AŞKIN ONURU...
Para aşkı satın alabilir mi?
Söylemeye dilim varmıyor.
Yanık kokuları gelmesin yazının benimle bir alakası yok.
Cebimde yoktu kalbimden verdim diyenlerdenim.
Son zamanlarda ilişkilere bir şeyler oldu.
’Fakir ama gururluyum’ yerini...
’Ben zengin olayım sen gururunla baş başa kal’ a bıraktı.
Bilenler bilir bilmeyenlere hatırlatalım.
Eski Türk Filmlerinde baba kızını sevdiğini söyleyen yoksul gence şöyle derdi;,
Kızımı bırakman için söyle ne kadar istiyorsun?
Fakir genç zalim babanın elindeki bol sıfırlı çeki alır;
'Aşkımız satılık değil' der çeki yırtar suratına fırlatırdı. ..
Sahne; çoğunlukla fakir ama gururlu gencin çeki alıp yırtmasıyla sonuçlanırdı.
Tabi arada çeki alıp mekandan yırtanlar da olmuyor değildi..:)
Etrafımdan ; görüyorum, duyuyorum, izliyorum...
Kadın yaşamak, eğlenmek istiyor.
Parasız ilişkilerden sıkılıyor, yaşlılığını garanti altına almayı düşünüyor.
Erkek ise hesap vermek istemiyor..
Hem para ver. Hem de laf işit, onu daraltıyor.
Yani işin özü şu;Bir evde para varsa , sorun yok.
Para yoksa sorun çok..
Oysa eskiden kuru soğan, kuru ekmek yenilir gül gibi geçinilirmiş...
El ele verilip zorluklar tek tek aşılırmış.
Şimdi zorluğu gören, sıkışan 'vınnnn'..
Hem de arkasına bakmadan...
Hele bir de dolduranlara denk gelirse...
Güzelsin, kraliçesin, saraylara layıksın, kralsın, yakışıklısın gibi sözler ayağını yerden keser.
Gözü görmez, kulağı duymaz, kalbi kurur...
Dizilerdeki, filmlerdeki gibi yaşamak ister..
Hata mı? Yanlış mı? umursamaz...
Arkasından kırılanlar mı canı yananalar mı olmuş hiç düşünmez.
Bir zamanlar delice sevdiğine, uğruna öleceğine, sırtını döner.
Yapma yuvanı yıkma diyenlerden uzaklaşır.
Onları defterinden siler...
Tıbkı eski hayatını sildiği gibi...
Artık varlıklı.. Artık her istediğini yapabiliyor, alabiliyor...
Mutlu..Havalı...
Hanım kızımız bir gün zengin ve kariyerli sevgilisiyle, çok lüks bir restoranda gider.
Eskiden olsa asla kapısından içeriye giremeyeceği bir yer.
Hayran hayran etrafına bakar,
Zengin sevgilisinin koluna sıkı sıkı sarılır, gülümser.
Görmemiştir, yaşamamıştır.
Sarılması bundandır...
Masaya oturulur, tabaklar altın. Kaşıklar, çatallar, bıçaklar gümüş..
Gözleri ışıl ışıl parlar...
Çünkü daha önce hiç böylesi bir masaya oturmamıştı.
Rüyada olamadığını kolunu çimdiklediğinde hissettiği acıdan anlamıştı..
Ağzı kulaklarındaydı.
Masaya gelen çorbaya gümüş kaşığı daldırır.
Ne görsün?; Sinek.
Bildiğimiz kara sinek, gümüş kaşığında çırpınıyor...
Eskiden olsa bağırır çığlık çığlığa olurdu.
Canı gibi sevdiğinin burnundan getirirdi.
Bağrırmadı....
Suratını buruşturur tiksinirdi..
Tiksinmedi...
Eliyle sineği aldı, hiç bir şey olmamış gibi gülümseyerek çorbasını içti.
'Çorba çok lezzetliymiş' demeyi de unutmadı...
Sorumuz neydi?; Para aşkı satın alabilir mi?
Aklınızı alır..., Aklınızı...
Düşünemezsiniz...
Kişiliğinizi alır ...
Labirente düşen fare gibi çırpınır..
Çıkışı bulamazsınız...
İnsanlığınızı alır... İnsanlığınızı...
His se de mez siniz...
Dilinizi alır, ko nu şa maz sınız...
Canım abim efsanem Murat Çorlu şöyle derdi;
Sen sen ol sakın kimseye muhtaç kalma...
Kendi paranı kendin kazan ..
Çünkü oğlum, insanlığın en büyük acısı..
Kulun kula muhtaç olmasıdır.
Kuru ekmek ye özgürlüğünü yaşa...
Gözü sürekli üstümdeydi. Ne zaman hata yapsam uyarır..
Ne zaman düşsem elimden tutardı.
Öyle ya da böyle herkes farklı şekilde tükeniyor bu hayatta.,
Kimi doğru insanı beklerken..
Kimi yanlış insana katlanırken,,
Ve herkes öyle ya da böyle bir şeyin bedelini ödüyor;
Bazen şeçimlerinin
Bazen de seçemediklerinin...