BENİ BU FORMATLAR MAHVETTİ
Televizyon çöplüğe dönmüş diye bir söz duymuştum üstadın birinden. Haklı olabilir diye düşünmüştüm ilk duyduğumda. Çünkü o zamanlar gerçekten televizyon izlemiyordum. Daha sonra sözün doğruluğundan emin olmak için akşamları biraz bakma eylemini daha da büyüttüm gündüzleri ve akşamüstlerine de dadandım. Bildiğim, sahip olduğum tüm Polyanna Bacı dürtülerimi harekete geçirdiysem de bir faydası olmadı. Televizyonun şu anki halinin hiçbir olumlu yanı olmadığını kabul etmek zorunda kaldım.
Kokmuşuz atanımız yok, ölmüşüz de ağlayanımız yok. Daha da kötüsü muhtemelen çoğunluk farkında değil.
Önce dizi istiflemeleri baş gösterdi. Sonrasında önlenemez kadın programları. Ve en kötüsü belki de yoldan çıkmanın başlangıç noktası evlendirme programları. Her konuda her kadınla her adamla diziler yapıldı. Neredeyse bütün ölümsüz eserler ekranda hunharca katledildi. Şu sıralar dikkatimi çeken bir buluş daha var ki o da; eskiden bir şekilde tutmuş dizilerin aradan bin yıl geçip de çocuk oyuncuların tüm sevimliliğini kaybedip kazık kadar olmuş halleriyle bize yeniden sunulmaları. İyi mi kötü mü bilemiyorum. Zaten ekranda aklımı karıştıran bir durum da bu; bakıyorum, görüyorum şaşırmaktan bile emin olamıyorum. Evet! Tepki veremiyorum. Belki de ekranın bize kattığı şeylerden biri de budur: Tepkisizlik. Aklının birazını da olsa başında tutabilmeyi zar zor başarabilen birkaç kişi tek çözüme sığındı: dizi izlememek. Ya da normal insan dizisi süresindeki bilsen 30 bilemesen de 45 dakikalık yabancı dizilerle huzura kavuştu. Yetmedi onların da çakmaları yapıldı. Türk ekranlarına uyarlandı. Belki de ana konulardan tamamen uzaklaşıp yan milli şakalarla süslenerek izleyiciye yedirildi.
Formatlı programlar adı altında, her yaştan insanların normalde tuhaf görünecek “içinde kalanları” reyting kaynağı haline getirildi. Eğer her insanda olduğu gibi sizde de içinizde bir yerlerde sakladığınız bir tuhaflık varsa ve televizyona çıkarsanız hem içinizi döküyor hem de birlerinin işine yarıyor geçici de olsa reyting oluyorsunuz. Normalde sosyal hayatınızda gizlediğiniz şeyleri reytinge dönüştürebiliyorsunuz. Bu bir şans mı yoksa dezavantaj mı hala bilemiyoruz. Zaten bilemediğimiz için ekranı ve orada olan biteni seviyoruz. Hatta her insan eminim ki bir saniyeliğine de olsa o ekranda olmanın hayalini kurmuştur. Zamanla eskiden sinirimizi bozan şeyler sevimli gelmeye başlıyor. Tıpkı bir kadın ve bir erkek arasındaki ilişkinin monotonluk kıvamına gelip aşktan heyecandan ziyade alışkanlığa dönüşmesi gibi.
Televizyona kızıyoruz ama onsuz yapamıyoruz. İçindekiler içimizdekilere dönüşüyor. Ne izliyorsak o oluyoruz. Kızdığımız ünlüler, saçmaladığını düşündüğümüz programlar, yok artık dediğimiz yarışmalar hepsi onun içinde. Zaman zaman ki çoğu zaman dizilerdeki antipatik bulduğumuz karakterler, sahte olduğuna inandığımız sunucular yarışmacılar, dertlerinin ne olduğunu asla anlayamadığımız yumuşak ünlüler ya da sert ünsüzler, hepsine ve her şeye rağmen televizyonu seviyoruz çünkü o olmasa bir çok şeyin eksik geleceğini ve hayatımızdaki diğer şeylerin bize yetmeyeceğini biliyoruz. Zaman bize bunu veriyor ve bunları gerektiriyor biz de izliyor ve yaşıyoruz.
"Bu yüzden bir formatım yok. J Olduğum gibi aklıma ne gelirse, en uygun kelimelerin eşliğinde bu sayfadayım. Sadece ben ve içimdekiler..."