SABA TÜMER "BEN AKILLI DEĞİL, ZEKİYİM"
MAGAZİNCİ FOTO GALERİ- Ekranların ’Bayan Kahkaha’ lakaplı ünlü sunucusu Saba Tümer, kısa süren bir aradan sonra "Saba Tümer’le Oyuna Geldik" isimli eğlenceli yarışma programıyla ekrana geri döndü.
Ünlü sunucu, SES Dergisi için çocukluk arkadaşı Aslı Altıkulaç Saçar’la buluşup keyifli bir sohbete imza attı. Saba Tümer’in televizyonculuk macerası, özel hayatı ve duygu dünyasıyla ilgili sözleri oldukça ilginizi çekecek.
tv 8’de ‘Saba Tümer’le Oyuna Geldik’ isimli bir yarışma programın başladı. Neden yarışma programı?
Yaklaşık iki sene önce format değişikliğine gitmem gerektiğine karar verdim. Bende şöyle bir anlayış var: Bir işin hakkını vererek en iyisini, en güzelini yapıyorsun. Ondan sonra da “tamam artık” diyorum hedefim kalmıyor ya da hedef değiştirmek istiyorum. Sohbet programlarında yaklaşık haftanın 5 günü 15 yıldır konuşuyorum herkesle.
Yaklaşık kaç konuk ağırlamışsındır? Saydın mı hiç?
Ooo düşünemiyorum, hesaplarsam bayağı çok... Saymıştık bir aralar. 4 binin üstündeydi!
Formatı Madrid’de televizyon izlerken buldu
Yeni programın fikri nasıl oluştu? Program yabancı format mı?
Tamam, sohbet etmeyi ve yeni insanlar tanımayı çok seviyorum ama herkesi birkaç kere konuk aldıktan sonra artık değişik bir şey yapmam gerektiğini anladım. Çünkü hem kendimi hem izleyiciyi eğlendirmem lazım. Tam “Ne yapayım?” arayışı içerisindeyken, Real Madrid – Galatasaray maçını izlemeye Madrid’e gittim. Maçtan sonraki gece hastalandım ve otel odasından çıkamadım. Televizyonda zap yaparken bir programa denk geldim. Program yıkılıyordu. Ünlüler oyun oynayıp eğleniyordu. “Allah, formatımı buldum. Ben de böyle bir şey yapacağım. Talk show’la karıştıracağım” dedim.
Sonuçta sen de içine bir şey ekledin. Programı olduğu gibi yapmıyorsunuz değil mi?
O programın aynısı diyemem ama ben orada ne yapmak istediğimi buldum. Ünlü konuklarla beraber hem oyun oynayacaksın hem sohbet edeceksin hem de eğleneceksin. O sırada Acun tv8’i aldı. Bana, “Eylül’de yayına gireceğiz. Seninle programa başlayıp önceden duyurmam lazım. Sana ihtiyacım var” deyince; ben de “Okey ama ben böyle bir format yapmak istiyorum” dedim. Acun da bana, “Eski programına devam et” dedi. Arkadaşım kanal almış ve benden eski programı yapmamı istiyordu. İspanya’da seyrettiğim format çok güzeldi ama bizim izleyecimizle örtüşebilecek bir format değildi. O nedenle oyunları değiştirmek lazımdı. Ben de “Böyle bir şey yapmak istiyorum. Bunun bana başka versiyonunu bulalım” deyince, ‘Hollywood Game Night’ oldu.
Format senin için mi alındı? Risk aldığını düşünmedin mi?
Evet, aynen öyle oldu. İnsanların ünlüler için yemez, içmez, hastalanmaz gibi bir algıları var. İstediği kadar ünlü olsun, onların da hırsları var. Onlar da yarışıyor, oyun oynuyor. Onları oldukları gibi göstermek bu şekilde izleyici ile buluşturabilmek de çok önemli bir şey... Formatı aldık. Sonra, “Doğru zamanı bekleyelim. Ne zaman girsin?” dedik. Formatı o kadar çok sevdim ki başka bir şey yapmak istemedim. İşimin arkasında durup ne olacağını kendim de görmek istedim. Daha değişik bir şey yapmak istedim. Bir şekilde kendimden sıkılmıştım.
“Her zaman ‘risk alıp karadan uzaklaşmazsam okyanusları keşfedemeyeceğime inandığım için’ kafamda hiç soru işareti olmadı”
Konuk almak istediğiniz ünlülerin programa yaklaşımı nasıl?
O sıralar bir gün yemeğe misafir çağırdım. Beyaz, Sertab Erener ve İrfan Şahin gibi bir sürü insan yemek yerken bir baktım Sertab, Beyaz’a “Acun kapmış. Hiç sorma, çok üzüldüm” diye bir şeyler anlatıyor. Ben de, “Acun neyi kapmış?” diye sordum. Sertab, “Amerika’dayken deli gibi seyrettiğim bir program vardı. O formatı almayı çok istiyordum ama Acun almış” deyince ben de “O format benim” dedim (Gülüyor). Şoka bak… Her zaman ‘risk alıp karadan uzaklaşmazsam okyanusları keşfedemeyeceğime inandığım için’ kafamda hiç soru işareti olmadı. Hatta Sertab hemen konuk geldi.
Senin böyle bir formatı yönetiyor olman onlar için de önemli bir şey. Kendilerini senin yanında daha rahat hissediyorlardır.
Tabii... Hatta, bayağı bir kapışan konuklar oluyor. O kadar hırslananlar oluyor ki “Ne oluyor arkadaşlar oyun oynuyoruz” diye müdahale etmek zorunda kalıyorum.
Peki izleyici nasıl tepki verdi?
İlk bölümümüz yayınlandı ve reytingler çok iyi çıktı. Herkes seyrederken çok eğlendi ama çok gürültülü diye yazanlar da olmuş. Bir, iki, üç tıp! oynamıyoruz. Gürültü oyun oynamanın doğasında var ama izleyici de bunu yavaş yavaş benimseyecek. Şimdi çok alışıldı tabii, dizilerde 10 dakika boyunca oyuncuların öylece birbirlerine bakmasına… Ekrana en azından bir heyecan gelecek. Keyifli insanlara, gerçekten gülmeye ve eğlenmeye çok ihtiyacımız var. Ama ben çok yoruluyorum.
Neden?
17 yıldır kalkıp oturduğum yerde en fazla yaptığım hareket ayağımı sallamak oldu. Şimdi ise üç saat ayakta topuklu ayakkabı üzerinde duruyorum. (Gülüyor)
“Yay burcuyum ve tekdüzeliği sevmiyorum”
Sen hareket etmeyi çok seversin değil mi?
Hayat beni ayağa kaldırdı. (Gülüyor) Doğru söylüyorsun. Ne kadar mutlu olsak da çok uzun süre aynı şeyi yapmak insanı rutine sokuyor. Uzun süre aynı şeyi yapan insanlara çok büyük saygı duyuyorum ama ben öyle değilim. Kafanın daha fazla çalışması için yenilikler yapman lazım. Yay burcuyum ve tekdüzeliği sevmiyorum.
Televizyona ara verdiğinde neler yaptın? Bu arada unutulduğunu hissettin mi?
Eğer sen gerçekten bir şeyler veriyorsan, izleyici senin onlara ne hissettiğini her daim hatırlar. İzleyicinin beni unutması mümkün değil. Çünkü beni görünce kendisini iyi hissediyor. Sürekli ekranda olup izleyiciyi sıkacağına, arada bir özlenmekte iyi bir şeydir.
Zamanı nasıl değerlendirdin?
Makyaj yapmadım, cildimi dinlendirdim. Fön çekilmeyince saçlarım çıktı, gürleşti. Spor yaptım, gezdim, tozdum. Arkadaşlarımla, ailemle vakit geçirdim. Sevdiğim seminerlere gittim. Güzel vakit geçirdim. Biliyor musun, “Aaa niye çalışmıyorum?” diyecek vaktim olmadı.
Vaktin olmadı mı? O tempodan sonra, “Vay ben ne yaptım?” demedin mi?
Ama ben Egeliyim. Bildiğin tembelim. Haftanın 6 - 7 günü performans göstermem benim için bir mucizeydi. NTV’deyken sabah haberleri sunuyordum. Bir gün araba geldi, sabah saat 4’te bindim. “Aaa aya bak; ne güzel” dedim. Bir düşündüm ki ben uyandığımda ay görüyorum; insanlar güneş.
Seni çocukluğundan beri tanıyorum. Her zaman pozitiftin ve bu kahkahaların hep vardı. Hiç dertlenmiyormuşsun gibi gözüküyor. Gerçekten hayata böyle mi bakıyorsun?
Sen de biliyorsun zaten dışarıdan kimseyi acımla mutlu etmeyi de sevmem. Ayrıca kimseye içimi açıp bunaltmayı da... Acıdan beslenen insanlar da var. O benim sorunumsa ben kendi içimde kendi kendime çözmeliyim. Evet, hayata karşı vurdumduymaz bir halim var ama o benim koruma kalkanım. Aslında son derecede naif bir tipim. Zaman içerisinde, tecrübelerle, yaşla da beraber kabul etmeyi öğreniyorsun. Tabii ki oturuyorsun ve ağlıyorsun ama bir şekilde oradan çıkıp o enerjiyi değiştirmen lazım. Mesela kendi kendime sırayla komik bir şey koyarım ve onu seyrederim ya da sevdiğim komik bir filme giderim. Telefon rehberimi, “Kim beni bugün güldürür” diye kurcalarım.
Seni güldürecek birilerini bulabiliyor musun?
Valla idare edecek kadar 3 -5 tane buluyorum. Bazen bir tatile gidiyorum ve kafamı dinliyorum. Kendi içime dönüyorum.
Senin mistik yönün de var…
Evet, çok enteresan şeyler oluyor. Bundan 4 - 5 sene önce duygusal olarak dibe vurduğum bir dönem yaşadım. Bayağı kötüydüm... Dışarıda kahkaha atıyordum ama çok kötüydüm ve devamlı bir çıkış noktası bulmaya çalışıyordum. İşten eve, evden işe modundaydım. Akşam programa deli gibi mailler geliyordu. Bir mailde annemin Ankara Koleji’nden bir arkadaşı, “Ben annenin arkadaşı Refik. Beni arar mısın lütfen” demiş. Sabah olunca aradım. “Kızım aradığına çok sevindim. Annenle yıl sonunda birbirimize mektuplar yazmıştık. Annenin yazdığı mektubu buldum. Sana göndermek istiyorum” dedi. Bir ay sonra mektup geldi. Arkadaşına temennilerini yazmış. En sonunda kocaman bir not: “Bu hayatta hiçbir şeyi kafana takma.” Annemden bana mesaj gelmiş gibi geldi.
Beklediğin mesaj annenden geldi…
Evet, beklediğim mesaj annemden geldi. Yıllar sonra bir anda o ruh halimden çıktım. Kadın resmen beni duyuyor; görüyor dedim. Daha sonra olayı teyzeme anlattım. Annemden hiçbir zaman, “Kafana bir şey takma” diye bir cümle duymamıştım. Böyle enteresan bir anı oldu.
Gelelim aşka. Aşk yok mu?
Keyifli bir dönem geçiriyorum diyelim.
Yani keyifli birileri var o zaman hayatında. Bunu mu anlayalım?
Şimdi ben bunu diyeyim; sen de deşme.
Çok neşeli, pozitif ve enerjik bir kadınsın. Aşık olduğun zaman bu hal ve hareketlerin değişiyor mu?
Daha da değişiyorum. Değmeyin keyfime… (Kahkahalar)
Peki kıskanır mısın?
Kıskanmıyorum. 1997 yılında bir erkek arkadaşım vardı. Gerçekten çok aşık oldum. Hayatımda ilk ve son kez onu kıskandım. Kıskançlığı kendime yediremediğim için çocuktan ayrıldım. 10 yıl sonra bir yerde karşılaştık neden ayrıldığımı söyledim. Geçen zamana bak… Çocuk ne olduğunu sonra öğrendi.
Çocuk sahibi olmakla ilgili düşünceni merak ediyorum. Sen de teyzesin, anne yarısısın…
Yedi tane yeğenim var. Çocukları çok seviyorum; bayılıyorum ama gerçekten hani şu ana kadar öyle bir şey gelmedi.
Çocukları büyütmeye enerjin yetecek mi?
O başka bir güdü. Allah onun sabrını da koşuşturmasını da veriyor. Kalkıp birine çok aşık olup evlendim, hamile kaldım. Tabii ki doğururum.
Konuşmaktan hoşlaşmıyorsun ama bu Mehmet Aslan konusuna gelmek istiyorum…
Milletvekili koca. (Gülüyor)
Bir sürü açıklama yaptın ama yine de insanlar sizin arkadaşlığınıza çok ikna olmadılar.
Niye ikna olmadılar onu bilmiyorum. Ben kendi yaşayacağım ilişkiye magazin basınıyla değil, kendim özgür irademle karar veririm. Ondan sonra benim dedikodumu çıkartıyorlar.
Gazeteciler sormadan hemen sevgili mi yazıyorlar?
Yılbaşında gerçekten büyük bir tesadüf üzeri karşılaştık. Aynı saatte dünyanın başka iki yerine uçaklarımız varmış. “Elit öpücük” diye yazdılar. Bir baktım Mehmet kontuarda. “Ay nereye gittiğini zannediyorsun?” dedim. Kontuardaki görevli arkadaşa da, “Şahitsin. İki tane ayrı bilet kestin” dedim. Kızcağız da gülüyordu.
Bu yazılanlar çizilenler seni etkilemiyor değil mi?
Yok canım hiç etkilemiyor. Sen beni biliyorsun. Hatta geçenlerde Mehmet’i, “Gel Sevgililer Günü’nde yemeğe çıkalım. Kafaları karıştıralım” diye aradım. Biz artık bu vaziyetteyiz. Mehmet’in annesi Arzu Abla, “Mehmet’le senin kısmetin kapanıyor” diye çok kızıyor.
Sabacığım son olarak hayatta pişmanlıkların var mı?
Pişman olacağım bir şey çok şükür yok. Sahip olduğum her şeye şükrediyorum. Hani daha akıllı gibi olan kadınlardan olmak isterdim. Kafasında bir proje olan kadınlar. Ben zekiyim; akıllı değilim. İkisi çok farklı şeyler. Ben bu kadar kendimi taşımak için debelenip duracağıma; onlar gibi zengin bir koca bulup evimde oturabilirdim. Ama ben, onu yapabilecek tipte bir insan değilim. Ben aşk, sevgi ve duygusallığa önem veriyorum. Pişman mıyım? Hayır, hiç değilim. Bir daha dünyaya gelsem yine yapamam ama yapabileni takdir ediyorum.