UZAKLARA BAKAKALMAK...
İçinizdeki siz hayatın maddesiyle ilgilenmez. Bu tür işleri size bırakmıştır. Uğraşın, çabalayın, boğuşun diye...O’ sevmek ister, sevilmek ister, anlamak, anlışılmak ister...O’ ağlamak, gülmek ister...Vermek, vermek...bazen da almak ister...O’ hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilir... O’nun için hayat, bir andır... Başlarken ağlanan, biterken ağlanan bir zaman...
Göremediğiniz kadar uzağa, üstelik de görmeye bile çalışmadan.. Öylece bakmak...
Böyle anlarda aslında baktığımız ne uzaklar, ne de uzaklarda görmeyi istediğimiz bir şeydir. İçimize bakmaya çalışırız aslında..
Görmek isteğimiz, yüzleşmek istediğimiz şeydir, o her neyse.. Bir yandan da görmek istemeyiz. Ondandır öyle yok olmuş gibi bakakalmak… Anlamsız, duygusuz bir hiç gibi öylece durmak.
Karşılaşmaktan korkarız. Hayatta en çok korktuğumuz şey, kendi içimizde sakladıklarımızdır. Yüzleşemediklerimiz, gerçeklerimiz. Yani kendimiz…
Bazen bir hayal gibi gözümüzün önünden geçtiğinde yüzümüzde beliren, başkalarının ne olduğunu bile anlamadığı gülümsemeler, durduk yerde öylesine gözlerimizin dolması, hayal meyal karşılaştığımız işte o anlardır.
İçinizdeki siz hayatın maddesiyle ilgilenmez. Bu tür işleri size bırakmıştır. Uğraşın, çabalayın, boğuşun diye… O’ sevmek ister, sevilmek ister, anlamak, anlışılmak ister.. O’ ağlamak, gülmek ister… Vermek, vermek.. bazen da almak ister… O’ hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilir…
O’nun için hayat, bir andır... Başlarken ağlanan, biterken ağlanan bir zaman…
Hani dilimizin ucunda düğümlenen sözcükler olur, ya da tam ifade edecekken vazgeçtiğimiz duygular… Cesaretimizi toplayıp söylesek de son anda hep geç olur ya hani… İşte onlardır hayatı güzel yanı…
Birbirinizi sevin. İçinizdeki sizi dinleyin. Konuşamıyorsanız içinizdeki sese bırakın sözü, o hiç yanılmaz. Seviyorsa sever, ağlıyorsa ağlar… Gülerse sizi de güldürür…
İçinizde hapsettiğiniz hayatı dışarı çıkarın.
Bırakın yaşasın…