FARKINDASIZ DÜNYALILAR
Neden didikleriz geçmişi? Ya da neden genelde herkes aynı yaşlarda döner bakar arkasına? Yeterince büyüdüğümüz artık yaşlanmaya başladığımız zamanlarda bir korku mu sarar etrafımızı? Yaşlanmak mı korktuğumuz yoksa zaman ilerledikçe kaçınılmaz olan o son mu yaklaştığımız? Nereye kadar gidebiliriz ki? Yaşadığımız yıllarda neler yapabiliriz? Yılları da geçsek sadece 1 dakika da neler olur? Neler yapılabilir? Yeterince yeter mi bize verilen zaman?
Sonunu bilmediğimiz nerede biteceğinden habersiz olduğumuz halde ota çöpe nasıl bağlanıp da ömrümüzü heba edebiliyoruz? Bu cesaret mi yoksa düpedüz salak mıyız?
Birinin bir şeyin bir zamanın ya da bir yerin kıymetini bilmemiz için onun artık bizimle ya da bizde olmaması gerekiyor. Özlemek için onu ya da orayı göremeyecek halde olmalıyız. Sevmek için sevilmememiz, istemek için sahip olmamamız, aramak için kaybetmemiz şart.
Bazen milyonlarca sebep içinden sırf bu birkaç sebep için insansız bir dünya isteyesim geliyor. İnsandan başka kendine bilinçsiz olarak zarar veren bir de farkında olmadan bundan zevk alan kaç canlı vardır ki canım gezegenimde?
Hep söylüyorum mümkünatları zorlayıp devam da edeceğim: tek eksiğimiz farkındalık.
Farkına vardığımız kadarız. Fark edebildiğimiz kadar yaşar, farkında olabildiğimiz kadar oluruz. Sadece nefes alıp vermeyi hayat sanıyor asıl eğlenceği kaçırıyoruz; yaşamayı unutuyoruz. Hatırlayana kadar geçen sürede iyice kırışıyor bilmem kaçıncı doğum günleri kutlanıyor ,sayısız kere keşke deniyor, bütün beceriksizliğimizle aşık olmaya çalışıyoruz. Hatta evlenmeyi bile beceremiyoruz. Türlü ilişkilerimize en gereksiz hesapları katıp olabilecek mutlulukların içine ediyoruz. Belki şanslı bir kesimimiz olabilecek en az geç zamanda dank etme lüksüne kavuşarak, arkaya bakıp ne yaptım ben diyor ve bulabildiği kadarına sarılıyor. Mutlu olmak için yaşıyor ama tüm mutluluklarımızı dünyasal işlerde harcıyoruz. Bazen sadece hayatta olmanın yeterliliğinden o kadar uzağız ki? Ancak görmeyen biri karşımıza çıktığında görebildiğimiz, yürüyemeyenleri gördüğümüzde yamuk çarpık da olsa yürüyebildiğimiz için bacaklarımızla barışıyoruz. Bu kadarız işte. Bu kadar sığ ve boş kalabiliyoruz istediğimizde. Madem istediğimizi yapabiliyoruz neden doğru dürüst şeyler istemiyoruz ki? Sanki istediklerimiz olduğunda kıymet biliyoruz.
Hiç anlamayacağız değil mi? Paylaşamadıklarımızın aslında olmadığını, sahip olmak için kendimizi yırttığımız şeylerin varlığında umrumuzun dışında kalacağını?
Bazen tüm sözleri bir yana bırakıp cümle kurmaya bile uğraşmayıp hiçbir özneye yüklenmeden bizden bir halt olmaz uğraşmayın değmez dağılın diyesim gelmiyor değil. Ama öyle olmaz işte o işler. İçerde kalmadan yazık edilmemeli hiçbir düşünceye.
İşte bunları düşünmekten başım ağrıyor zaten, uyuyacağım daha hadi kapayayım ben fazla yazmasın.. siz düşünedurun az da olsa aklınıza sokabildiklerimi ben yine yazarım
"Köşem Sultan"®