AŞK-I FUTBOL?
Hep merak ettiğim bir duygu var: Taraftar olmak. Hiç tribüne gitmedim ben. Maç izleyip arada galeyana gelerek HEPP BEERRAABERR dönüşümü geçirmedim. Bittiğinde kalabalıkla birlikte ?yensek yenilsek kalbim hep senleee? diye bağıramadım sokaklarda. ?Maç ertesi ses kısıklığı sendromu? yaşamadım hiç. Aman neme lazım ne gerek var?cılardandım ben. Ne eşekmişim meğer.
Bursalı olup Bursa’nın göbeğinde yaşayıp da bir şehrin kalbinin attığı yerde duran bir takıma nasıl oldu da tezahürat bile yapmadan yaşadım bu kadar zaman. Şimdi şimdi anlıyorum bir şeyleri. Benim de her kadın genellemesi kadar futbol bilgim. Frikik dediğin kadınların magazin programlarında orasının burasının açılıp görünmesi zanneden çoğunluğa dahilim yani. Bana da ofsaytın tanımını, sahadan hakemden değil mağazadan çantadan indirimden ve kasada sıranızı alan kadın üzerinden yapabilirsiniz ancak. Ama şu aralar belki eskisinden daha da moda olduğundan mıdır nedir kadınların da gözdesi futbol. Gün geçtikçe her yanımızdan çıkıyor her tarafı sarıyor bu futbol aşkı.
Oysa kadın ve futbol deyince aklıma gelen bir sürü fikir vardı benim. Mesela, bir kadın futbol delisi gibi görünüyorsa ve her fırsatta futbol aşkından söz ediyorsa, aşkından hemen emin olamıyorum. Ya bir erkek edinmenin zorluklarını fark etmiş ve en çok erkeği bir arada ancak bir tribünde görebileceğini düşünerek giymiştir bir takımın formasını. Ya da modası geçmeyecek tek konu diye sarılmıştır futbola. Belki de erkeğinin yolundan geçen tek aracın tuttuğu takımın taraftar otobüsü olduğunu düşünmeye başlamıştır.
Futbolu kadına yakıştırmamak için bir sürü neden bulabilirim gibi geliyor bana hep.
Futbol birlik beraberlik aynı anda aynı heyecanla kalbi atan on binler yüz binler demek. Kadın kısmı sevmez öyle birliği falan. Aynı yerde üç kadın varsa ve üçüncüsü bir süre sonra yanlarından ayrılırsa kalan iki kadının konusu anında o üçüncü kadın olur. E hani az önce canındı şekerindi arkasından demediğini bırakmadığın? Eh şimdi bu kadına uyar mı yakışır mı bir takımın ciğerden hissedilen taraftarlık duygusu?
Sevdiklerini iddia edenler gibi sevmediklerinden emin olanlar da var tabi kadınlar arasında. Bu kadınların genel derdi kocası ya da sevgilisi tarafından futboldan sonraya ikinci plana atıldığını düşünüyor hissediyor olmaktır. Çünkü futbol bir aşktır. Tuttuğu takım ise aşkı ile hayatını birbirine bağlayan en güzel araç. Tabi bu tanım bir erkek için geçerli. Ama bu aşkı kadınına duyduğu aşkın ne önünde ne arkasında tutmayan erkek türüne adam denir işte.
Hiçbir erkeğin ilk aşkı olamadığını düşünen kadınlara sözüm. Kadın, erkek maç izlerken tv önünden geçer sonra çekil deyince de ilgisizlikten şikâyet eder. Diğer günler ilgilendik de ne oldu be gadın! diyecek kadar bir anlık kendini kaybetmesiyle erkeğin, kıyamet kopar maç da kaçar dizi de.
Hangi gönülden taraftar erkeğe içinde futbol ve kadın geçen bir cümle kursanız aynı şeyi söyler:
Ben mi tuttuğun takım mı? Gibi saçma bir soru sormayacak bana.Ben ne yapayım öyle kadını yahu?
Kadın bunun saçma olduğunu farkında olmalı. O başka bu başkayı anlamalı.
İşte kadınların fedakâr geçinip de aslında benmerkezci oluşlarını kabullenmeleriyle düzelebilir bu durum diyeceğim ne dediğimi anlamak yerine feminist damarları kabaracak hemcinslerimin yine.
Biraz gerçekçi olalım ama? O sana diyor mu neden alış veriş diye? Ben mi alış veriş mi diyen bir erkek çıksa kadının karşısına alış veriş der girer en yakın mağazaya.
Futbolu kıskanan âşık hatunlara: o aşk başka aşk. Siz ikinci değil onun aşkının bir başka halisiniz.
Şimdi gelelim benim tarafıma. Bir şehrin gözdesi iki renk simgesi bir timsah ve bunların yarattığı ortak bir aşk. O simge şimdi Bursa’mın tam ortasında boylu boyunca uzanmaya hazırlanıyor. Bursaspor’umuzun şampiyonluğu ve yapılan kutlamalar yaşanan heyecan ve gururla karışık sevinç, benim gibi ömründe bir kez bile maç izlememiş insanı dahi duygulandırmıştı. 47 yıl sonra gelen şampiyonluğa yakışır bir stat Bursaspor taraftarının -aslında uygun kelime âşıklarının olmalıydı- TİMSAH ARENA’sı geliyordu ama yolları tıkandı iş “Belediye Stadı” adıyla yetinmeye kaldı ama o da ayrı bir yara.
Bir de şu çarşı Pazar, aslan kuş kelebek meselesi var. Saldırın “Timsahoğulları” davranın “Kartaloğulları” tadında geliyor bana atışmaları. Kavgası gürültüsünden yarasından beresinden kaybından dayağından hariç zekice atışmaları, pankartlaşıp şarkılardan çevirme tezahüratlaşmalarına bayılıyorum. Bazen olan bitenin sadece spor olduğunu unutacak kadar kendilerinden geçebiliyorlar ama tabi bahaneleri de var çünkü futbol bir spor değil hayatın henüz kategorilendirilememiş bir zevki erkekler için. Hem ben burada holiganlardan değil taraftarlardan bahsetmeyi tercih ediyorum.
Taraftar demişken TV’de sık sık dönen futbola teşvik reklamları ile şu ara son derece gözde olmuş yayıncı kuruluşun reklamlarında gördüğünüz adamlardan biri, hani şu reklamın eklendiği video izleme sitelerinde en çok izlenen adam Erdal Mutluer. Atadan Bursasporlu Mutluer biraderlerden biri. Ben futbol aşkı diye bir kavramın olduğunu onlardan öğrendim. Onlarda gördüm. Dedim ya babadan oğula geçen bir miras bu sevda onlar için. Belki daha da vardır bu şekilde bir sevgi umarım da olsun zaten ama ben onları bilirim.
“Ne yapacağını çok iyi bilen 11 adam, ne yapacağını şaşırmış bir şehir yaratabilir.” Sloganının yaşatılabileceği en güzel tarifi yapmış en genç Mutluer. Hemen şuraya eklediğim linkten izleyip ne demek istediğimi anlayabilirsiniz diye düşünüyorum https://www.youtube.com/watch?v=NTswMI0KBIU
Demiştim en başında; anlamam ben futboldan bilmem. Söyleyecek de çok sözüm yok anca bu kadar işte. Bugüne kadar ki eksiğimmiş bu, tamam kabul ettim ama bu saatten sonra da kombine biletler alıp her maçı engelleri aşarak takip ederim de diyemeyeceğim. Neden derseniz geç oldu. Çok yazmışım kapatayım diyorum artık. Başım da ağrıyor zaten uyuyacağım daha.
Köşem Sultan ®