KADININ ADI NEYDİ?
Kim söylemişse söylemiş kim inandırmışsa inandırmış ama bir şekilde erkeklerin neredeyse hepsi, kadının onları neşelendirmek, keyifli vakit geçirtmek için yaratılmış, kendilerini eğlendirmek üzere tasarlanmış organlara sahip et yığını olduklarını düşünmelerine sebep olmuş. Zaman ilerledikçe gelişmesi gereken dünya ise teknoloji adındaki yarısından çoğu insan tembelletici geri kalanı ise insanı gereksiz kılan bir oyuncakla, medeniyet sahibi olmaya çalışırken tamamı özenti insanlara ev sahipliği yapar olmuş.
Halimiz ne olacak nasıl düzelecek bilmiyorum ama sanırım önce neyin düzelmesi gerektiğini anlamak gerek. Her şey yolundaymış gibi yaşıyoruz hiçbir şey sorun değilmiş gibi yapıyoruz. Bireysel sözde dertlenmelerden toplumsal tüm olumsuzluklara göz yumuyoruz. Ama gerçekten yumuyoruz. Aynı o reklamdaki gibi yumuyoruz sıkıca gözleri hop yokmuş gibi oluyor gözümüzün önündekiler. Oysa iş öyle değil. Deve kuşu muyuz biz de kafamızı öne eğince önümüze çıkanı yok sayalım? Böyle mi saklanacağız gerçeklerden? İnsanız diye yırtınıp durduğumuz o işimize gelen zamanlara ayıp değil mi?
Kadının ne adı kalmış ne fendi. Bir de erkekleri mi yenecek? Aksine daha da çöküyoruz. Çalışan kadın çoksa o yerde kadına verilen değer artmış mı oluyor? Bana pek öyle gelmedi. Gazetelerdeki iş ilanı sayfalarında alınacak ortalama bir BAYAN(!) elemandaki aranan kriterler doğru okunduğunda net örnekler olabiliyor.
-Giyimine özen gösteren,
- Prezantabl
-Ofis işlerine yatkın, ofis malzemelerini kullanabilen
- 20-30 yaşları arasında. En azından 35 i geçmemiş.
- İnsan ilişkileri güçlü,
- Esnek çalışma saatlerini uygun
-Bekâr
Ve benzeri maddeleri azıcık didikleyince, aslında belirtilenin göründüğü kadar masum olmadığı anlaşılıyor.
“Ofisi şenlendirecek, renkli renkli, allı pullu ofistekilerin gözlerine bayram yaptıracak kadar açık ama firmanın adını kötüye çıkarmayacak kadar kapalı giyinsin, oturmayı kalkmayı, konuşmayı gülmeyi güldürmeyi bilsin, biz burada 3-5 öküzüz bizi çekip çevirsin, arada çay kahve yapsın, esnek esnek çalışsın eve gideyim kocam bekler nişanlım kızar demesin. Bizi elin adamıyla muhatap etmesin biz bayan yazdık ama baymasın coşsun” diye de tercüme edilesi var.
Kadın var, talihsiz bir evlilik yaşamış bitmiş. Yıllarca çalışmış kazanmış. Üç beş birikimiyle borç harç kredi derken kesesine uygun bir semtten alabileceği kadar bir ev almış. İçine yerleşip eksiklerini tamamlayacağı tam oh diyeceği evinin keyfini çıkaracağı o birkaç ayın içinde komşulardan biri bir gün kapısını çalmış. Kadınımız çekinmiş sonuçta dünyanın boşanan her kadına utanmadan yakıştırdığı o dul etiketi var geçmişinden, almamış içeri. Ama adam niyetli, itmiş kapıyı yüzsüzlükle girmiş içeri. Demiş ki, - Ben 2 kat altınızda oturuyorum. Boşandım, sen de bekârsın arada takılırız gelir giderim itiraz etmesin herhalde. Senin de ihtiyaçların vardır. Ne dersin? Kadınımız birkaç saniyelik şoktan çıkar çıkmaz alıvermiş adamı ayağının iki kat altına tepelemiş bir güzel ilk şahit gelene kadar.
Hadi bu kadın dişli çıkmış yedirmemiş hakkını, ya diğerleri? Şiddetti, tacizdi, tecavüzdü derken, hangi ceza yeter ki bu suça diye düşünülmesi gerekirken nereye gidiyoruz böyle?
Ama erkeklerde haklı durumda artık. Devletinin bile koruyamadığı sahip çıkmadığı kadına bir de o vursa ne olur ki?
Hadi kapıyorum çok yazdı yine. Başım da ağrıyor hem de nasıl. Uyku da tutmaz ki şimdi.
Köşem Sultan ®