FATOŞ GÜNEY...
"Dünya da bir o bir ben kalsam dönüp suratına bile bakmam" dediği adamı çok sevdi.
Hem de çokkk.
Ailesini terk etti.
Okulunu bıraktı.
Geleneklerini, göreneklerini...
Arkadaşlarını.
Çok sevdiği Moda’sını...
Hatta çok sevdiği kıyafetlerini bile...
Düğününe ailesi gelmedi.
Boynu bükük evlendi.
Yılmaz Güney'in ablası Leyla'nın diktiği şalvarı hiç çıkarmadı.
En lüsk otellere şalvarıyla gitti.
Artık o fabrikatör kızı değil Yılmaz Güney'in karısıydı.
Şalvarıyla, gururluydu.
Mutluydu.
Devrimciydi.
Ezenden değil ezilenden yanaydı.
Ağa düzenine karşıydı.
Hatta birgün Yılmaz'ın film setine gelen ağanın uzattığı eli ne sıkmış ne de öpmüştü.
Bunu gören Yilmaz Güney'in babası Hamit Çavuş gurur duymuştu.
"yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, başımızı sokacak bir yerimiz olsun.
Beni tanı, tanıdığın gibi sevebilirsen sev.
Fazlası sahtekarlık olur"diyen Yılmaz'ın bu sözlerini kulağına küpe etmişti.
İnsan olmanın..
Var olmanın.
Dost olmanın..
Karı-koca olmanın..
Hayata karşı birlikte direnmenin örneğini hangimiz verdi?
Hangimiz böyle sevdi?
Hangimiz değerlerinden hayallerinden vazgeçti?
Hangimiz yarını belli olmayan bir adama aşık oldu?
Onunla gelecek kurdu..
Belinde silahıyla yaşayan adamla yaşadı?
Mutlaka "ben yaşarım" diyeniniz vardır.
Ama el bebek gül bebek iseniz zor..
Bir eliniz yağda bir eliniz balda iken,
Ateşi tutmak istemezsiniz.
Bir süre sonra dayanamayıp kaçarsınız.
Jale Fatma ( Fatoş) kaçmadı.
Ateşi tuttu.
Şikayeti, isyanı olmadı. Direndi.
Yorulmadı.
Yıkılmadı.
Kendini çevresini sevgiyle iyileştirdi.
Gülümsedi, gülümsetti.
Sürgünlerde geçti hayatı.
Bütün cezaevlerini evi bildi.
Oğluna hem analık hem babalık yaptı.
Bir an bile pişmanlık duymadı.,
Bir zamanlar işte böyle aşklar vardı.
Bilesiye , ölesiye...
Deniz Gezmiş idam hükmünün verildiğini öğrendiğinde şöyle demişti;
"Önemli olan çok yaşamak değil.
Yaşadığın süre içerisinde çok şey yapabilmekti..."
(Fatoş Güney'in yazdığı 'camları kırın kuşlar uçsun' kitabını okumanızı öneririm)