AŞK
Yazılarımı genellikle, sabah beş yada altı gibi yazarım. Ortam sakin, beyin yine çalışıyor, az da olsa dinlenmiş. Tam yazma saati. Ama bu sabah saat 02.30 da gözlerim faltaşı gibi açılınca, kalkıp yazmaya karar verdim.
Konularım belli de, bir türlü havaya giremedim.
Aklıma tükenmişlik sendromu geldi. Tükendim mi ben?, dedim veee oradan da tabii ki, Meryem Uzerli’yi hatırladım.
Bu içimde kalmasın, herkesler biliyor ama ben yine de yazacağım.
Ya... muhteşem bir dizi, inanılmaz ekip, bir daha bulamayacağı bir ortam ve rol, reytingler tavan. Ödüller peş peşe. Çok yoğun çalışma ve tabii ki yorgunluk.
Her şey çok güzel giderken, hangi ara gittin de aşık oldun. Çocuk yaptın. Her şeyi mahvettin. Adam gitti, aşk bitti.
Şimdi gel de Ajda Pekkan’ı taktir etme.
Ben mi? Bilmiyorum...
Aşk demişken...
Ne güzel bir duygudur aşk. İnsana her şeyi yaptırır. Kalp ritmin değişir, hücreler yenilenir. Hormonlar tavan yapar. Bakışların, hareketlerin şirinleşir. Duyma organın her şarkıyla ruhunu aydınlatır.
Daha önce görüp de ilgilenmediğin şeyler gözüne çok güzel gelir. Kelebek misali uçmak istersin.
Çocukluğundan o ana kadar hayalinde çizdiğin, beyninde canlandırıp yaşattığın tertemiz, pembe renkli o aşkı çocuk gözünle gördüğün bir çok kişide denemeye çalışırken,( anne, baba, öğretmenin gibi.) büyürsün.
Artık büyüdüm gerçek aşkımı bulabilirim der ve o masum aşkını gidip bir öküzün üstüne giydirirsin.
Küçücük bir ayrıntıyı hayalindeki örneklerden birine benzetince ideal aşkının o olduğunu zannedersin.
Söz benim meclisimden dışarı. İstisnalar var tabii. :)
Kadın, ipek gibi narin, kırılgan, hayalleri geniş.
Ama karşı cinse yönlendirilmiş.
Namus kavramları yüzünden sadece evliliğe ve tek konuya. Son yıllarda kariyere de önem veriliyor.
Ancak aşk birinci sırada.
Şimdi gelelim erkek çocuklara...
Baba gururla oğlum oldu, diye sevinirken, anne onu dünyanın sahibi gibi yetiştiriyor.
Baba “aç pipini göster amcalara”
Çocuk bakıyor, kızlara böyle bir şey söylenmiyor. Hem pipisi var hem de dünyanın sahibi. Bir de, her söylediği yapılıyor. Arada baba, anneyi döverken de görüyor. İşte böyle yetiştirilen öküzcükler yüzünden, kadın cinayetleri hiç bitmiyor.
Bu anlattıklarım daha çok Anadolu da yetişmiş anne, babanın çocukları.
Biraz daha eğitimli ailelerin çocukları çok farklı yetişmiyor. Belki pipisini göstermiyor ama o arayı, farklı kapatıyor.
Onlar kadın değerini bir tık daha fazla biliyor.
Çünkü, kızlar ezilmeden büyütüldükleri için, karşı durabiliyorlar. Maddi bağımlılıkları da olmuyor.
İşte burada erkek farklı davranıyor.
Manevi baskılar, eziyetler.
En özel anları gizlice kameraya çekip sosyal medyada rezil etmeler gibi, gibi...
Yani yok birbirinden farkları.
Bu döngü ne zaman biter?
Ne zaman kadın boyun eğmeyi bırakırsa ve seçimini iyi yaparsa, çocuklarını da öyle büyütürse, belki o zaman bu döngü kırılır.
Kadın cinayetlerinin artık son bulması ümidi ile...
Sevgiyle kalın.