ENİNE BOYUNA... HABERTÜRK KILIÇDAROĞLU RÖPORTAJI
Habertürk’te Hülya Hökenek’in moderatörlüğünde Enine boyuna programı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir röportaj gerçekleştirdi. Muharrem Sarıkaya, Kürşat Oğuz, Nagihan Alçı gazeteci olarak Kılıçdaroğlu’na sorular sormak üzere programa katıldılar.
Bu yazıyı kaleme almam iki saat sürdü. Programı bir kez izledim. Daha sonra başa aldım ve ikinci kez bu kez durdurarak ve söylenenleri tam olarak sindirerek tarafsız bir gazeteci gözüyle değerlendirdim.
Hökenek, “Bazı şeyleri KUTUPLAŞMANIN gölgesinde yaşıyoruz” diyerek söyleşiyi başlattı. Bir yanda ‘Helpturkey’ diğer yanda ‘strongturkey’ diye açılan etiketlerde Türkiye’nin giderek kutuplaştığını söyleyerek iddiasını destekledi.
Kılıçdaroğlu ise ‘KUTUPLAŞMA YOK’ diye başladığı sözüne, “Ben sadece orman yangınlarında daha önceden neden önlem almadınız diye bir soru sordum. Bunu sormak benim hakkım. Bu ne zamandan beri kutuplaşma oldu.” diyerek kutuplaşmaya karşı çıkıyor.
Nagehan Alçı eski bir CHP’linin sözünden alıntı yaparak ‘Orman yangınları için birlik olacağımıza neden KUTUPLAŞIYORUZ’ diye bir soru soruyor.
Kılıçdaroğlu, Nagehan Alçı’ya “Birlik olmasak onlarca belediyemiz, binlerce araç ve imkanımızla orada ne işimiz var. Böyle kutuplaşma mı olur?” diye cevap veriyor.
Gazeteciler vatandaşın iktidarı eleştirmesini, muhalefet partilerinin icraatları eleştirmesini, vatandaşın ve partilerin iktidardan hesap sormasını KUTUPLAŞMA olarak yorumluyorlar.
Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırıp CHP’yi KUTUPLAŞMA’nın bir parçası, hatta nedeni olarak göstermeye çalışıyorlar. Hatta daha ileri gidip Nagehan Alçı Kılıçdaroğlu’na “ Siz eskiden daha yapıcı ve ılımlı bir tavır içindeydiniz.” Diyerek ‘Ne oldu size böyle ülkeyi KUTUPLAŞTIRIYORSUNUZ’ demeye getiriyor.
Kılıçdaroğlu israrla Büyükşehir Belediye Başkanı’nın koordinasyon toplantısına çağırılmadığını söylerken gazeteci Kürşat Oğuz lafa karışıp konuyu değiştiriyor. “Siz THK’na gittiniz, orada size ne dediler?” diye soruyor.
Gazeteciler, organize bir şekilde THK’nun ‘BİTİK’ olduğu ifadesini Kılıçdaroğlu’nun ağzından alarak yandaş medyalarına malzeme çıkarmaya çalışıyorlar. THK ile ilgili tüm sorular bu amaca hizmet için soruluyor. Kılıçdaroğlu THK konusunu gerçekten yüksek bir tondan anlattıkça gazetecilerin suratları asılıyor. Mutsuzluk ifadesi takınıyorlar…
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın ve siyasal iktidarının THK'nu yok etmeye çalıştığını ve batağa sürüklemeye çalıştığını anlatınca da, Nagehan Alçı ‘Devlet bu konularda hassas davranıyor. Maddi yardım yapmaya çalışıyor.” Diyerek Erdoğan iktidarının avukatlığına soyunuyor.
Ana muhalefet partisi ve olası iktidarın en büyük adayı olan bir partinin genel başkanına sorulacak binlerce soru varken, konu Erdoğan’ın tepkili olduğu konuya geliyor
Vatandaşların ‘#helpturkey’ hashtag’i ile başlattıklar destek talebi dile getiriliyor.
Helpturkey’i doğru buldunuz mu? Sanaçılar bile kendi aralarında bölündü. Bu yardım çağrısı ile Türkiye’yi aciz göstermiyorlar mı? Gibi soruları arka arkaya soruyorlar…
Gazetecilerin derdi ne? İnsanlar ölmüş, doğadaki on binlerce canlı ölmüş, evlerinden, mallarından, mülklerinden olan insanlar ‘Ne olur uçak gönderin’, ‘Lütfen yardım edin’, ‘imdaaaatt yanıyoruz.’ ‘Aman Allah’ım her yer ateş içinde’ diye çığlıklar attığında bu mesajları, bu görüntüleri dünya görmüyor mu sanıyorsunuz. Bütün dünya internette dolaşan bu çığlıklara ulaşamıyor mu sanıyorsunuz?
Bunlar ‘HELP’ yardım edin! Çığlıkları değil mi?
Hayır, gazetecilerin niyeti başka, Erdoğan ‘helpturkey’e karşı çıktı, tavır koydu ya! Aynı tavrı onlar da koymaya çalışıyor…
Ancak Kılıçdaroğlu gazetecilerin bu oyununa gelmiyor. Onlara KAPAK olacak şu cümleyi söylüyor. “Devletini Acz içine sokan sarayda olan kişidir.”
Kılıçdaroğlu, Devlette herkesin ayrı telden çaldığını, Kutuplaşmanın değil devlet yönetiminde BECERİKSİZLİĞİN hakim olduğunu uzun uzun anlatsa da, gazeteciler konuyu şöyle bağlıyor.
Nagehan Alçı; “Kutuplaşma her konuda… inanılmaz bir bölünme içindeyiz.”
Hülya Hökenek “Ne konuşursak konuşalım her şey KUTUPLAŞMANIN gölgesinde kalıyor.”
Bu nasıl bir moderatörlük? Bu nasıl bir gazetecilik? Bu nasıl bir saygısızlık?
Konuşmayın o zaman. Türkiye’nin en köklü partisinin genel başkanını çağırmışsınız. Sorular soruyorsunuz. Ancak dinlemiyorsunuz. Sonra da hiç sıkılmadan, “Ne konuşursak konuşalım her şey KUTUPLAŞMANIN gölgesinde kalıyor.” Diyorsunuz.
Bu kez Kılıçdaroğlu ağır konuşuyor. “Erdoğan Cumhurbaşkanı değil bana göre, toplumu ayrıştırdı. Cumhurbaşkanları toplumu bölmezler, bana göre artık o sadece AKP’nin genel başkanı.” dediğinde gazeteciler susuyor. Konunun Erdoğan’a gelmesini asla istemiyorlar. Program boyunca Erdoğan adını bile söylemeye korkuyorlar. Kılıçdaroğlu söyledikçe de yüzlerinden düşen bin parça oluyor…
“Allah Sonumuzu Hayreylesin. Cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır. Devletin sigortası yok şu anda.” dediğinde ise Kılıçdaroğlu Nagihan’ın şaşırtıcı sorusuna muhatap oluyor. “Uzun yıllardır, 20 yıldır bu iktidar var. Siz iktidara gelirseniz ülkeyi rövanşist duygularla mı yöneteceksiniz? Bir devri sabık yaratacak mısınız?
Birden ‘Nasıl Yani..’ oluyorsunuz. Eğer iktidara gelirseniz ‘ERDOĞAN’ı yagılayacak mısınız? Diye soruyor alenen.. Belli ki kendi de farkında değil…
Bakıyorlar olacak gibi değil. Kılıçdaroğlu konuşmalarının önünü arkasını öyle bağlıyor ki, ne soru sorabiliyorlar… Ne de amaçlarına ulaşabiliyorlar… Belki de bugüne kadar en kötü soruların en zorlanarak sorulduğu bir program izliliyorum.
Belli ki gazeteciler program başlamadan seçtikleri üç ana hedeften sonuç almak için buradalar.
Birincisi, THK’nu Kılıçdaroğlu’nun ağzından kötü göstererek yandaşlarına argüman toplamak…
İkincisi, Türkiye’nin kutuplaştığı algısını yaratarak bunun sorumlusunun ve suçlusunun CHP ve Kılıçdaroğlu olduğuna işaret etmek…
Bu iki başlıktan istedikleri sonucu alamayınca bütün güçleriyle üçüncü başlığa dönüyorlar…
Muharrem Sarıkaya HDP konusuna giriyor, “HDP’yle ittikak yapmadığınızı söyleseniz de dolaylı bir ittifak yaptığınız belli…” diye söze başlıyor. “Neden HDP ile ittifak yapmayasınız ki?” tarzındaki görüşünü onca yıllık gazeteciliğini de ayaklar altına alarak söylemekten çekinmiyor…
Ardından parlatılmış sorusunu soruyor; “Siz 2019’u HDP ile yeniden bir barışın yılı olarak görüyor musunuz? İstanbul yerel seçimlerine gönderme yapıyor…
Eğer bu soruysa, siz de gazeteciyseniz…
İktidar Abdullah Öcalan’ın kardeşini TRT’ye çıkardı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Seçimde Öcalan’ın mektubu TRT’den okundu ve kürt seçmenin size oy vermemesi istendi. Bu sizi etkiledi mi?
Ya da Ankara’da Erdoğan Mansur Yavaş’ı sahtekarlıkla suçladı. Cumhurbaşkanı olarak Mansur Yavaş’a ‘Bu şimdi bunları yaptıysa, başkan olunca kim bilir neler yapar’ diyerek Ankaralılara oy vermeme çağrısı yaptı. Buna rağmen Ankara’da Mansur Yavaş kazandı. Erdoğan’ın bu tutumu sizce ters mi tepti?
Ya da Türkiye’nin dış borcu 500 Milyar dolara, cari açığı 80 milyar dolara dayandı. Bu verilerle Dünyadaki en kötü üç ülke arasına girdik. Siz iktidar olunca bu ağır yükün altından kalkabilecek misiniz? gibi sorular sorulamıyor. Bunlar ‘CIS’ sorular statüsünde… Soran CIS oluyor…
Elbette bu sorular çoğaltılabilir. Yüzlercesi çıkartılabilir. Yeter ki, tarafsız ve özgür düşünebilin. Hiç haz etmesem de burada Peker’in söylediği ‘Maaşı kadar gazeteciler’ sözünü her ne kadar çok ağır bir ifade olsa da bilerek ve isteyerek kullanacağım.
Neden mi? Programa katılan gazetecilerden Kürşat Yılmaz HDP konusunu şöyle bağlıyor. “Yani HDP ile diyaloğu koparmayacağız” diyorsunuz.
Bu kadar açık…
Neyse, bu konu bitmez. Uzun bir değerlendirme yapmak istedim… Fakat maalesef bu durumdayız…