30 KERE MAŞALLAH
Her an otuz olabilirim. Aşağı yukarı hazırlıklı sayılırım. Yeterince aşk macerası, kararınca kırılmış bir kalp, her an ayaklanabilecek halde bırakılmış bir kariyer, olabileceği kadar yerlerde bir özgüven, gerektiği kadar okunmuş kitaplar, ve fazlasıyla tüketilmiş kelimeler. Hayatımda arkada kalan 30 tek yılıma layık olması muhtemel insan sayısı.
Ne için yaşadığımı bulamadığım 20 küsur yıl. İş mi aşk mı, para mı aile mi vs. sorularına hala cevapsız kalışım. Cevabı vermeye çalışmaktan çok, sorunun anlamsızlığını hazmedemeyişimdendir. Ne nüfus cüzdanım, ne vücudumun herhangi bir yerindeki sayısını asla bilemeyeceğim kırışıklıklar asla beni 30 edemeyecek biliyorum. En son onyediydim ben. Bir an bile değişmedi şaşkınlıklarım, farkındalıklarım, duygularım ve duygusallık anlayışım. Ya çok geri kaldım ya da fazlasıyla istikrarlıyım. Ama hâlâ otuz olmadım ve muhtemelen olmayacağım. Kabullenememekten değil de 30 olmanın ağırlığını kaldıramayacağımı bildiğimden. Otuz olmak demek, birkaç göz açıp kapayışta kırka kavuşmak demek. Bunun tedirginliğini ve paniğiyle etrafa hunharca saldırış eylemlerinin aşağılayıcılığını fark edemeyecek kadar hızlı yaşlanmak demek. Evliysen deli gibi çocuk isteyip, varsa onlardan kurtulup kaçamak tatiller peşinde koşmak, bekârsan doğru insan saçmalığından hala vazgeçememenin ezikliği ve aslında içten içe pes edişe hazırlanmak demek. Ben hâlâ hangi insana hangi işin yakışacağını düşünürken geçen zaman da tüm yaşıtlarımın en az bir en çok 3 çocuğu oldu. Umruma baktım hala boştu. Çünkü hayatın ilgilendiğim kısmı bu da değil. Ne olduğunu arayarak geçti o 20 küsür dediğim yıllar. Yirmili yaşların ağırlığı ve geçen zamanda edinilen tecrübeleri edinme şekilleri o kadar yorucu ama öyle de eğlenceli ki. Ne kariyer hırsına bürünebildim ne de zengin koca triplerine girebildim. İnsana bakınca görme özelliğim yedi bitirdi beni. İçindekini saklayamayan, ben kendimi zorla kaptırma çabasındayken kendini olduğu tüm kötü özellikleriyle birlikte önüme seriveren adamcıklar yüzünden eş de seçemedim. Hayvanseverliğim karşıma çıkan onca öküze duyduğum merhametten ibaret kaldı. Para taşımaya bile tahammül edemeyişim, aza kanaat edip çoktan koşarak kaçma içgüdüm beni bir türlü var edemediğim üç kuruşluk hırsımdan arındırıp olası kariyerimden de etti.
Neyi yapmaktan keyif aldığımı bulsam aslında felsefemi çoktan belirlemiştim; ne olursa olsun sevdiğim mutlu olduğum şeyleri beni mutlu etmeye devam edene kadar yapacaktım. Ancak buna karar vermek yeterli değilmiş. 3 gün ev kadınlığı cazip gelse bir gün düşünme izni alıp beşinci gün kariyer diye tutturmaya başladım. Bu kadar düşünce bu kadar gelip gitme arasında ben nasıl otuz olacaktım? Ben de olmamayı seçtim. Olabildiğim kadar olmamayı. Bir gün es kaza üzerime bir kariyer hırkası geçirirler, elime de bir bebek veriverirler eski öküzlerimden birini karşıma çıkarıp al bu da senin kocan derlerse söz işte o zaman OTUZ olacağım.
Neyse kapıyorum ben fazla yazmasın. Başım da ağrıyor zaten uyuyacağım daha.