"ARTIK AŞIK OLMAMAM GEREKTİĞİNİ ANLADIM"
Ünlü isimlerin makyözü olarak bilinen Suzan Kardeş, çok iyi makyaj yapmanın yanı sıra sahnede şarkılar söylüyor, konserler veriyor, oyunculuk yapıyor. Bunları yapmakla kalmıyor. Şimdilerde 5. albümü için çalışıyor ve makyaj malzemeleriyle yaptığı resimlerini sergilemeye hazırlanıyor.
Sevgili Suzan Kardeş’le bir araya geldiğimizde, olay röportajdan çıkıp çok keyifli bir sohbete dönüştü. E, karşınızdaki insan; bilgili, tecrübeli, samimi ve de renkli bir kişilik olursa…
Kimi zaman sohbetimizin bir yerlerinde kahkahalarımız havada uçuştu, kimi zaman da onun cümleleri hayata dokundu.
Yaşama inceden dokunduğumuz Suzan Kardeş’le yaptığımız sohbette, tüm ayrıntılarıyla hayatı bulacaksınız.
Orhan Oğuz yönetmenliğindeki ‘Hayde Bre’ filminde hem rol alıp hem de şarkı söylediniz. Nasıl geldi teklif ve neydi bu rolü kabul etmeniz konusunda sizi cezbeden?
Bu teklif bana 20 yıl önce geldi desem…
Nasıl yani?
Bundan 20 yıl önce makyözlüğünü yaptığım bir film setinde, set aralarında Orhan Oğuz’la sohbet ederken, Orhan bir gün ‘Çekeceğim filmde sen de oynar mısın?’ demişti. Ben de hatta o zaman yakın tarihlerde çekilecektir düşüncesiyle ‘Zamanımız uyarsa oynarım ama başarabilir miyim?’ demiştim. Ve 20 yıl sonra…
Orada nasıl bir karaktere can veriyorsunuz peki?
Orhan Oğuz’un yaşam hikayesinden yola çıktığı bu filmde, dedesinin sevgilisini canlandırıyorum. Çok sahnem yok ama başroller kadar etkili…
Kimlerle rol alıyorsunuz ‘Hayde Bre’ filminde?
Orhan Oğuz’un yaşamından günümüze uyarlanan filmin başrollerini Makedon oyuncu Şevket Emrullah, Nilüfer Açıkalın ve İlker İnanoğlu paylaşıyor. Ve birçok değerli oyuncu da…
Filmin bazı sahneleri İstanbul’da bazı sahneleri Makedonya’da çekilmiş. Nasıldı set ortamı?
Çok iyi geçti. Herkes o kadar profesyoneldi ki… Her şey tıkır tıkır işledi. Ve içimize sinen bir çalışma ortaya çıktı.
Bir kere ‘Çok güzel, harika bir film yaptık demeyeceğim ama bu filmde hayat var. Bir göç hikayesi ve bu yeni duruma alışamama var. Makedonya’daki yaşam, savaşlar, ölenler, geride kalanlar, izler var. Yaşanmışlık var. Başka bir kültür var. Daha önce Goran Bregoviç müzikleriyle o kültürü bize anlattı, sundu. Şimdi de bu filmle… İzleyenler, eminim ki, salondan boş duygularla çıkmayacaklar, bir şeyler bulacaklar.
Makyözlük yapıyordunuz, ünlü isimlerle çalışmaya başlamanız nasıl olmuştu?
Hilton otelinde makyözlük yapıyordum. Oraya gelen Lisa (Tuna) yaptığım makyajları ve yaratıcılığımı beğendiğini belirtirdi. Bir gün geldiğinde, ‘Sen burada değil daha başka, daha iyi yerlerde, yaratıcılığını daha çok gösterebileceğin yerde olmalısın’ dedi. Bir süre sonra Hürriyet’in fotoroman çekimlerine makyöz arandığını duyunca beni önermiş. O şekilde başladım, ünlü isimlerle çalışmaya.
İMKANSIZ DEMEDEN UÇ HAYALLER KURUYORUM. ÇÜNKÜ GERÇEKLEŞİYOR!
Ve ilk çalıştığınız ünlü de Türkan Şoray’mış. İlginç bir anısı da var bunun, sanırım. Bundan yıllar önce makyözlüğe başlamadan Türkan Şoray’ın kaşlarını almak istiyormuşsunuz.
Oooooo.. Araştırma yapılmış. (Gülmeler…) Aynen… Ve sonra 1976 yılında Hürriyet için çekilen fotoromanların birinde ‘Beyaz Şemsiye’de Türkan Şoray’la çalışma imkanım oldu. Hatta hayallerim konusunda şöyle bir esprisi de var bunun. O zamanlar işte Türkan Hanım’la (Şoray) kaşlarını almak, onunla çalışmak istiyorum’ diye çevremdekilerle paylaştığımda ‘Yok artık… Türkan Şoray’ın kaşlarını al, Sezen Aksu’yla şarkı söyle’ diyorlardı. İkisi de oldu. (Gülüyor) Bu nedenden dolayı imkansız diye düşünmeden uç hayaller kuruyorum. Çünkü hayallerim gerçekleşiyor. Onun için hep güzel hayaller kuruyorum.
SUÇ SEZEN AKSU’DA!
Sahi şarkı söylemeye başlayışınız, albümler yapışınız ne şekilde… Var mıydı şarkı söylemek hayallerinizin arasında?
Etrafımdaki birçok kişi şarkı söylememi istiyordu. Ama daha çok da Sezen (Aksu) sayesinde! Tüm suç onda! Yani şarkı söylemek gibi bir hayalim yoktu. Hani kadınlarda ‘Şöyle yapsam, bunu gerçekleştirsem’ hayalleri ve yapmak istedikleri şeyler vardır ya, benim hiç olmadı öyle. Sezen’in ‘Hadiiii, şarkı söylemenin zamanı geldi’ ısrarıyla… Türkiye’nin ve müzik dünyasının en önemli isimlerinden biri bu kadar ısrar edip söylüyorsa ‘Demek ki bende bir şey görmüş’ diyerek…
SEZEN AKSU, YAŞLANINCA BENİ DİNLEYECEK!
‘Şarkı söylemeniz konusunda’ ısrarını sorduğunuzda ne dedi Sezen Aksu?
Hani ebeveynler, çocuklarının bir işi yapabileceğine inandıklarında onu arkasından suya iterler ya, yüzmeyi öğrensin ve yüzebilir diye. Sanırım Sezen de böyle düşünerek… Ayrıca ‘Hadi şarkılar söyleyip, albümler yap. Yap ki, ben yaşlanınca seni dinleyeceğim!’ dedi, şarkı söylemeye ve ilk albüme beni hazırlarken.
İlk albümünüz ‘Bekriya’da Türk Sanat Müziği şarkıları söylediniz. ‘Bekriya 2 - Balkania’ da ise Boşnakça, Arnavutça, Makedonca, Sırpça ve Türkçe şarkılardan oluşan… ‘Bekriya’ ne demek?
‘Bekriya’ ‘Çok içki içen’ demek. Babam içerdi, meyhanesi de vardı. O nedenle bu ismi koydum ilk iki albümüme.
Siz albümünüzde bir tek Sezen Aksu’yla şarkı söylemediniz. Daha birçok ünlü isimle de… Üstelik oyuncularla şarkılar söylediniz, ‘Makyaj Odası Şarkıları’ adını verdiğiniz 3. albümünüzde. Kimler yok ki… Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Nejat İşler, Cem Yılmaz, Halil Ergün, Yılmaz Erdoğan, Oya Başar, Erkan Can, Şebnem Sönmez, Özgü Namal, Yasemin Yalçın, Olgun Şimşek… Makyajını yaptığınız ünlüleri, şarkıcıları değil de oyuncuları bir araya getirip onlara şarkı söyletmek ve bunları bir albümde toplamak fikri nasıl… Makyaj odasında mı? (Gülmeler…)
Makyaj odaları yani kulislerde; hoş sohbetler ve güzel anıların yanı sıra yaşanmışlıklar, kırgınlıklar, sıkıntılar vardır. Ki bunları orada öğreniyorsun, görüyorsun, yaşıyorsun. Bu sıkıntılar, hayatta yaşanan engeller, zorluklar ve paylaşımlardır o ünlü isimleri oraya yani o kulise getiren. Oradaki insanlar oraya yani oynayacağı role, söyleyeceği sahneye layık olan insanlar. Ve onları sevenlerle buluşmak üzere hazırlanırlarken yüzlerine makyajlarını yapmak, onlara sahne – ekran önüne çıkmadan son dokunan sizsiniz. Ve ayrıca orada iletişimin her türünü, insanlarla, hayatla nasıl iletişim kurmak gerektiğini öğreniyorsunuz. Arada da o odalarda mırıldanılan şarkılar… Böyle bir şey neden olmasın dedim. Ve sevdiğiniz bu isimlere söyledim. Onlar da sağolsunlar kabul ettiler. Ve daha da güzeli, hiçbiri de ‘Kimler olacak, nasıl olacak, Şu varsa ben varsa ben gelmem’ demedi. Ki bilirsin ki böyle şeylerle çok karşılaşılır bu sektörde. Ne mutlu ki bu çalışmada öyle bir şey olmadı. Hiçbir çıkarın dönmediği, bir vefa örneği oldu bu albüm.
Aynen… Bu nedenle çok şanslıyım. Mesela film seti makyözlüğü yaparken başka bir televizyon çekimi ya da başka bir işim çıkarsa, çalıştığım isimler, Yılmaz (Erdoğan), Tolga (Çevik), Demet (Akbağ) ‘Sen işine bak, burayı düşünme, biz hallederiz’ derler. Hani vardır ya, var etmek için değil yok etmek için uğraşırlar, destek değil köstek olma durumu… Ne mutlu ki çalıştığım isimler hep bana destek oldular. Bu çalışmada da gösterdiler bunu. Vefa örneği olduğu için de albüme yansıdı bu güzellik.
İYİLİK YAPMAK DÜNYANIN EN ZOR İŞİDİR!
Peki sevgiyi ve bazı şeyleri çıkarları için kullananları ne yapmalı?
Bu, onların acizliği, zavallılığı… Karşısındaki insanı, çıkarları için kullandıkça aslında bilmiyorlar ki kendileri basitleşiyorlar ve aslında kendileri kaybediyorlar. Bir şeyi biri için ben yapmak istiyorsam yaparım. Olması gereken budur. Sezen’in bir sözü vardır bu konuda, söyleyeyim; bir gün sohbet ederken ‘İyilik yapmak dünyanın en zor işidir!’ dedi. İyilik yapan da iyilik yapılan da iyi olmalı. Olmalı, olmalı, olmalı. Hiçbir karşılık beklemeden… Yani diyeceğim o ki iyilik çok zor bir şey. İyiliği herkes yapamaz. Bu nedenle kimseyi çıkarları için kullanmadan, sevgiyle yaşamak en güzeli, en doğrusu.
‘Makyaj Odası Şarkıları’ albümünde, ünlü isimlerin söylediği şarkıların seçimini neye göre yaptınız peki?
Onu da şu şekilde… Hani herkesin en iyi bildiği ve en iyi yaptığı bir şeyler vardır ya. Biz de bundan yola çıkarak… Albümde yer alan isimler de en iyi bildiği şarkıları söylediler.
Her hafta sahnede Balkan melodilerini müzik severlerle - dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bunun yanı sıra konserleriniz de devam ediyor. Makyöz Suzan Kardeş, insanların kalbine, şarkılarla makyaj yaparken hangi duygularla ve renklerle karşılaşıyor daha çok?
3 yıldır, her Çarşamba Zarifi’de sahne alıyorum. Çok keyifli gidiyor. Şarkılar söylüyoruz, keyifli sohbetler eşliğinde. Bir de ben sadece şarkı söylemiyorum. İnsanları gözlemliyor, onların ruh durumlarını anlayabiliyorum. Rakısı bitmişse, durgunsa ya da mutsuzsa o kişiye doğru yönelip ortama dahil olmasını sağlıyorum bir şekilde.
“Şarkıcı olmanın tuhaf bir tarafı varmış.” diyorsunuz. Nasıl bir tuhaflık bu?
Yani anlatılmaz bir his bu. Ben yorumcu değilim, okullu değilim. O yüzden ‘Ben şarkıcıyım’ diyemiyorum. Ama anlatılmaz bir yanı var şarkı söylemenin. Duygularınızı, kalbinizin sesiyle…
ARTIK AŞIK OLMAMAM GEREKTİĞİNİ ANLADIM!
Kalbinizin sesi deyince… Aşk nasıl ses veriyor, kalbinize girdiğinde…
İçimdeki ses… Ben artık aşık olmamam gerektiğini anladım! Aşık olan bazı kadınlar ama bazı kadınlar; erkeği, kendi merkezi haline getirip, kendine zarar veriyor. Ki bu da seni ilerletemiyor Hele de eğer çalışan bir kadınsan; hayallerin, ideallerin varsa, bir takım engellerin oluyor, olmuyor değil. Aşk, kendini kaybetmediğin sürece güzel. Kendini kaybedersen, yolda yürürken freni kontrol altına almazsan - alamazsan, yuvarlanır yuvarlanır büyürsün çığ gibi ve bir yerde takılıp kalırsın. Yürüyemezsin. Aşk böyle bir şey işte.
KADINLAR, ONLARI ARSIZLAŞTIRDIKLARI, ÇOK ÖNEMSEDİKLERİ İÇİN, ERKEKLER AŞKTA VURDUMDUYMAZ!
Erkekler niye bu kadar vurdumduymazlar aşk ve kadınlar konusunda?
Kadınlar, onları arsızlaştırdıkları, çok önemsedikleri için… Kadınlar onlara bu şekilde davrandıkları için… Erkekleri, kendi hayatlarının merkezlerine koydukları için. Böyle yaptıkları sürece bu şekilde devam edip, böyle gidecek.
Nasıl biri sizi etkilemeye yetiyor?
Ben bazı duyguların yaşla yaşandığına inanıyorum. Eskiden tahsili var, kültürlü ya da nazik davranıyor diye aşık oluyordum. Ama artık öyle değil… Ne kadar yanımda, ne kadar değer veriyor, ne kadar özen gösteriyor. Bunlara bakıyorum artık.
ERKEK YAŞLANINCA GÜZELLEŞİYOR!
Bir de çoğu insanda; aşk bitince kendine acıma, geriye sarma durumları vardır. Neden böyle yapar insanlar? Bir kaçış mı bu?
Hepimiz yapıyoruz bunu. Ben de geriye sarmayı sevmiyorum. Çünkü her şey kadın için zor. Çünkü bir kadın erkek gibi yaşlanmıyor. Erkek her şeyi delikanlıca, düşünmeden, hesapsızca yaşıyor. Oysa kadın acı – tatlı, kolay – zor her şeyi yaşıyor, çekip çeviriyor. Ama belli bir yaşa gelince kadına göre erkek yaşlanınca güzelleşiyor. Erkek güzelleşince de sen paniklemeye başlıyorsun.
‘Her yaşın kendine göre bir güzelliği var’ avuntusu devreye giriyor bu kez.
Aynen öyle… O bir laf… Ama yaşlı bir kadının güzelliği ne olabilir? Kırışık da olmasa güzel olursun ama erkeklerde kırışıklık olsa da doğasında varsa…
Birçok konuda bilgi ve fikir sahibisiniz. Hem de ayrıca çok renkli bir kişiliğiniz var. Tüm bunları neye borçlusunuz?
Doğaya… Doğa yani tabiat bize her şeyi fazlasıyla veriyor. Almasını, ondan doğru şekilde yararlanmasını bilirseniz her şey yolunda gidiyor. Tabiat her şeyi sunuyor, yağmur yağdırıyor, çalışmak için yetenek fırsat veriyor. Her şeyi, herkese yetecek kadar fazlasıyla veriyor. Bunu anladığınız zaman da hırslarınızı törpülüyor, yok ediyorsunuz. Hayat ne şekilde zorlarsa zorlasın, zamanı gelince sorunları, zorlukları bir yerde çözüme ulaştırıyor. Ben bunu öğrendiğimden beri… Ama dediğim gibi… Almasını, görmesini bilmek lazım. Ha doğanın verdiğini göremiyorsan, alamıyorsan o da insanların bileceği iş.
‘Benim için her şey öğrenmeyle ilgili.’ diyorsunuz. Buradan yola çıkarsak, hayatın size öğrettikleri…
En önemlisi doğayla iç içe yaşamayı… Doğayla yaşamak demek; hayvanlarla, bitkilerle yaşamak değildir. Doğayla yaşamak, yani zorlamadan, size verilenlerle… Ama durup beklemek değil, çalışarak, öğrenerek, emek vererek, yorularak… Yaşadığınız hayatı başka şekilde göstermeden, kendiniz gibi olarak... Kendiniz gibi olup, değer verdiklerinizle, ailenizle, işinizle, sevdiklerinizle… İşte bunlardır hayatı anlamlı ve iyi kılan. İşte bunlardır hayatın bana öğrettikleri…
Makyaj yaşı lise yaşındaki öğrencilere kadar indi. Bir de son zamanlarda insanların yaptıkları makyajlar hep aynı, birbirini taklit eden ve dolayısıyla bu nedenle hep birbirine benzeyen yüzler görüyoruz. Neden doğal olup, kendi tarzını yaratmak yerine birbirlerine benzeyen makyajlar yapılıyor? Özellikle de 17 – 20 yaşındaki genç kızların makyajla kendini büyük gösterme çabaları…
Ah be Melike. Aynen… Benim de dikkatimi çeken, şaşırdığım ve üzüldüğüm noktalardan biri bu. Geçtiğimiz aylarda Beyoğlu’nda çekim yapıyoruz. Bir ara Galatasaray Lisesi’nin önünde, yolda durup gelip geçen insanlara baktım. Yahu 10 kişinin 7’si aynı olur mu? Aynı model - renk saç, ruj, aynı giyim tarzı… Ah gençler… Kendilerine o kadar yazık ediyorlar ki… Sen 15 – 17 yaşında bunları yaparsan, 30 yaşına geldiğinde n’apacaksın? Şu an doğal, genç, diri, natürel, güzel, taze halinin kıymetini bilmezsen ohooooo… Bir de anlamadıkları ne biliyor musun, makyaja bu kadar genç yaşta özenenlerin? ‘Şimdi gencim, yaparım, güzelleşirim’ diyor. Halbuki 30’undan sonra, yeri zamanı geldiğinde zaten yapacaksın. Ama işte o zaman erken yaşlarda makyajlarla zarar verdiğin cildin, gençliğin geri gelecek mi? Hayır. İşte bunu bir anlasalar…
5. albümünüz için çalışmalara başladınız. Bu kez hangi tarzda…
Bu kez değişik bir konsept deniyoruz. Hatta şöyle söyleyeyim, öyle bir şey yapacağım ki, bir daha bu tarzı ve hatta kopyasını bile yapamayacaklar, çıkaramayacaklar.
MAKYAJ MALZEMELERİ İLE YAPTIĞIM RESİMLERİMİN SERGİSİ OLACAK!
Setler, makyözlük, konserler devam ediyor. Yakında albüm de çıkacak. Bunların paralelinde başka neler var, yapmak istedikleriniz arasında?
Sadece makyaj malzemeleri ile resimler yapıyorum. Nisan – Mayıs aylarında bir sergi açacağım.
Hürriyet-Melike BİRGÖLGE