HER ŞEYİ DE "CHECK"MEYİN KARDEŞİM
Belki de hayattaki güzel şeylerin "her şeye rağmen var"lıklarını; facebook?ta iki gıdımlık alan, twitter?da iki satır yazı, foursquare?de iki adım yol derken, karşılıklı "iki çift laf" etmeyi unutmayanlara borçluyuzdur.
Konuya sosyal medyanın asosyal edişiyle ilgili sıkıcı bir aşırı sosyal mesaj içeriği peşinde olanlar kadar umutsuz ve isyankar bakmasam da, sahip olduğumuz her teknolojik gelişmenin suyunun çıkarılmasından rahatsız olan bir ben miyim, bunu da merak etmiyor değilim. Nereye varacak ki zaten bu işin sonu? Daha ne kadar açacağız gizli odalarımızı başkalarına? Daha ne kadar sığdıracağız, kurmaya ihtiyacımız olan öbek öbek cümleleri 140 karaktere? Amacı ne çekinmden yapılan "check-in"lerin? Anı yaşamak yerine kulağından yakalayıp, karelere sıkıştırdığımız fotoğrafları yayım yayım yayarak mı geçecek hayatımız? Ne zaman sıkılacağız bu modadan? Özellikle de check-in meselesi... Tam olarak amacı ne? Muhtemelen beğenilen, başkalarının da en kısa zamanda gidip görmesi gerektiğine inanılan ya da mekanda mutlaka denenmesi, tadılması gereken yiyecek veya içeceklere ait önerilerin paylaşılmasını amaçlıyor. "Ben gittim sen de git. Ben yedim sen de ye." İyi de, gerçekten düşünüyorsan insanları, yaşadıklarını paylaşmak istiyorsan, caanım teknolojinin geldiği en güzel nokta olan telefon ne güne duruyor? En azından, artık çok kullanılmamaktan unutulmaya yüz tutmuş olmasına rağmen ısrarla bulunan "konuşma" özelliklerini kullanmak mı korkutuyor insanları? Ara kimle ne paylaşmak istiyorsan, buluşun gidin beraber. Ama yok, illa "check"ecek, yerini bildirecek; belki birilerine, bir yerlere mesaj gönderecek de nerede olduğundan haberdar edecek. Belki nispet yapacak, belki "bak ben nasıl da geziyorum, sen otur evinde" demek isteyecek. Özenen eden, imkânı olmayıp senin koyduğun yemek fotoğraflarına yutkunarak bakmaktan başka bir şey yapamayan insanların olma ihtimali konusunda değil cümle kurmak, tek kelime etmiyorum bile. Paylaşmak, en azından bana öğretilen paylaşmak böyle bir şey değil zaten. Belki de bu yüzden aklım ermiyordur insanlığın bu sanal hallerine. "Ben buradayım gelsene sen de" davetinin samimiyeti ya da "gittiğim yer bana özel, şu an yanımda olmayanların yokluğundan memnunum" dobralığı yerine özgürlüklerinden vazgeçip, kendilerini haritalarda işaretlenmiş küçücük karelerin içine sığdırmayı tercih edenleri anlayamıyorum. Yoksa derdim teknoloji değil. Çünkü biliyorum, insanların doyumsuzluğu, şu anda bayıla bayıla yaptıkları, vazgeçemedikleri bu akımı da tüketip bitirecek.
Acaba güvercin uçurup, haberleşme konusunda dumandan yardım aldığımız; her ihtiyacımızı doğadan karşılayabildiğimizin farkında olduğumuz zamanlara mı dönsek? Gerçi böyle giderse yakında bu zihniyet moda olur belki de hep beraber tüm "check-in"lerimizi ormanda, çayırda, çimende yaparız. Bildirim sesleri yerini kuşlara, böceklere, kuzulara bırakır. Olamaz mı? Olabilir.
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®