SEVEMEYENE ?AŞK? OLSUN
İnsanın birlikte yaşayacağı ve de birlikte yaşlanacağı insanı bulması ne büyük mucizedir. Siyahlar beyaz, sarılar turuncu, kahverengiler pembe oluverir. Tabi bu dünyada herşey için geçerli olduğu gibi bu konuda da bir ?karşılıklı? olma durumu varsa?
Dünyanın hem en güzel hem de en acı verebilitesi yüksek duygusu oluşunda belki de sevginin cazibesi. Tüm karmaşıklıklar, tuhaflıklar, mucizeler ve karmaşalar bir arada toplanıyor ve insanı yavru bir kedinin acemilikle oynayıp dolandığı bir yün yumağının içinde hissettiriyor. Hiçbir insan “o kişi”sini bulduğunda karşısına geçip “seviyorum seni be!” diye haykıracak cesareti ya da deliliği bulamıyor kendinde. Mantıklı bir hayata göre hiçbir aklı başında insan yapmaz çünkü bunu. Sanki aklı başında ve de toplum standartlarına en uygun şekilde “normal” olmak matah bir şeymiş ve bugüne kadar böyle davranan herkesin eline bir şey geçmiş gibi. Büyük haksızlık değil mi sevilenin sevildiğinden haberdar olmaması? Sadece bana mı öyle geliyor yoksa? Sen dök içini, üzerinde kalmasın; her an kalbinden geçen ismin sahibi, hakkında düşündüklerini bilsin, içindekiler olduğu yerde kalıp da ziyan olmasın. Hayır cevabı mı acaba korktuğumuz? “Evet”in cazibesiyle “hayır”ın ürkütücülüğü arasında mı sıkışıp kaldık yoksa? Her kullandığınızda hayatınızdan ciddi parçalar eksilten “bundan daha kötü ne olabilir ki?” sorusu yerine, “İstediğim gibi olmadı ama en azından denedim” demeyi tercih ettiğimiz sürece zaten sonuç bizim için asla gerçekten kötü olmaz ki. Ne de olsa bazen başarı en azından “denemiş” olmaktır. Olabilecek en kötü şeyleri, en olumsuz sonuçları düşünüp, en azından bir kısmına hazırlıklı olduğumuz sürece, geri kalan her şey atlatılması kolay tefferruatlar olacaktır. Çokbilmişlerin kısa dediği, kendini bilmeyenlerin ise süresini hiç düşünmediği ve herkesin kendi yöntemleriyle oynadığı hayat oyununda, neden içimizde bir şeyler tutalım ki? Paylaşınca büyüyen şeylerden biri madem sevgi, sevdiğimizi sevdiğimizle paylaşmadıktan sonra sevmemizin ne anlamı kalır ki? En iyi ihtimalle “hayırlısı” olur en kötü olduğunu düşündüğümüz ihtimalle ise “hayır”lısı. Eh madem eninde sonunda sadece olacak olan oluyor, o halde en muzip hayat felsefesinin ortasındaki o meşhur rahvan giden atlara biner, ya nasip deriz olur biter.
Öleceğiz madem her şeye rağmen, inanan da inanmayanda, zengin olan da fakir sayılan da, seven de sevilen de gidecek aynı yere; ne gerek var ki içimizde büyüyüp büyüyüp en olmadık zamanda patlayacak sırların içinde debelenmeye? Yaşayalım işte! Her neyi ya da kimi seviyorsak onunla, her nerede olmak istiyorsak orada, ve nasıl istiyorsak öyle, kafamıza göre. Hem sevmek gerçekten seviyorsa eğer seviyorum diyen, sevdiğini “mutlu” görmek istemek değil miydi? O mutlu olsun da madem bir şekilde, onu gerçekten seven de mutlu olmaz mı zaten onunla birlikte?
Sahi, nasıl anlar ki insan birini gerçekten sevdiğini, ya da “seviyorum seni” diyenin doğru söylediğini? Onu da sonra anlatırım…
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®