NASIL HARBİDEN GAZETECİ OLDUM
Manisa’da gazetecilik yaptığım yıllar geldi aklıma.
Nerden nereye... Olaylara otostop yaparak giderdim.
Para nerdeee... Hak edeceksin derlerdi.
Manisa'da Mustafa Teker. Mehmet Hakkı Özbayır, Ertuğrul Aytaç vardı.
Sözü geçen gazetecilerdi. Hoş hala da öyle. Onlardan çok şey öğrendim. İzmir'e geldim. Demokrat Ege'de işe başladım. İzmir'e ısındım. İzmir'de bana...
Candan arkadaşlarım meslektaşlarım oldu. Bir çok ustayı tanıma fırsatı buldum.
Rahmetli ( mekanı cennet olsun) Ceyhan Gür gibi. Meslektaşım ustam Reyhan Berkman'ın ısrarıyla Tan Gazetesi’ne girdim. Kısa zamanda kadrom yapıldı...
Çok haber atlattım. Atladım da...
Haber atlattığımda ne kadar çok mutlu oluyorsam, atladığımda da o kadar çok üzülüyordum.
Gazeteci Abim Murat Çorlu'nun bir sözü vardır. tuvalete bile girsen fotoğraf makinen boynunda olsun. Olaylara hep fotoğraf makinemin objektifinden baktım.
Kazandım.
Demirel'in Manisa'da yanına aniden gelen ve şaha kalkan kıratı sadece benim çekmem gibi...
Kenan Evren'in yemekhane denetiminde kazanı karıştırırken aşçının yandım Allah dercesine yüz ifadesini...
Yavaş yavaş piyasam oldu.
Artık İzmir basınında aranan dikkat edilmesi gereken biriydim.
Ve yılın çifti Hülya Avşar ve Tanju Çolak Kuşadası'nda görüldüğü haberi geldi.
Ne kadar usta gazeteciler varsa hepsi bu haberin peşine takıldı.
Bizim gazete İstanbul'dan muhabir göndermedi. İzmir halleder diyerek topu büro şefimiz Ceyhan Gür'e atmıştı.
Ceyhan Gür'de bana "hazırlan Kuşadası’na gidiyorsun"
O nasıl bir heyecandır anlatamam.
Gazetenin şoförüyle düştüm yollara.
Kuşadası Fantasya Otele geldim. Resepsiyona Hülya Avşar'ı sordum. Bağladı.
Geldiğime çok sevindi. Akşam yemekte görüşebileceğimizi söyledi. Yemek zamanı geldi masama oturdum.
Tanju Çolak ile ilk kez göz göze geldim. Sert bir ifadeyle bana bakıyordu. Garson geldi kulağıma eğildi. Hülya Hanım sakin olmanızı, istiyor dedi.
Göz ucuyla Hülya hanıma tamam işareti yaptım. Bu kez otelin sahibi Haluk Ulusoy rahatsız olmuş olacak ki, yanıma geldi çok ta sever beni fotoğraf makinemi odaya bırakmamı istedi. Kırmak olmazdı. Ama makinem yanımda olmayınca bir garip oldum. Elim ayağım sanki yanımda değilmiş gibi.. Bir fırsatını bulup Hülya Hanımla konuştum. Halhatır falan filan konuştuk. Bu kadar gazetecinin arasında Tanju ile biraraya gelmemiz imkansız deyince bir plan yapmaya karar verdim. Otelden ayrıldım.
İlçenin içinde Elbirlik Otel'ine yerleştim. İstanbul basını da ayrılmaya başladı. İzmirli meslektaşlarım 'çekerse Önder çeker peşinden ayrılmayın' talimatı almışcasına hep yanımda.
Nereye gitsem bırakmıyorlar...
Postaneye gittim tabii arkadaşlarımda benimle.. Acele ödemeli Ceyhan Gür'ü aradım. Herkesin kulağı ben de... 'Abi olmadı , çekemedim biraraya gelmiyorlar ne yapayım' dedim. Dön dedi. Peki dönüyorum...
Otelden hesabımı kestim. Garaja gittim biletimi aldım. Otobüse bindim. Hala inanmıyorlar olacak ki oturduğum koltuğa kadar gelip yolcu ettiler..
Pes eder miyim. Kuşadası çıkışında otobüsten indim. Doğru Fantasya Otel'e gittim. Soluk soluğa ikiliyi sordum. 'Havuzbaşında' dediler... Teleobjektifimi taktım. Çektiklerime ben bile inanamadım. Kimseye görünmeden oradan sessizce ayrıldım.
İzmir'e büroya geldiğimde heyecandan merdivenleri çıkamadım...
Ceyhan abime bu iş tamam dediğim de sarıldı öptü. Teşekkür etti ve 'artık senin İstanbul'a suyun başına gitme zamanın geldi. dedi. Tüm Türkiye sadece benim çektiğim fotoğrafları konuştu. Düştü gerçek oldu. Bu gurur bana hayat verdi, güç verdi, ün verdi.
10 Ocak çalışan gazetecileri günü anısına ithaf olunur...