KORKUYORUM...
Yaşanmış zamanların savruk katmanları düşüyor usuma. Bir çöl kadar ıssız, dilsiz geride bıraktıklarım. Sanrılarımı tutamayan bulut kümelerinden düşüyorum. Kara bir asfalta çakılıp, geçmişin silik yırtık karelerinde dolaşıyorum. Kızıl çöl ortasında sarı yol levhası, üzerinde kar işareti? Yol haritamı çıkarıyorum, her dönemecinde yasaklar, günahlar, üşüyorum?
Aradan geçen onca yıla rağmen hala yasaklar, hala günahlar, korkuyorum? Korkuyorum, korkarak yok ettiğimiz sevgiden, anlayıştan, hoşgörüden? Korkunun kanımıza karışıp, hücrelerimize kadar işlemesinden, uyutmasından, yavaşlatmasından, bizi esir almasından, güvensiz, tedirgin yaşamamızdan.
Korkuyorum çaresizliğe çare bulamamaktan. Düşüncelerin sözle ifade bulamayışından, korkuyorum dünyaya anahtar deliğinden bakmaya zorlanışımızdan, dokundukça çoğalacak yaşamımızı dokunmadan yitirmekten?
Martılar uçuyor gecenin kör karanlığında gözlerinden bir çocuğun. Hiç tadını çıkaramamıştı oysa atlıkarıncanın, toza toprağa bulanmanın, sıcaktan bunalıp üstüyle denize atlamanın, çimenler üzerine sere serpe yatıp güneşe göz kırpmanın? Çabucak büyüdü, yaşından önce? Zamanı vardı daha dolunaya.
Bak yapay ışıklarını toplayarak günün, salınarak geçiyor üstünden, dalgın, umarsız. Hiç korku, günah bilmiyordu doğduğunda, yarattığı karmaşayı çözmeye çalışacağını da? İlk attığı çığlığı belki bir daha hiç atamayacağını da? Özgürleşmenin hesabını, acılarıyla ödeyeceğini de? Varlığına aykırı ne varsa yok edeceğini ve kendi yok oluşunu hazırlayacağını da?
Yalnız mıyım yoksa bilmiyorum. Herkes bir şeylerden korkuyor, ben her şeyden. Korkak olduğumu düşünmeyin, yürekliyimdir başıma gelecekleri bile bile bazen. İçimden geldiğinde kahkahalarla gülemiyorsam ya da ortak edemiyorsam çevremdekileri, korkuyorum kahkahayla gülmekten, tutamayacağım sözleri vermekten?
Zaman akıp geçiyor acımadan, hala bir ses, kulakları sağır edecek bir çığlık atmıyoruz göğsümüzü yırtarak, özgürce nefes almak için?
Korkuyorum atamayacağım çığlıktan, insanlığa karşı günahlarımdan?
Kabuk tutmaya çalışan yaralarımı sürekli kanatma becerisine sahip olduğum kesin. Bakmayın siz bana? Uyuyan ağaçların yeşererek uyanmasına, çocukların kara gözlerinden geçen martıların bir anda güneşle yıkanacak kadar değişkenliğine, sevgilinin bakışlarında zamanın durduğuna da tanığım. Her gecenin güne, günün geceye aktığına da?