YUMURTA?YI İYİCE ?KAYNATTILAR?... ÜNLÜ YÖNETMEN SİNAN ÇETİN KENDİ PROGRAMINDAN ELEŞTİRİLERE YANIT VERDİ?
Sinan Çetin, geçtiğimiz hafta filmle ilgili görüşleriyle ilgili basında yer alan haberlere ve eleştirilere yanıt verdi.
Her hafta Perşembe akşamları tv8 ekranlarına gelen ve ilgi odağı olan Yaşamdan Dakikalar programında geçtiğimiz hafta masaya yatırılan Yumurta filmi yeniden ele alındı.
SİNAN ÇETİN: Birdenbire Yumurta adlı filme bir düşmanlık istemeden yaptım ve kendime gerçekten çok kızıyorum, çünkü bir şey yapmış insanlar var karşımızda, bir film yapmış bir çocuk var. Ben o çocuğa karşı herhangi bir husumet beslemiyorum çünkü bir film yapmış ne de olsa.. Ben oradaki sistemden bahsettim, yani Antalya Film Festivali denilen çok önemli bir uluslararası festivalde seyirciye önerdiğimiz film bu mudur?
YAŞAMDAN DAKİKALARDA YİNE ANTALYA FİLM FESTİVALİ TARTIŞILDI?
N.Ö: geçen hafta polemiklerin ortasına daldın. Biraz onlarla mı geçti, yoksa güzel filmler, güzel konserler oldu mu Sinan hayatında?
S.Ç: Aslında Nebil ben seni affetmeyeceğim, bu konuyu buraya getirip de, çok mutlu bir hayatım vardı, çok güzel filmlerimi çekiyordum, çocuklarımı seviyordum ve çok barışık bir dönem yaşıyordum insanlarla. Fakat birdenbire bu Yumurta adlı filme bir düşmanlık istemeden yaptım ve kendime gerçekten çok kızıyorum, çünkü bir şey yapmış insanlar var karşımızda, bir film yapmış bir çocuk var. Ben o çocuğa karşı herhangi bir husumet beslemiyorum çünkü bir film yapmış ne de olsa.. Ben oradaki sistemden bahsettim, yani Antalya Film Festivali denilen çok önemli bir uluslar arası festivalde seyirciye önerdiğimiz film bu mudur? Eğer bunu öneriyorsak ki niye bunu öneriyoruz bilmiyorum? Hıncal abi şey gibi oluyor bu jüriye giren insanlar, ben eskiden bir film seyretmiştim, bulutun içinden geçip küçülüyor adam? Bu entelektüel bulutun içinden geçip herkes başka bir kişiliğe bürünüyor herhalde Antalya'da. Normalde bu insanlar çok düzgün, sinemaya gittiği zaman abi çok sıkıldım diyecekleri filmi gidip orada birinci seçiyorlar. Çünkü filme ben baktım, yani en iyi görüntü yönetmeni, en iyi senaryo ödülü almış? Benim hayatım görüntüyle geçti, sanat tarihi okudum, gözümle para kazanıyorum? O filmin görüntü yönetmeni ödülü almaması lazım. O filmin senaryo ödülü almaması lazım. Ama böyle bir haksızlığa bir teröre karşı çıktım fakat sonuçta baktım ki, meğerse bir film yönetmeninin bir film hakkında konuşmasından, yani sonuçta şu ortaya çıktı; futbol ve sinema hakkında her salak konuşabilir fakat bu işi yapanlar konuşamaz. Ben hayatımı sinemadan kazanıyorum ?
H.U: Tam tersi, futbolu bütün konuşanlar futbolcu ve onlar kendileri dışındakiler konuştukları zaman sen futbol adına mı konuşuyorsun diyorlar.
S.Ç: Öyle mi? O zaman sinema adına konuşacağım ben. Hayatım boyunca benim filmlerimle ilgili doğru dürüst bir şey yazıldığını görmedim ve alıştım da yani. Artık o yüzden eleştirmenlere dokunmuyorum. Valla benim filmlere bakıyorum ben, yıllar evvel bu Berlin Berlin'ler, 14 Numaralar, Çiçek Abbas'lar falan şu anda gösterilen filmlerden daha iyi ki hiç onları beğenmem ben.
N.Ö: Ayrıca söyleyebilirler ama Sinancım. Şu anda üzülmüş gibisin ya, bence sen bir şey söyledin burada, Perşembe akşamı bu yayıldı değil mi? İnsanlar, yazarlar, köşe yazarları aldılar, bir başka insana yönetmene sordular , onlar da cevap verdiler, ya da onlar da bir şey yazdılar. Bunlar da olabilir hayatta, bizim tartışmamız gibi bir şey değil mi? Yani aslında sana niye konuştun diyen olmadı?
S.Ç: var var iki tane yazı okudum. Genel olarak şöyle diyorlar ki bu çok basit bir şey; konuşacağına yapsın? zaten yapıyorum. Ben her hafta yayına 4 kaset yolluyorum, yani haftada 7 saatlik, ikisi drama, Avrupa Yakası ve El Gibi, ikisi de televizyon programını zaten yapıyorum. Ve iki tane sinema filmi de bu sene vizyona çıkacak. Zaten yapıyorum? Konuşacağına yapsın lafı bana saçma, bana olmuyor ki? Bence şöyle bir şey aklıma geldi, keşke diğer yönetmenler de filmler hakkında konuşsalar ve onlar da yazsalar. Çünkü ben filmlerin en çok film yönetmenleri tarafından acıyla seyredildiğine inanıyorum. Onun ne olduğuyla ilgili hiçbir eleştirmen en kötü yönetmen kadar bile filmden anlayamaz. Bakın en kötü yönetmen kadar bile anlayamaz! Çünkü yönetmen dediğin adam onu kare kare çekip birbirine ekleyip bir anlam yaratmaya çalışan, onun eziyetini yaşayan bir adam. Bu eziyet öyle bilinir bir eziyet değil. O yüzden eleştirmenlerin oldu olmadı noktasından baktıkları zaman gördükleri şeyle bir yönetmenin gördüğü şey aynı değil. Ve orada bir ciddi bir iş var, dramatik yapı var, resim var, binlerce şey var? Ve ben bilmiyorum ne yapacağımı, artık konuşmalı mıyım, konuşmamalı mıyım?
N.Ö: Bence konuşmalısın. Şakayla karışık üzüldüm falan diyorsun ama konuşmalısın. Aslında fikrini ben çok sevdim. Avrupa'da Amerika'da örneği var mı bilmiyorum. Scorses mesela bir Amerikan filmiyle ilgili konuk yazar olarak yazıyor mu, ya da röportaj yapılıyor mu onunla? Belki de etik olarak yıllardır yapılmıyordur. İşi eleştirmenlere bırakmışlardır Avrupa'da Amerika'da ama bence güzel bir şey işi anlayan insanın bir filmi değerlendirmesi ? Yine eleştirmenlerin hayatı, sayfaları devam ederken devam etmesi benim çok hoşuma gitti doğrusu. Tabii ki Sinan Çetin Yumurta'yı da eleştirecek, değerlendirecek, sıkıldım diyecek, ertesi hafta Yaşamın Kıyısında, bir başka hafta Beyaz Melek? Şu anda Beyaz Melek, mesela Hıncal abi gitmiş bu hafta anlatacaktır. Sen de gitmiş olsan burada anlatacaktır. Çünkü çok güzel olur, bir yönetmen gözüyle ben seyirci olarak merak ediyorum, çünkü Beyaz Melek ağırlıkla türkü söyleyen bir arkadaşımız tarafından yapılan bu ilk filmin nasıl olduğunu bir yönetmenin ağzından duymak istiyorum gerçekten, bunu çok merak ediyorum. Senin Beyaz Melek'e de gitmeni çok isterim eğer gitmemişsen, ya da başka bir film anlatmanı çok isterim, keyifle de dinlerim. Filme kızabilirsin, eleştirebilirsin, her şeyi yapabilirsin.
S.A: Ben şöyle düşünüyorum, ben bir film hakkında Sinan Çetin'in düşüncesini hararetle merak ederim. Çok merak ederim, okurum Sinan Çetin böyle demiş derim. Ama hiçbir zaman o bende bir önyargı oluşturmaz. Oluşturmamalı, mesele burada galiba. Düşüncemizi ortaya dökmeliyiz ama önyargılar oluşuyor .
H.U: Biraz evvel dedik ki biz iki yüzlüyüz. Futbolu kim konuşuyor? Ersun Yenal, teknik direktör, kim konuşuyor, Ümit Kayıhan, teknik direktör , Fatih Terim, Mustafa Denizli, teknik direktör bunlar, yani yönetmen?. Kim konuşuyor? Hakan Ünsal, futbolcu, yani oyuncu, Rıdvan Dilmen, oyuncu teknik direktör? Bunların bir tanesine siz niye itiraz ediyorsunuz, konuşacağına git oyna diyen var mı?
S.Ç: Evet ya, hiç düşünmemiştim? benden ne istediler bunlar o zaman.
H.U: Tam tersine bunlardan birine ben karşı çıktığım zaman Hıncal Efendi sen ne anlarsın, ayağını topa mı vurdun diyorlar. Ondan sonra Sinan Çetin sinemayı konuşunca sen git film çevir arkadaş, Hıncal konuşsun, niye ben de konuşurum, o da konuşur?
S.A: Özellikle onun konuşması lazım?
H.U: Kaldı ki Antalya Film Festivalinde en büyük ödülü almış olmasına rağmen, yani bir filmin sahip olabileceği en kolay reklam ve tanıtıma sahip olmasına rağmen, günlerce gazetelerde, televizyonlarda bu filmin adının geçmiş olmasına rağmen sinemaya giden seyirci sayısı onbin? Seans başına 4 kişi, 5 kişi, 6 kişilik seansları var. Yani halk bu filmi seyretmemiş. Halk bu filmi sevmemiş. Filmin en iyi reklamını o filme girip çıkanlar yapar. Babam ve Oğlum'u bu ülkede rekor kırdıranlar, reklamlar, televizyonlar, yazılar değil, filme gidip çıkanlar. Bana en azından 20-25 kişi ben hala görmedim dedi, ben gidene kadar. Nasıl görmezsin diyenler olsa efsane gibi olur o film? Şimdi Antalya Film Festivali'nin amacı ne, onu bilmiyoruz bu defa. Antalya Film Festivali'nin amacı, Türk Sineması'na, sanata filan hizmet değil, kimse kimseyi kandırmasın. Antalya Film Festivali'nin amacı Antalya'yı Türk rivierasının merkezi, uluslararası bir alan haline getirmek, popülerleştirmek. Yani Cannes'ın Fransız rivierasına yaptığını Antalya'da yapmak. Yani Cannes Film Festivali'nin Cannes'da yaptığını Antalya'da yapmak. O zaman sen halktan kopuk, halktan bu kadar aykırı bir festival yapamazsın, yapmaya hakkın yok. Senin birinci diye seçtiğin filmi seans başına 4 kişi seyrediyorsa bu ülkede, bu dışarıda hiç kimse seyretmeyecek demektir zaten. Kendi memleketinde seyredilmeyen filmi dışarısı niye seyretsin? O zaman bu festivalin Antalya'ya faydası ne? Bu sorunun cevabını Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel'in vermesi lazım.
S.Ç: Zavallı belediye başkanı ne yapsın?
H.U: Şimdi bak mesele nerde, bu programı izlememişler, dinlememişler, kulaktan dolma. Ben bu programda Genco Erkal'ın ne işi var jürinin başında demedim. Ben bu programda Genco Erkal'ı jürinin başına koymak bir mesajdır, bir tercihtir dedim. Genco'yu koyarsan nasıl bir film seçilmesini istediğin anlaşılır. Hıncal'ı koyarsan başka bir şey anlaşılır, Sinan'ı koyarsan başka bir şey , Nebil'i koyarsan başka bir şey. Seçtiğin jüri başkanı senin kafanın nerde olduğunu gösterir. Genco'yu koydun mu, Yumurta seçilir işte.
N.Ö: Şimdi tartışmak için değil, bağlayalım diye bir şey söyleyeceğim. Her az seyircili film çok kötü filmdir anlamına gelmiyor. Dünyada da örnekleri var, Muhsin Bey, 15 kişi gitti zamanında ama Türk sinemasının klasiklerinden biridir. Bunu kayıt olarak geçsin diye söylüyorum.
H.U: Efendim sonradan kıymeti anlaşılan filmler de vardır, o ayrı. Kimse izlemiyor, bu programı izlemiyorlar, kulaktan dolma? Ben Atilla Dorsay ile ilgili herhangi bir eleştiri getirmedim. Ben ticari film lafına karşı çıktım, böyle bir şey yok, filmler ticaridir, sanat filmidir diye yapılmazlar, çünkü bütün filmler insanlar için yapılır. Kimse oturup ben sanat yapayım diye sanat yapmaz. İnsanlar için sanat yapar. Buna örnek vermek için Türkiye'de eleştirmen simgesi Atilla'dır. Atilla Dorsay'ın sinema yazılarını bütün Türkiye bilir, başka birinin ismini söylesem o kim diyebilirler. Ama Atilla simge isim, onun için dedim ki bu film Atilla için yapılmaz, bu film insanlar için yapılır. Okuyorum, Atilla Dorsay diyor ki, kimse seyirciyle filmin arasına girmesin. Benim lafım bu mu?
N.Ö: Ona öyle söylemiş olabilirler abi telefonda. Yani telefonda bakın böyle böyle şeyler söylemiş Hıncal abi demiş olabilirler.
H.U: Ama Atilla'nın bu konuşmaları birebir dinlemeden, kimse seyirciyle filmin arasına girmesin demeye hakkı yok. Hele üç gün evvel Çok Fena filmi için, 20. Dakikada sinema salonunu terk ettim diye yazan Atilla'nın hiç hakkı yok.
S.Ç: Sen o filmi beğenmiştin galiba, öyle bir şey yazdın değil mi?
H.U: Ben film gençler için yapılmış dedim. Gençler kıkır gülüyorlardı, 60 yaşındaki adam gençler için yapılmış filmi niye beğensin ya.
N.Ö: Herkes için film yapılsın. Yumurta da olsun, Çılgın Dershane de olsun, o da olsun, bu da olsun.
H.U: Yumurta'nın yapılmasına itirazım yok. Dünyanın bütün filmleri başarılı değil. Bazen amiyane benim çıldırdığım deyimle, en ticari filmler, en büyük paralarla yapılan filmler iflas ediyor. Kevin Costner'ın filmleri, hiçbirini sanat için yapmadı Kevın Costner o filmlerin, Postacı'yı da, Su Dünyası'nı da. Battı?
N.Ö: Hıncal Uluç Maskeli Beşler'e gitti mi? 4 kez çevrildi? Canı istedi mi? Ama her biri 1,5 milyon kişi tarafından izlendi. 5. Versiyonu çekiliyor şimdi, Maskeli Beşler Irak'ta, Maskeli Beşler İntikam Peşinde, Maskeli Beşler Kıbrıs'ta.. Bütün gençler gidiyor. Sen gitmezsin belki ama onlara giden var, Yumurta'ya giden az evet, onbeşbin, yirmibin neyse?
H.U: Yumurta'ya giden yok. Yumurta'ya giden yok. Bunun içinde Antalya Film Festivali'ni yönetenlerin biz ne yapıyoruz, amacımız ne diye oturup düşünmeleri lazım. Ben Antalya Film Festivalinde çok dar çerçeveli bir sinematek yönetiyorum diyorsa Menderes Türel , o zaman da oraya magazin yazarlarını, magazin foto muhabirlerini değil, Atilla Dorsay'ı, Uğur Vardan'ı çağırsın, 3 kişi 5 kişi otursunlar, seyretsinler, kendi köşelerinde de yazsınlar, kendi aralarında kapansınlar. Sen bu kadar popüler bir festival yapacaksın ve de halkın hiç gitmeyeceği bir filme birincilik ödülü verip, ey benim geri zekalı halkım, sen bir şeyden anlamıyorsun, sanattan anlamıyorsun, bak bu film ne muhteşem film senin dünyadan haberin yok. Bu mu Antalya'nın amacı? Türk halkına aşağılık kompleksi vermek mi? Ey geri zekalı millet sen bu kadar muhteşem filmden anlamadın, tuttun Sinan Çetin'in peşine takıldın, böyle şey yok ya.
N.Ö: Hakikaten ne diyeceğimi şaşırdım, Cannes Film Festivalinde ayakta alkışlanmış bu film..
S.Ç: Şimdi şöyle bir şey var. Bu festival jürilerinde şöyle bir şey hakim oluyor Nebil. Eğer ben jüriysem, beni de buraya seçmişlerse diyor adam, şöyle bir gömlek giyiyor, kendini yardımseverler derneği başkanı zannediyor jüri. Kime yardım etmem lazım diyor, ben kime yardımcı olayım? Sanki ona demişler ki yardım edeceğin filmi seç, ona demişler ki iyi ya da kötüyü seçeceksin, hangi film iyi, hangi film kötü onu seçeceksin. Bu kavramı hemen unutuyorlar, yazık bu genç yönetmene ben yardım edeyim diye düşünüyorlar. Şimdi Mutluluk'u seyrettim ben mesela, Mutluluk kesinlikle daha iyi bir film Yumurta'dan. Fakat düşünce şu; ya Mutluluk'un patronu Abdullah Oğuz zengin zaten diyor, filmi de milyonlar seyretti diyor, ay yazık diyor, şu Yumurta'ya bak ne kadar güzel, sanatsal bir eğilim içerisinde? Bence o kadar ahlaksızca bir şey yapıyorlar ki, bu ahlaklı bir davranış değil, gerçeğin peşinde olmak değil, iyinin kötünün peşinde olmak değil. Kim yardıma muhtaçsa kendilerini ona vehmediyorlar. O kadar kibirli bir davranış ki bu. Kendini jüri seçti ya, o zaman cebimde ödül diye bir şey var, paraları eşit dağıtayım. Böyle bir görevleri yok.
H.U: O kadar basit değil sevgili Sinan. Daha kötü? Ben sokaktaki insanlardan farklıyım, benim zevkim onlarla uyuşmaz, uyuşmamalı , ben öyle seçimler yapmalıyım ki sokaktaki insan o filmi sevmemeli aynen bu snobizmin içindeler.
N.Ö: Ama otomatiğe basılmış 40 yıldır aynı jüri yok arkadaşlar. Bu jüride çok sevdiğimiz Cem Yılmaz da var, başka arkadaşlar var, Hülya Koçyiğit var vs. Genco abi bir sembol evet ama, biraz bence haksızlık yapıyoruz.
H.U: Seans başına 4 kişinin seyrettiği bir filmi seçen jüriyi ben affetmem arkadaş .
N.Ö: Bu film Yumurta, Cannes Festivalinde 1500 kişi tarafından ayakta alkışlanıyor, başka bir kesimin filmi diyelim.. Cannes önemli ve popüler bir festival. Bir anormallik var o zaman.
S.Ç: Ben Cannes'a gitmiştim 1993'te Berlin in Berlin'i göstermiştim. Şunu örnek veriyorum. Festival jürisi psikolojisi diye bir şey var. Festival insanları diye bir şey var. Bunlar başka bir tür insanlar. Berlin in Berlin'i gösteriyorduk orada, bir adam fırladı sinemadan çıktı. Yerlere bir şeyler attı, kağıtları attı falan, ne oluyor dedim, yakaladım adamı Hocam dedim ben filmin Direktör'üyüm, sizi ne sinirlendirdi bu kadar? Bu film dedi, çok güzel bir film, festivalde ne işi var, normal anlatıyor, bunun festivalde işi olmaması lazım, çok heyecanlı bir film, bu kadar ekspresif bir film, festival işi değil dedi. Adam açısından bu festivalde gösterilmemesi gereken bir film, buna sinirlendi adam, ben heyecanlanmak istemiyorum ki diyor. Başka bir dünya orası.
H.U: Kifayeti müzakere yeter?