ENDİŞE-İ CİNNET..
Sittinsene geçse aklım ermeyecek dünyevi tutkuların sahip olma hırslarının nedenine. Kabul edemeyeceğim uğruna ölenler öldürenler kadar paylaşılamayanların değerini. Kimse anlatamayacak bana savaşların amacını nedenini.
Ben sadece iki taraftan biri ölüyorsa, taraf varsa insan denen canlıların arasında, kazanmak diye bir şey olmadığına olmayacağına inananlardanım çünkü. Çok nadir zamanlarda da olsa yalnız olmadığımı bilmek iyi geliyor.
Liderler, ordular, askerler, devletler, ülkeler, topraklar tozlar insanın kendi kendine yaratıp kendi sonunu hazırlamak için uğraştığının kanıtından başka bir şey olmuyor bazen gözümde.
Onlar bunlar şunlar değil sadece “hırs” sorunumuz olan şey. Kimler ne istiyor kimlerden? Bir avuç toprak mı? Hani bu dünyadaki işimiz bittiğinde hayatta kalanlar tarafından birkaç metre altına atılacağımız madde mi paylaşılamayan?
Tamam, toprağı istenen taraf toplu olarak bıraksın. her şeyi boşaltsın. Gelsinler isteyenler yerleşsinler. Tek laf etmesin bırakıp gidenler karışmasın gelenlere. Alın desinler sizin hepsi. Ne olacak?
Yerleşip kırk gün kırk gece zafer kutlamaları yapacaklar. Kendi kahramanlıklarıyla övünüp başardık istedik aldık davamızı kazandık diyecekler. Ya kırk birinci gün? Başlamayacak mı kavgalar kendi aralarında da? Bir şeye sahip olma isteği o şeye sahip olana kadardır her insan için. Bu evrensel gerçeği sırf şimdi görmüyorlar diye sonrasını düşünemiyorlar diye mi bu kadar kan dökülüyor şimdi? Hem tüm dünyayı ele geçirse ne olacak dava sahipleri? Dünya bu kadar yaşlıyken, bu kadar az kalmışken yok olmasına, daha ne kadar taşıyacak üzerinde hırs yüklü insanoğlunu sanki? Ne kadar direnecek bize, insana rağmen hayatta kalmaya bu yaşlı gezegen?
Herkese sorsan herkes mağdur. Herkesin ciğeri yanıyor herkesin derdi var. Herkes çareler düşünüyor isyanlar ediyor. Peki, ne oluyor? Kötü haberlerin ardından kötülükler bitsin diye kötü kötü konuşuluyor ama eylem deyince haydi deyince arkadan gelen olmuyor. O ilk ayağa kalkan da bakıp arkasına kimseyi göremeyince dönüyor yerine oturuyor.
Herkesin umuru aynı şeylerle dolu artık. Ama ne yapıyoruz? Ne yapabiliyoruz? Sanki her şey yolundaymış gibi davranmaktan başka. Sabah yine kalkıp işimize gidiyoruz, akşam oluyor bugün de ölmedik diye sevinir halimize bakıp açıyoruz televizyonu geçiyoruz bilgisayarların başına. Ne değişiyor? Ya da neyi değiştirmeye gerçekten düşündüğümüz kadar uğraşıyoruz?
Geçmiş ve bugün birleşti artık. Kurtuluşun kimse tarafından görülemeyen tek bir yolu var. Dünyadaki her canlının dün dâhil tüm geçmişi tamamen silmesi ve yeni bir başlangıcın gerekliliğin fark etmesi. Geçmişi silmezsek geleceğimiz silinecek hala mı farkında olmamaya direneceğiz? Uzay da hayat var dediler ya ben inanmıyorum buna da. İnsan dışında canlılar olsaydı eğer gelip tüm insan ırkını yok eder kurtarırlardı dünyayı elimizden. Elin uzaylısı bile dayanamazdı insanın onu getirdiği bu hale, ona yaptığı bu eziyetlere.
Eskiden hep olacak olan olur der geçerdim her olana bitene gidene gelene. Şimdi zaman buna izin vermiyor. Artık olanları kabul edemez halde ve olacak olanları engellemek derdindeyim çünkü.
Bu “cinnet” gelip bizi de bulana kadar olduğumuz yerde durmaya daha ne kadar devam edebileceğiz?
Ne zaman oturduğumuz yerden isyan etmeyi bırakıp HADİ diyebileceğiz? Desek de nereye nereden gideceğimizi biliyor olacak mıyız?
İstediği kadar yazsın kapatamayacağım kolay kolay. Ama dünyanın kalbi ağrıyor zaten, yok olacak daha…
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®