?O KADIN?IN SUÇU NE?
Aradığınız kişiyi bulduğunuza emin olursunuz, belki daha önce hayatınızda hiç olmadığınız kadar. Ama ya siz onun aradığı kişi değilseniz?
Mehmet Erdem’in buğulu sesiyle, iç çeke çektire söylediği şarkısı “Olur ya” ile, Sezen Aksu’nun “onu alma beni al”ı arasında gider gelir aşık kadın… Gerçekten aşıksa eğer, ne akıl dinler ne de kalbiyle mantığı arasında bir bağ kurmaya çalışır. Git gelli halleri içinde kıvranır durur ama bundan da kendinin dahi tarif edemediği bir mutluluk duymaya başlar zamanla. Belki alışkanlıktan belki sadece aşkın verdiği o bozavari tattan. Kimse “kadınım” dememiştir ona, kimseyi yeterince “adam” bulamamıştır o da. Ama gün gelir öyle bir “adam” çıkar ki karşısına, ne seyretmeye doyar onu ne de dinlemeye. Kendi bile anlamaz ne ara tutulduğunu? Ne ara bağlandığını ona, her şeyi “tatlı” gelmeye başlayacak kadar. Onun gülümsemesinde kaybolup aptal aptal sırıtırken bir anda kasvetli bir umutsuzluğa kapılır. Onun olmadığı her yerde agresifleşir, sesini duymadığı, yüzünü görmediği her an daha da kapanır içine. Böyle de düşününce, aşık olmak zor be!
Siz buna zor diyorsanız, bir de “ben sana hayran sen cama tırman” versiyonunu düşünün. Hayatı boyunca aşkı aramış bir kadın, gün geliyor aşkın insan formuna bürünmüş halini buluveriyor karşısında. Ama o da başka bir kalbin peşine düşmüş. Tüm şarkıları “o kadın” için dinliyor. Onu düşünüyor, onu hayal ediyor. Kadına “yelloz” deyip geçme lüksünüz de yok çünkü o kadının “o kadın” olduğundan haberi bile yok. Ne olacak? İnsanın hayatı boyunca düşebileceği en berbat ikilemlerden biri bu olsa gerek. Ama seven insanın seçeceği yol belli. Tabi ki en zor ve en “hayatta olmaz” gibi görüneni: Eğer elinden geleceği bir şey varsa yapmak. Gerektiğine “onu sevdiği yüreğiyle” inanırsa, o iki kalbi yan yana getirmek için uğraşmak. Zordan da imkansız, imkansızdan da beter görünse de asıl olması gereken bu olduğundan. Gerçek sevginin temelindeki “sevmek, sevdiğini mutlu görmek istemektir” meselesinin acı gerçekliğinden. Elinden geleni yap kalbindeki için. O mutlu olduktan sonra, varsın yanında olmasın. Bir yerlerde gerçekten mutlu olduğunu biliyor ve hissediyorsan, senin yanında olmasına da gerek yok zaten. Aklı başkasında kalacağına, varsın senin kalbin onda onun bedeni başkasının yanında olsun. Sana da hem geçmiş hem sağlık olsun. Senin “o” kişin gerçekten oysa eğer, kapatırsın kendini kendine, ömür boyu devam edersin onu sevmeye. Sahteler ötesi bir zavallılığa giden yolda mantık anlaşması imzalamayı seçmek yerine, oturur evinde kedinle, köpeğinle, onun hayaliyle yaşar gidersin.
Umutsuzluktan ya da negatiflikten değil bu yazdıklarım sadece gerçekçi bir hayalperestlik diyelim. Ne de olsa sevginin emek ve fedakarlık istediği günler selvi boyluların, al yazmalıların olduğu çapaklı sahnelerde kaldı. Şimdiki zamanda uygulanamayacak ve ancak gerçek sevginin yaptırabileceği; mantık evliliği peşinde “poposunu” kurtarmaya çalışanların pek anlamayacağı, anlasa da işine gelmeyeceği için duymamış gibi yapacağı konular bunlar. “Aşk adamı” olmanın geceyi boş geçirmemek, “aşk kadını” olmanın yalnız uyumamak zannedildiği modern(!) çağın işine gelmeyen meseleler. Hayatın nefes almaktan, yiyip, içip, yatmaktan ibaret olmadığına inanan ama artık hayatta olmayan insanların bileceği işler. Benim sözüm de yazım da, fırtınalarda kaybolup giderken, gönlünce ıssız bir ada bulan “Ben bulduğum diğer yarıma kendimi anlatamadıysam ‘o kadın’ın suçu ne?” diyebilenlere...
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®