YEREL GAZETECİLİK ÜZERİNE...
Hani derler ya saçımı ağırttım bu yolda diye. İşte öyle bir şey. Bu konuda birkaç kelam etme cesaretim de bu yüzden...
İstanbul Yerel Gazeteciler Birliği başkanı Mehmet Mert bu yolda şapka çıkarılacak mücadeleler veriyor. Defalarca kutladım. Bir kez daha kutluyorum buradan.
Gazetecilik diğer meslekler gibi sadece okuyarak, diplomalar alarak, master, doktora yaparak gelişemiyor ülkelerde.
Öyle bir meslek ki gazetecilik, ülkelerle birlikte, onlar geliştikçe gelişebiliyor. Eğer siz bu mesleği seçmişseniz ne yaparsanız yapın ülkeniz kadar gelişebiliyor, ülkenizin geldiği yere kadar ulaşabiliyorsunuz.. Biraz daha ileri gitme gayretleriniz olsa da birileri sizi tutup geri çekiyor maalesef.. ‘Dur bakalım diyor.’ Bir ses, ‘Biz buradayız seni asla bırakmayız.’
İleri atak yapmayı çok düşünenler oldu ülkemizde. Ama o ses yok mu o ses.
Hani Hollywood filmlerinde sık kullanılan bir kelime vardır ya.. ‘Kahrolası’…
En son Can Dündar’a seslendi. Can duymamazlıktan geldi. Arkasına bakmadı. İlerdeki ışığı hepimiz gibi o da görüyordu. O’ na kararlı adımlarla yürümeyi tercih etti.
Evet yine O’ ses. ‘Kahrolası’
Ben yıllar önce geri çekilenlerdenim. Hem de o sesi bile beklemeden. Bir karar aldım. Uyguladım. Aldığım karardaki sonuç şuydu. ‘Gelişmeyi öne çekemiyorsunuz.’ Belki birkaç gün, belki birkaç ay, ya da çok zorlarsanız birkaç yıl.. Daha ötesi yok.
Şimdi dünya çapındaki bir film şirketini yönetiyorum. Çalıştıkça, düşündükçe ilerleyebiliyorum. Yani O’ ses’i biraz uzağındanda olsa geçmeyi deniyorum. Yine bulunduğum toplum için bir şeyler yapabilmek adına…
Yerel gazetecilik’te dünyanın ben diyeyim 50, siz diyin 150 yıl gerisindeyiz. Ne halkımız, ne yönecilerimiz, ne de ülkemiz bunu değiştiremiyor.
Zaten olduğu yeri de, çok durunca benimsiyor insan…
Yöneticilerin halkı mutlu etmek için gayret etmesi, görevlerini yapması, toplumun mutlu yaşamaya çalışması ve gazetecilerin bu çarkın içindeki eksiklikleri, hataları gördükçe yazması, eleştirmesiyle bir görev eğrisi oluşması gerekiyor. Bu basit döngü gelişmemiş ülkelerde öylesine karmaşık bir hal alıyor ki, görevler olduğundan önemli, makamlar olduğundan heybetli, yaşamalar olduğundan çok daha zor yaşanır bir hal alıyor…
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un bir yerinde bir inşaatın temeli kazınırken iki küp altın bulunmuş. Normal prosedür neyse uygulanması gerekirken.. hani devlet yarısını, bulan diğer yarısını gibi… Bende bilmiyorum tam presedürü… ortaklık kimsenin çözemeyeceği kadar karışıvermiş. Şimdi kimse ne kadar altın bulunduğunu, ne kadarını devletin, ne kadarını bulan arsa sahibinin aldığını, ne kadarını ise işçilerin talan ettiğini bilmiyor… Hatta şimdi altının bulunup bulunmadığı bile konuşuluyor…
İşte gelişme tamamlanmayınca, devlet ve kuralları toplumsal yaşama tam hakim olamayınca kargaşada kaçınılmaz oluyor.
Önce ölümler oluyor. Sonra politikacılar konuşuyor. Politikacıların cümlesi bitmeden toplum konuşmasın diye basına yasak getiriliyor. O’ ses… ‘Kahrolası’… Hışşşşşşşttttt
Yerel gazetecilik bir toplumun gelişmesinde mihenk taşıdır. Bunu ben bu mesleğe yıllarını veren biri olarak ahkam keseyim diye de söylemiyorum. Öyledir.
Birimiz neysek binimiz de öyleyiz çünkü.. Birimize sahip çıkarsak, binimiz de mutlu olacağız..
Geçen hafta dünyanın en yaşanır kentleri seçildi. Brunei’de Bandar, Malezya’da Johor, Kosta Rika’da San Jose,. Yeni Kaledonya’da Noumea en yaşanır dünya kentleri seçildi.
İstanbul 122. sırada.
Şimdi siz istediğiniz kadar birinci sıradayız onlar halt etmiş deyin. Sonuç böyle..
Bir yerden başlamak gerek.. Yani yerelden…