PERDELERİNİ HÜZÜNLÜ AÇAN TİYATROLARIN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARININI ÜNLÜ SANATÇI KENAN IŞIK?LA KONUŞTUK. İŞTE, KÜLTÜR VE SANATA BAKIŞ AÇISIYLA FARKLILIĞINI HİSSETTİREN MAGAZİNCİ.COM?UN, KENAN IŞIK RÖPORTAJI?
Oyuncu, oyun yazarı, rejisör, sunucu ve pek çok kimliği olan bir sanatçı Kenan Işık.
Batıya olan hayranlığımızın yaratıcılığımızı sınırladığını, bizi taklitçilikten öteye götürmediğini ancak kendi kültürümüzün bilincine vararak evrenseli yakalayacağımızı ve değerlerimizi yok etmeden evrensele katkıda bulunacağımızı kavramış bir sanatçı. Onunla tabii ki bir tiyatro sahnesinde konuşabilir ve yine ağırlıklı tiyatrodan söz edebilirdik. Öyle de oldu... yazılı basına kolay kolay röportaj vermeyen Kenan Işık ile Editörümüz ve Yazarımız Beyhan EREL konuştu...
Mart ayında gazete sayfalarında yer alan Muhsin Ertuğrul ve AKM'nin yıkılma haberi dalgalanma yaratmıştı. Üzerine çok konuşuldu ve konu, verilen sözlerle, vaatlerle gündemden yitti, gitti. Ta ki tiyatrolar perdelerini açacağı güne kadar. Konu yeniden gündeme geldi. Aynı ilgiyi bulmadı tabii? Bizler de her zamanki gibi ya unutmuş ya da kulak arkası etmiştik bu konuyu. Kültür sanat bir ülkenin can damarıdır diye ahkâm kesenler, getirim peşinde koşmayı modernleşme adına, ihtiyaç adına, bizler adına, bize miras kalan değerleri yok etmeye başladı. İzin veriyoruz göz göre göre ve "ne yapabiliriz ki" diyerek. Ne yapabiliriz diye düşünürken, onlar bizim adımıza çoktan karar verdiler ve vermeye de devam edecekler. Bilgisizliğin, cahilliğin, ilgisizliğin damarlarımıza yapışan tortusuyla tepkisiz, ilgisiz, bitkisel bir yaşam vaat ediliyor bize. Ne dersiniz?
Doğrudur, ama benim sanatla ilgilenmem oldukça eskiye dayanır, lise birinci sınıfta profesyonel oldum. İlkokul iki de sahneye çıktım. Açıkçası doğduğumdan bu yana sahnelerdeyim diyebiliriz. Söylediklerinize ek olarak köşe yazarlığım var. Yeni Yüzyıl, Yeni Bin yıl, Akşam gazetelerinde kültür, sanat yazıları yazdım.
Filmlerde, dizilerde oynadım. Sorunuza gelince sanatın yegâne amacı zaten budur. İnsanoğlunun gelecekte en azından bu güne oranla daha mutlu yaşayacağı bir dünya öngörür. Bu sanatın temel işlevidir. Tabi bu meseleyi estetik bir dille, bir güzellikle anlatmaktır sanat. Bunun da büyük faydaları vardır. Bir sanat yapıtı bu öğeleri içinde barındırdığında sarsıcı ve etkili olur. Okumalardan, eğitimden daha önemlidir. Çünkü bir oyunda, oyuncunun ve izleyicinin karşılıklı olarak bir meseleyi (aşk, aile, sosyal konuları) tartıştığı, konuştuğu bir ortamdır tiyatro. Bunun böyle olması gerekir. Ama uzun yıllardan beri bu böyle olmuyor. Tiyatronun çok parlak dönemleri vardı. O parlak dönemlerini ne yazık ki geride bıraktık. Bunun sebeplerini tartışmak çok uzun zaman alır. Bunu yetkili ağızlarla tartışmak gerek. Ama gerçekten de tiyatro sanatı daha doğrusu sanat adına yapılan değerli girişimler var tabii. Görüyorum galeriler açılıyor, resim, heykel sanatı adına yani Avrupa'daki karşılığı neyse Türkiye'de de aynı karşılıkta etkinlikler yapılıyor. Bu sevindirici bir şey ama bunu sanatın diğer dalları özellikle tiyatro için söylemek zor.
Siyasetin sanata bakış açısı değişebilir. Değişmeyen bir kültür- sanat politikası gerekli midir veya bu nasıl sağlanabilir?
Değişmiyor siyasetin sanata bakış açısı hangi parti iktidara gelirse gelsin değişmiyor. Değişmiyor, çünkü Türkiye siyasetinin yapısı buna engel oluyor. Hükümetleri oluşturan siyasetçilerin kimlikleri, birikimleri sanata bakış açıları bizim istediğimiz yoğunlukta değil. Benim tanıdığım, bildiğim Sayın Tayyip Erdoğan'ın sanata yaklaşımı çok sıcaktı. O bile diğer devlet meseleleri yüzünden olsa gerek sanat konuları ile pek ilgilenemiyor sanırım.
Atanan kültür bakanları, örneğin doktor, hukukçu kökenli, başka meslek erbabı veya siyasal mezunu ya da sanatla ilişkisi olmayan kişiler. Sanatın yoğunlukla sorunlarının ne olduğunu bilebilmek için sanatın içinden çıkıp gelmek gerekir. Dünya bunu böyle yapıyor. Yunanistan, Portekiz, İngiltere, İtalya, Fransa? Melina Merkuri sinema oyuncusu ve kültür bakanlığı yapmıştır Yunanistan'da. Norveç'te tiyatrocu bir başbakan vardı mesela. Kültür ve sanat toplumsal kalkınmanın çağdaşlaşmanın yegâne ölçütüdür. Sanat ve kültüre öncelik tanırsanız Türkiye'nin pek çok meselelerini de baştan çözersiniz. Aslında bu sihirli bir anahtardır da. Bizim bir demokrasi meselemiz varsa ve demokrasiye geçişte zorlanıyorsak ki öyle, bunu ancak sanat ve kültürle çözebilirsiniz. Siyaset sanata muhtaçtır, çünkü siyasetçileri belirleyen seçim sisteminde oy önemliyse, o oyu veren elin kalitesi, niteliği önemlidir. Onun kültürel ve entelektüel birikimi de değerli ve önemlidir. Onun için nereden bakarsanız bakın siyaset için de gerekli olan şey kültür ve sanattır. Uzun yıllardır ihmal edilen bir konudur. Yetkililer, biz sanatı sanatçılara bırakıyoruz, diyorlar ama örneğin şu an içinde röportaj yaptığımız bu tiyatro, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu kapalı ve yakında yıkılacak. Hiçbir zaman gelip biz sanatçılara sorulmadı. Ben burada pek çok oyun sahneye koydum. AKM'de de onlarca oyun sahneledim. Burada yaşıyorum. Bu tiyatronun olanaklarını, olanaksızlıklarını da biliyorum. Bu tiyatronun yıkılarak yerine, adına yakışır çağdaş, modern bir tiyatronun yapılması elbette ki bizi sevindirir. Görüyoruz ki asıl maksat o değil. Bu sadece sanatçılara değil, önce İstanbul halkına sonra Türkiye'ye saygısızlık. Çünkü halkın kongre merkezlerinden önce sanat merkezlerine ihtiyaçları var. Söylediğim gerekçelerden dolayı eğer bir toplum daha mükemmel bir topluma dönüşecekse o toplumun sürekli sanat yapıtlarıyla karşı karşıya kalmaları ve sanatla iştigal etmeleri gerek. Kongre merkezi yapılabilir tabii, İstanbul bir kongre şehri de olabilir, dünyaca ünlü bir kongreler kenti de olabilir ancak kongreler kenti olmanın yanı sıra bir sanat ve kültür kenti de olmalıdır. İstanbul tarihi itibarıyla bunu çoktan hak etmiştir. Bu vadide iki tane de salonumuz olsun. Dünyanın bir ucundan kongre için gelenler burada Şeyh Galip'i tanısın, Yunus Emre'yi, Mevlana'yı tanısın. Yaşar Kemal'in bir eserini burada seyretsinler, hatta Shakespeare'in yeni bir yorumlaması. Nazım Hikmet'i, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, Türk ressamların sergilerini bu alanlarda görsünler. Daha önce görmediği bir Van Gogh sergisini gezsinler. Osmanlı İmparatorluğundan beri mevcut olan Cemal Paşa'nın 1914 de kurduğu bu tiyatroyu, neredeyse 100 yıla yakın bu geçmişi yok saymanın bir anlamı yok ki. Siyasetçiler bu geçmişi yok sayarak ne elde edecekler, hiçbir şey. Çünkü biz geçmişimizle varız. Biz bin yıldır Anadolu' da yaşayan insanlarız. Geçmişimizi bir şekilde yıkıyorsak, yok ediyorsak buna karşı çıkmak lazım. Ben sadece bir sanatçı olarak değil, İstanbul'da yaşayan bir yurttaş olarak da itiraz ediyorum. Bu şehrin tarihine ve kültürüne yakışır bir salonun yerine kongre merkezinin yapılmasını şiddetle reddediyorum. Bu tarihi bir sorumluluktur. Belediye başkanımız için, Hükümet için bile bir tarihi sorumluluktur. Bu sorumluluğu lütfen üstlensinler. Zararın neresinden dönülürse kardır, bunu lütfen yapmasınlar. Aynı ada üzerinde bulunan Ordu Evi'ne, Hilton Oteli'ne kimse bir şey yapamıyor. Gücü yeten yetene? Belediyenin gücü de sadece tiyatroya yetiyor demek ki. Bu olacak şey mi? Burası değerli bir yer, burada bir askeri müze de var. Çok güzel, bu müzenin yanında neden doğru dürüst bir tiyatro olmasın. Bu tiyatro işlevini yerine getiriyor mu, getirmiyor. Ben prova yaparken yağmur yağdığında akan yerlere leğen konuluyor. Burası yıkılsın, yapılsın. Avrupa'da gördüğümüz tiyatro örneklerinde olduğu gibi çağdaş bir tiyatro salonuna kavuşsun ama, bir tarafı otopark öbür tarafı kongre salonu, bir başka tarafı başka bir şey, yerin altında bir şey. Çok katlı bir bina içine sıkıştırılmış bir sahne. Bu projeyi çizen mimarlara da üzülüyorum. Mimar dediğiniz insan entelektüeldir, ciddi birikimi olandır. Şehri tanıyan, tarihini, dokusunu bilendir. Ama mimar , " İstanbul'un en değerli arazisinde tiyatro olur mu?"diyor. Olur tabii, nerede olacak. Şuradan iki saatle, Sofya'ya git, en değerli arazilerde tiyatrolar, operalar vardır parkların içinde. Sayın Başaran Ulusoy'a da söylemek gerekiyor. Buradan da kar etmeyin, Sayın Ulusoy. Başka yerden kar edin, otobüslerden, tekstilden, sanayiden, Lütfi Kırdar'dan kar edin, ama sanat kurumundan etmeyin. Çünkü sanat kar amacıyla yapılan bir şey, bir ticari iş kolu değildir.
Biz sadece belediyeye, hükümete söylüyoruz ama, bu tarz bir binayı çizen mimara da, müteahhide de, iş adamına da söyleyecek sözümüz olmalı. Yapmasın ne olacak yani, buradan da kar etmesin, çoluğu çocuğu mu aç. Burası da bir sanat kurumu olarak kalsın. Senin onurun olur, şerefin olur. Birileri burayı yıkıyorsa iş adamları talip olmasın, mimarlar projeyi çizmesin, benim içime sinmiyor diyerek çekilsin, mimarı bu projeyi çizmiyorum desin, belki insanlarda o zaman başka türlü düşünür. Bu sorumluluk herkese düşüyor. Burası 1 Ekimde kapandı ama ben hala gelip provalarımı yapıyorum. Çıkmıyorum! Buraya yıkım ekipleri gelene kadar da çıkmayacağım. Öyle kolay terk edilecek bir yer değil burası. Burada oynamış, sesleri solukları bir yerlere sinmiş tiyatrocu ustalarımızın ruhlarını tedirgin etmek bize yakışmaz.
Kurulduğu günden bu yana Şehir Tiyatrolarının sanat belleği burası, sadece tiyatro severler için değil, seyirci içinde öyle.
Bu yıkıma karşı kitlesel bir itiraz olabilir mi?
Kitlesel bir itiraz olmuyor. Kitlesel bir itiraz olabilmesi için biraz önce söylediğim o bilinçte olması gerekiyor insanların. Bizim tiyatrocu arkadaşlarımız bile bir tepki göstermiyorlar. Buranın yıkımı imparatorluğun kültür anlayışına da ters? Gidin Manastıra, oradaki Devlet Tiyatrosunu da 1896 da bir Osmanlı paşası olan Abdurrahman Paşa yaptırmıştır. Avrupa da yapılan ilk tiyatrolardan biridir. Hatta bir mezarlığın üstüne, halk tepki göstermesin diye bir gecede temellerini attırmıştır. 15-20 yıl öncesine kadar Abdurrahman Paşa'nın yaptırdığı tiyatro faaliyetteydi. Makedonya hükümeti yıktı ve yerine yeni bir tiyatro yaptı. Yani Osmanlı bu idi? Tiyatro yıkan değil, tiyatro yapandır. Biz Osmanlıyız, tarihimize saygılıyız diyorlar, ama nerde saygı?
Bu yıkım başka tiyatrolar için de söz konusu mu? AKM belirsizliğini koruyor mu?
Şehir tiyatrosunun doğru dürüst başka sahnesi yok ki! Değerli olan her şey yıkılıyor. Gerekçe ise sadece birilerinin kar etmesi. Biri göz dikiyor değerli olan bir şeye ve işini hallediyor bürokrasi ile... Türkiye'de böyle yürüyor bu işler. Levent'teki arsanın 800 milyon dolara satıldığını duydum. Alan kişi oraya rezidanslar yapacakmış. Peki, burada oturacak kişilerin hiç sanata ihtiyaçları olmayacak mı? Sayın Ahmet Zorlu, bir tane de tiyatro yapayım dese ne olur? 2 milyar dolar kar beklenilen yere 2-3 milyon dolarlık da bir tiyatro yapılsa ne olur yani şahane olur. O rezidanslarda oturanlar da gelsinler, bir oyun seyretsinler olmaz mı? Allah razı olsun Sabancı, nereye giderseniz gidin, en azından 15-20 şehre kültür merkezi yaptırdı. Zenginlerimiz biraz Sabancı'yı örnek alsın. Sadece polis evleri, kız yurtları yapmadı Sabancı, tiyatrolar da yaptı. Oturduğu Atlı Köşkü müze yaptı. Oradan daha mı değerli Muhsin Ertuğrul Tiyatro'sunun arsası? Buradan bin misli daha değerli orası. Ve müze haline getirdi Sabancılar.
Bizim yazmakla, sizin söylemekle varabileceğimiz bir nokta var mı? Nasıl harekete geçirilebilir insanlar?
Yazacaksınız, konuşacaksınız ne olacak ki? Maalesef değişen hiçbir şey yok! Sanata ve kültüre basında öyle aman aman ilgi yok. Gazetelere bakın, doğru düzgün bir tiyatro ya da sanatla ilgili haber var mı? Bazen popüler amaçlı haberler oluyor, onlar da gelip geçiyor. Afife Jale bu tiyatroda sahneye çıkmış ilk Müslüman Türk kadın sanatçı. Bunun için işkence görmüş bir sanatçı. Onu anlatan bir film yapılıyor, adına ödüller düzenleniyor ama, Afife Jale'nin ilk sahneye çıktığı tiyatronun yıkılıyor olması kimsenin umurunda değil.
2010 da Avrupa Kültür Başkenti İstanbul olacak. Sizce ev sahipliğine hazır mıyız?
Evet, bu konuyu abartıp duruyorlar. Belçika'nın 200 bin nüfuslu bir kenti de kültür başkentiydi geçen yıl. Küçücük bir kent? Bundan 10 yıl sonra dünyanın her şehri kültür başkenti olabilir. Bu yanlış aksettiriliyor. Bir fon var ve siz o fonu İstanbul için doğru kullanırsanız, alt yapısından, kültür merkezlerine kadar donatırsanız İstanbul'u, en azından ileriye dair bir yatırım olur. İstanbul Kültür Sanat Vakfının çabalarıyla her yıl çeşitli sanat etkinliği ve sanatçılar geliyor zaten. Meraklı olanlar bunları takip ediyor. Önemli olan nitelikli, çağdaş kültür sanat merkezlerin olması?
Sanat eğitimi yaygın fakat nitelikli mi? İş bulma olanağı var mı?
Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, YÖK biraz da "şan olsun" diye pıtrak gibi sanat eğitimi bölümleri açıyorlar. Hocaları kim, nasıl bir eğitim veriliyor kimse bunu sorgulamıyor. Yüzlerce öğrenci mezun oluyor ve istihdam edileceği bir alan yok. Bu da tutarsızlık, devletin vereceği maaş ve tiyatrocu sayısı kaç kişi ki? Devletten maaş alan tiyatrocu sayısı taş çatlasa bin kişidir. Aldığı maaşta ortalama 1500 liradır, Bartın'da bir film çekiyordum. Gece çekimi için hastaneye gittim. Gencecik doktorlar çalışıyordu. Sordum, 6.700, 7.200 lira maaş alıyorlar. Helal olsun, alsınlar tabii, çünkü çok zor şartlar altında çalışıyorlar. Peki, Diyarbakır'daki, Van'daki sanatçı kaç para alıyor, 1500 lira.
Nereden bakarsanız bakın adil değil. Sanatçı olarak biz de kusurluyuz. Toplumun gözünde kendimizi değerli kılamadık.
İnsanlar tiyatrodan uzaklaştı değil mi?
Seçtiğimiz repertuarlar, oynadığımız oyunların çoğunun kalitesinin sanatsal değerinin yetersiz olmasından dolayı seyirciyi tiyatrodan uzaklaştırdık. Şimdi seyirciden destek vermesini beklemek ne derece doğru? Keseri biraz da kendi tarafımıza vuralım. Eğer biz bu güne kadar seyirciye unutulmaz eserler izletebilseydik, şu anda seyirciler de bizim arkamızda olurlardı. Biz tiyatronun komik oyunlar oynanan bir yer olmadığını anlatamadık. Aksine biz de televizyonla rekabet edebilmek için komik şeyler, basit oyunlar, sanatsal değeri olmayan oyunlar yapmaya başladık. Nereden bakarsanız bakın biz böyle bir fırtınanın içinde savrulup gidiyoruz işte.
Medyada yankı bulan sanatçı polemikleri toplumun geldiği noktayı az da olsa yansıtıyor mu?
Kimsenin alanına giremem. Gazetecidir, magazincidir, şarkıcıdır vs. herkes alanında başarılı olmak ya da para kazanmak ister. Ama bana göre yapılan her iş düzgün yapılmalı. Magazini de düzgün yapmak gerekli. Ama dediğim gibi benim kurtarıcılık gibi bir misyonum yok.
Bunu yetkililere, RTÜK'e, TV yöneticilerine sormak lazım? Benim harcım değil bu, bilemem. Şunu bilirim ama, artık refah toplumun ölçütleri, tüketilen kitap, kağıt miktarı, tüketilen elektrik ya da otoyol, en önemli kriter de sanat ve kültüre göre gelişmişlik ölçülüyor. Yani fert başına düşen milli gelir Kuveyt'te 45 bin dolar, Almanya'da ise 30 bin dolar. Almanya, kültür ve sanata ilgisinden dolayı gelişmişlik açısından daha önemli, daha değerli bir toplumdur. Gelişmişliğin tek ölçütü para değil. Dubai çok zengin bir ülke ama bir Almanya, Fransa, İsveç, Hollanda, Avusturya gibi değil. Hatta bir Bulgaristan gibi bile değil. Bir İran hiç değil. Gelişmişliğin başka kriterleri de var. Mesela kitap okuma kriteri. Edebiyatla, sanatla ilgilenmek bir gelişmişlik kriteridir. O toplumun refah yapısını belirler. Sanatla iştigal eden insan zenginleşir. Hayatı daha derin boyutlarıyla kavrar. Tek boyutlu yaşayan insanın her günü bir diğerine benzer. Yer, içer, yaşar ve ölür. İster paranız olsun ister olmasın, neticede amaç karın doyurmaktır. Bizi zengin kılacak lüks tüketim değildir, bizi zengin kılacak sanat ve kültür tüketimidir. İran'a bakacak olursak edebiyat, sinema, müzik, tiyatro bizden kat kat ilerdedir, üstelik zor koşullarına rağmen. Ağır bir mollalar faşizmi olmasına rağmen. Baktığınız zaman 2000 yıllık geçmişi vardır İran'ın. Ve sanatla kültürle iç içe yaşama geleneği vardır.
Tarihe doğru bakmakla alakalı bir şey mi bu?
Tabii doğru bakıyorlar. Amerika İran'a girdi mi çıkamaz bir daha. Orası Irak gibi değil. Irak'tan da çıkamadı zaten. Talihsiz bir rejimle boğuşuyorlar, ama sosyal ve kültürel bilinçleri sapasağlam ayakta. Bu bilinçteki İran halkının ülkelerini, özgürlüklerini, canları pahasına savunacaklarına hiç kuşkum yok.
Çocukluğunuzu tek bir sözcükle ifade eder misiniz?
Tek kelimeyle mutlu?30-40 bin nüfuslu bir Anadolu kentinde doğdum. Geride yalnızca haz var. 11 yaşımda babamın ölümü hariç sadece mutluluk var. Çevrem, yaşadığım ortam, dağları, suları, böcekleri kuşları, meyveleri, sebzeleri, ilişkileri? Bütün bunlar özlemle yâd ettiğim şeyler.