değerini 'Yeni Sinemacıların' Türk Sineması'nda mihenk taşı oluşturan 'Gemide' filmiyle anladık, farkına vardık.
Erkan Can: Teşekkürler. Hayat öyle denk getirdi. Olmayabilirdi de. 'Gemide' filmini yaptık ve bir şeyler yerine oturdu.
Önder Çakar: 'Yeni Sinemacılar' olarak yola çıktığımızda Türkiye'deki hikaye anlatım biçimleriyle biraz oynamak istedik. Bunların en önemli ayaklarından birisi de oyunculuk. Şimdi Erkan Ağabey dışında, birlikte hiç çalışmadığımız, Olgun Şimşek gibi oyuncular var.
Ö.Ç.: Erkan Can 'Yeni Sinemacılar' oluşumunun başından bu yana bizimle. Gönüllü katıldı. 'Gemide' ve 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'da rol aldı. Oyunculuk dendi mi, dönüp Erkan Abiye sorarız. E.C.: 'Yeni Sinemacılar'la çalışmayı seviyorum. Sınırlarımı zorluyorum. Önce oyuncu olarak kendimi deniyorum, yapabilir miyim bakıyorum. Çünkü gelen roller kazık! Bunlara çalışıyorum. Sonuç, gördüğüm kadarıyla da iyi yani, fena değil. Bence eksiklerim var ama zaten bitmez yani. 'Ah keşke, şurayı da şöyle oynasaydım' dediğiniz hep olur. Tamam olmuş diyemiyoruz yani. Bu gurupla daha çok filmlere yelken açacağız. Ömrümüz yettiğince, elverdiğince sinema yapacağız. İşimiz bu, sinema çekmek.
* 'Takva'; uzun süreli, zor bir çalışmanın ürünü. Nasıl hazırlandınız role?
E.C.: Dört-beş yıldır hazırlanıyordum. Haftada iki üç gün 'Yeni Sinemacılar'la biraraya gelip çalıştık.
* Filmin ilk yarısında etliye sütlüye karışmazken, ikinci yarıda agresif bir insana dönüşüyorsunuz, bu oyunculuk devamlılığını nasıl oluşturdunuz?
E.C.: Zor. Nasıl oldu bilmiyorum ama filmi ikiye böldüm. İki rol çalıştım aslında. Yani sakalı kesmeden önceki Muharrem ile sakalı kesip şık takım elbiseler giyen Muharrem'i kafamda nereye gittiyse oraya götürdüm, dört beş sene üzerinde çalıştım. Öyle 'dükkanı kapat, eve git' durumu yok tabii ki. Uyurken bile düşünüyoruz. Rolü kabul ettiğin zaman onunla yaşıyorsun. Muharrem aşağı, Muharrem yukarı, onunla gezdim her yeri...
* Muharrem'i seviyor musunuz?
E.C.: Sevmem mi! Muharrem iyi çocuk, güzel insan. Gönül gözü açık. Bu nedenle tarikatta kendine yüklenen para işini istemiyor başta, çekiniyor. Ama işte insan beşer şaşar. Muharrem de şaşırıyor. Nefsine hakim olamıyor, yalan söylüyor, para alıyor. Muharrem gibi bir adamın canını bunlar sıkar. Böyle şeyler Erkan Can'ın da canını sıkar. Sevmem! Paralellikler var yani. Biraz Erkan'dan koyduk, biraz ondan, biraz bundan. Küçük çeşnilerle rolü ortaya çıkarmaya çalıştık. Ama deseniz ki; 'Bunu nasıl yaptın?' Bilmiyorum. Kafayı koyduk, kırdık, çıkardık.
EKİP OLARAK İYİ FİLM YAPTIK
* Herkes Muharrem gibi vicdan azabı çekmiyor. Aksine bir düzen tutturulmuş gidiliyor.
Türkiye'nin şu andaki durumunun incelikli resmi çizilmiş filmde. Özer Kızıltan: Bu bir paradoks zaten. Bir kesim kapalı ekonomi halinde yaşıyor, bir şeye ihtiyacı olduğunda kendi cemaatinden alıyor. Onlar da 'öteki' yapıp, varolan sosyo-ekonomik yapıdan kendilerini ayırıyorlar.
Ö.Ç.: Kendi sorununu kendi içinde çözüyor, ben de onun için 'öteki' oluyorum. O da benim içim 'öteki'. Bu, aslında insanları cemaatlere ve topluluklara bölüyor. Kendi ekonomik bağımsızlığıyla komünel yaşam, hoş ve rahat görünse de, aslında başka sınırlar yaratıyor. Mutlu olduğunu sanabilir insan ama ne o sınırlar içinde olmak mümkündür ne de dışında...
Ö.K.: Jean Paul Satre, "Cehennem ötekidir" demiş. Bu durumda ya cehennemde yaşarsın veya benim cehennemim haline gelirsin. Öyle olmaması gerekiyor. Ö.Ç.: Halbuki çok insani, çok sıradan sorunlarımız var. Elbette farklı köşelerde yaşayabiliriz. Bir ringin iki ayrı köşesinde birileri terimizi silip, bizi dövüş için hazırlayabilirler ama bu çok yanlış. Ne seyretmesi güzel, ne içinde olması. Ekip olarak kafamızdakinden çok daha iyi bir film yaptık.
Neydi Erkan abi?
E.C.: Dört doğru pas, yüzde 90 goldür! (Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'dan)
Ö.Ç.: Yani iyi bir takımın yoksa... E.C.: Kaybedersin. 'Takva' 8 dalda ödül alarak Antalya'ya adını yazdırdı.
Bu filmi yapmamızın nedeni kültürlerarası diyalogsuzluk
* Filmde zamansız, belirli mekanların kullanıldığı Muharrem'in gözünden bir İstanbul var...
Ö.K.: Boğaz köprüsü filan koymadık tabii ki. Turistik olmasının ötesinde çok mikro bir yaşamdan yola çıktık. İstanbul'a; Muharrem karakteriyle birlikte, onun açıldığı kadar, açıldık. Ama gerçek İstanbul da budur bir anlamda.
Ö.Ç.: Gizlemeye gerek yok, Muharrem deliriyor sonunda. Bu delirmenin bir nedeni olmalı. Yaşadığı bina, sokak, gittiği Batılı yerler filan... Bunların hiçbirinin onu delirtmesi için kötü etmen olmamasını istedik. O an dünyaya sağcı, muhafazakar, dinci bir bakış açısıyla bakıyor. O bakış açısının estetiği olsun istedik. Süleymaniye'de aileden kalan güzel bir ahşap evi var, ekonomisine uygun. Dergahı da çok güzel bir yerde. Zaten filmde teşekkürlerimizden birisini de hem dergah hem de hanımızın mimarı olan Mimar Sinan'a yaptık. Olağanüstü binalar. Oryantalist bir bakış açısıyla söylemiyorum ama o mekanlarda film çekmek olağanüstü bir şey. Ö.K.: Usta nasıl yapmışsa, bir yönetmen olarak kamerayı nereye koysan harika bir resim çıkıyor.
* Dergah sahneleri çok başarılı, danışman kullandınız mı?
Ö.Ç.: Araştırdık, zikir ayinlerine katıldık ve daha çok yaptıklarımızın İslam kültürüne aykırı olup olmadığına dikkat ettik. Filmdeki tarikat, ülkedeki herhangi bir tarikatı çağrıştıran bir şey değil. Kötü, yanlış bir şey yapmayalım, saygısızlık olmasın, onları sorduk, danıştık tabii ki.
* Filmin uluslararası macerası devam edecek değil mi?
Ö.Ç.: Avrupa ve Kuzey Amerika'da gösterilecek. Toronto'da da izleyicilerden çok güzel yorumlar aldık. Bu filmi yapmamızdaki en önemli nedenlerden birisi kültürlerarası diyalogsuzluğa bir çözüm bulmak. İddialı bir laf ama diğeri 'öteki'ni tanısın derdimiz vardı ve bunu başardığımızı görüyoruz. Herkes Muharrem'i seviyor, ona üzülüyor.
E.C.: Her şey çok güzel gidiyor, harika...
Kaynak:Esin Küçükkaynakpınar/Günaydın