SUZAN AVCI: ’ESMER METRES OLMAZ’ DEDİLER, SARIŞIN OLDUM
Türk sinemasının ünlü ’vamp kadın’ı Suzan Avcı, oyunculuk kariyerine dair bilinmeyenleri anlatırken, "Esmer metres olmaz, sarışın olman gerek dediler. Sarışın olunca benim yıldızım parladı" dedi.
Türk Sinemasının ‘vamp’ kadını. 367 film ve sayısız tiyatro oyununda oynadı. Şuh kahkahaların ardında hüzünlü bir hayat hikayesi varmış meğer. Suzan Avcı bu kez kendi hikayesinin perdesini POSTA için araladı.
Türk Sineması’nın efsane ‘kötü kadını’ karşımda...
Vallahi ben de çok şaşkınım. Bu havada bastonumla beni nasıl evden çıkardın sen çocuğum, nasıl ikna oldum? Ben de anlayamadım...
‘Vamp’ bakışlı bir kadın bekliyordum. Dünyanın en naif insanısınız. Ve 82 yaşa göre harika görünüyorsunuz...
Ruhum genç çünkü. Hayat güzel, yaşamak çok güzel. Sabahları gazetemi okuyorum. Sağlığım izin verdikçe sinemaya gidiyorum. En son ‘Şampiyon’ ve ‘Müslüm’ filmlerini izledim, bayıldım. ‘Şampiyon’da Farah Zeynep Abdullah’ı, ‘Müslüm’de Timuçin Esen’i çok beğendim. Döktürmüşler.
BEREN SAAT EVLENDİ KÖŞEYE ÇEKİLDİ, NİYE ÖYLE YAPTI AYOL!
Gençleri de takip ediyorsunuz o zaman...
Bir de Beren Saat iyiydi ama evlendi kenara çekildi. O niye öyle yaptı ayol! Anlamadım yani. Başarılı bir çocuktu.
Bu dönemin Suzan Avcı’sı kim?
Yok ki! Hani nerede? Bizim zamanımızda bir ev, bir mahalle vardı. Bakkalıyla çakkalıyla, kötü kadınıyla, komşusuyla... Benim Şişli’de otururken kapıcım öldü, ben indim yanlarına, baş sağlığı diledim. Şimdikiler bunları yapıyor mudur? Hiç sanmam yani.
Sizin hikayeniz nasıl başladı? Nasıl Suzan Avcı oldunuz?
Artist olmak hayali hep içimde vardı. Üç kız kardeşiz biz. Annem 24 yaşında dul kalmış bir kadındı. Bir gün gazeteye bakarken “Metin Erksan 14-15 yaşlarında esmer bir kız arıyor” yazısını gördüm. Altında ‘Duru Film’ yazıyordu. Yol bilmem iz bilmem. Samatya taraflarında oturuyorduk.
Ne yaptınız?
Mecidiyeköy’deymiş ‘Duru Film’. Önce Taksim’e gittim. Oradan Mecidiyeköy’e kadar yürüdüm. Şimdiki gibi değil ki... Bomboş oralar. Bir şekilde buldum, girdim içeri, aval aval bakınıyorum...
Sonra?
Yaşlıca bir bey yaklaştı yanıma. “Hayırdır, ne bakınıyorsun?” dedi. Anlattım durumu. “Düş arkama” dedi. Beni içeride birilerine götürdü. Hemen kabul edildim fakat “Çekim için annenin, babanın izni var mı?” diye sordular. “Var” diye yalan söyledim. Bir de evin adresini verdim. Annem işe gidince ben rahat rahat çıkarım diye düşündüm. Ertesi gün annemin hasta olacağı tuttu. Gitmedi işe.
Eyvah!
Kapı çaldı, annem açtı. Durumu anlayınca çok affedersiniz “Benim o...pu olacak kızım yok” dedi. Onların yüzüne kapıyı kapayınca beni bir dövmeye koyuldu. Vurduğu yer önce şişiyor sonra simsiyah oluyor... Tam istedikleri kızmışım halbuki!
Ama siz vazgeçmediniz...
Vazgeçmedim ama annemden korktuğum için bir süre hayalimi bastırdım. Annem gibi ben de tekstil fabrikasında çalışıyordum. Tek eğlencem cumartesi günleri Etyemez’den denize girmekti. Arkadaşım filan da yoktu. Kendi kendime bir denize dalıp çıkıyor, sonra bir şeyler okuyordum.
Flörtleriniz de mi olmuyordu?
Bir gün orada güneşlenirken bir çocuk yaklaştı, “Bacakların çok güzel” dedi. Kara kuru bir kızım haaa! Çocuğum daha. Hiç duymamışım ya, sen bir etkilen bundan... Eve gittim koştura koştura. Musluğun üzerinde bir ayna vardı. İndirdim onu, bacaklarıma bakıyorum... Aklımdan çıkmadı bir daha. Birkaç hafta sona yine geldi. Meğer o da burada teyzesinin yanında kalıyormuş. İzmir’den gidip geliyormuş. Biz başladık flört etmeye. Sonra kısa sürede evlendik.
İkna etmeye çalışsanız ikna olmaz mıydı oyunculuk yapmanıza?
Olmadı. Ailesi beni istememişti zaten. Zor bir evlilikti. Yürümedi, bir yıl sonra oğlum bir yaşındayken onu da alıp buraya, annemin yanına döndüm. Annemin yanında bir yıl kaldık. O bir yılda Alp (Akşıray) hiç gelmedi yanıma. Oğlum iki yaşına girerken geldi, “Hadi dönelim” dedi. “Nereye döneceğiz?” dedim. “Sen bir iş tuttun mu?” diye sordum, cevabı “Yok”. “Ailen bizi kabul edecek mi yanlarına?” dedim. O da yok.
E, ne yaptınız?
“O zaman ben burada kalayım, taksiye çıkarım” dedi. Ben de ona kıyamadım. “Sen şimdi dön, ben burada halimi vaktimi düzeltirsem seni çağırırım” dedim. Ama olmadı, boşandık. Aklım da hâlâ artistlikteydi. Öyle hemen de meşhur olunmuyor ki evladım. Önce tiyatroda başladım. Muammer Karaca’da çalıştım. Sonra Toto Karaca Tiyatrosu’na, ardından da İstanbul Tiyatrosu’na girdim. Orada bir oyunda metres rolü için düşünmüşler beni. O yüzden sarışın olmamı istediler.
Esmer olunca olmaz mıymış?
“Esmer metres olmaz, sarışın olman gerek” dediler. Ama iyi ki yapmışım. O gün ben tiyatroda sahneye bir çıktım, böyle bir alkış kıyamet yok. Alkışlar, fotoğraflar... Anlayacağın sarışın olunca benim yıldızım parladı.
BİR BODRUM KATINDA FARELERLE YAŞIYORDUK
O zamana kadar hayli zorluk çekmişsiniz ama...
Deli misin! Galatasaray Lisesi’nden aşağı inen sokakta, bir apartmanın bodrum katında farelerle yaşıyorduk annemle. Tiyatrodan aldığım yevmiye 300 liraydı. O da ancak kiramıza ve el harçlığımıza yetiyordu.
Çok küçük yaşlarda girmişsiniz o dünyaya. Kendinizi koruyabiliyor muydunuz?
Bir keresinde Adana’da çalışıyoruz. Seyhan Barajı’nın orada. Oynadığım jön “Suzan Hanım, akşam yemeğe çıkalım mı?” dedi. “Ne diyorsun lan sen!” dedim. Eğildim, yerden taşı aldığım gibi kafasına fırlattım.
Zorladı mı sizi, yoksa sadece “Yemeğe çıkalım” dediği için mi?
Evet, ama benim o zaman aklımda hiç flört yok. Bana çok ayıp geliyordu. Yetişme şeklimden dolayı ben onu bile çok kötü bir şey sanıyordum. O kadar cahildim ki güzel olduğumu bile bilmiyordum yahu!
Oynadığınız jönlerden beğendiğiniz kimse olmadı mı?
Vallahi de olmadı, billahi de olmadı.
ÇOLPAN İLHAN'IN DURUMU ÇOK İYİYDİ, O ALIŞVERİŞ YAPARKEN BEN BOŞ BOŞ VİTRİNLERE BAKIYORDUM
Kızınızın babasıyla nasıl tanıştınız?
Çolpan İlhan ve Sadri Alışık ile ‘Turist Ömer’serisini çekmek için Berlin’e gitmiştik. Akşam onlar karıkoca dışarı çıkıyor, benim otelde canım sıkılıyordu. Gündüz desen Çolpan’ın durumu iyi tabii. Çıkıyor en güzel yerlerden alışveriş yapıyor. Ben yapamıyorum, boş boş dolanıp geri geliyordum.
Hiç mi paranız olmuyordu?
Daha iyi paralar kazanmaya başlamamıştım. Belli bir param vardı. Onu da takma kirpik takıntım için ayırmıştım. Ama sanmayın ki bir benim, bir Türkan Şoray’ın kirpikleri takmadır. Neyse... Bir akşam Çolpan, “Sen de gel bizimle. Senarist Erdoğan Tümer ile yemek yiyeceğiz” dedi. “Ay çok memnun olurum” dedim.
ARKAMDA KİMSE YOKTU, BEN HEP KENDİ EKMEĞİMİ YEDİM
Nihayet aşk geliyor galiba...
O gün beğenmedim. “Ay bu ne? Papaz gibi bir adam” dedim. Sonra başka bir sefer karşılaştığımızda gözüme farklı göründü. Görüş de o görüş oldu zaten.
Sizce hak ettiğiniz yerde misiniz?
Ben kendi ekmeğimi yedim kızım. Türkan Şoray’ın arkasında Rüçhan Adlı, Fatma Girik’in arkasında Memduh Ün, Filiz Akın’ın arkasında Türker İnanoğlu olmasaydı onlar da olmazdı. O paraları göremezlerdi. Benim arkamda kimse yoktu. Ben her şeyi kendim yaptım.
Bugün teklif gelse dizilerde oynamak ister misiniz?
Geliyor zaten ama istemiyorum. Dizilerin çalışma saatleri belli. Ben o şartlarda çalışamam. Zaten sağlığım da elvermez.
Eski yıllarda Suzan Avcı
EN İYİ 'KÖTÜ KADIN' I'M, BEN...
Lale Belkıs ve Aliye Rona da Türk sinemasının ‘kötü kadınları’arasında. Sizce en iyiniz kimdi?
I’m, ben... Yerim dolmuyor işte, olmuyor yani.
82 yaşındasınız...
Bütün olarak bakınca iyi bir hayat mıydı sizinki? Bir daha dünyaya gelsem yine sinemacı olurum. Yine aynı yoldan yürür, her günüme şükrederdim.
Oyunculuğa hayatını adamak isteyen gençlere ne önerirsiniz?
Ben bir Cahide Sonku gördüm. Kadının asaletini kelimelerle anlatmam mümkün değil. Öyle bilinçli ve işine hakimdi ki... Bir oyun oynuyoruz mesela tiyatroda karşılıklı. Omzunu şöyle hafifçe bir milim oynatınca ışığın nereye düşeceğini bilirdi. Şimdikiler bunları biliyor mudur? Öğrenmeye gerek duyuyor mudur? Bilemem... Ama bunları bilirlerse ancak o zaman unutulmaz olurlar, ancak o zaman Cahide Sonku olabilirler. Bunu hiç akıllarından çıkarmasınlar. Ropörtaj:Oya ÇINAR-Posta.com.tr