MARKET FEDAİSİ..
Zamanı geldiğinde ve sen şimdi neredeyim diye düşündüğünde nerede olacaksın kim bilir? Nerede olduğunda canın yanar, neredeyken derin bir oh çekersin ve her nerede nasıl olursan ol haline şükredebilecek misin? Hayatından kaç kişi geçti kaç kişiyi ağırladın kaçına veda ettin ya da kaçına gitme diyemedin? Olduğunla umduğunun ilgisi tam da şu anda ihtiyacın olduğu kadar mı? Hatırlamaya çalıştıklarınla unuttuklarının oranını hesaplamaya çalışırken yeterince yaşlanmadın mı?
Aslındalarla doluyor hayatın farkına varmak için birkaç yılın daha kaldı en fazla.
“Aslında hoş adamdı. Neden istememişim ki ben zamanında onu? Aslında o kadar da evlenilmeyecek bir tip değildi. Yani ev erkeği bile olabilirdi. Nasıl kaçırdım ben bu adamı? “
Ben de geçen gün markette ki en olmayacak karşılaşmaların olduğu liste başı mekândır, aslındalarımdan birini gördüm. Hem de 10 yıl sonra, hem de kızıyla birlikte. İçim cız etti mi? Azıcızz. Aklıma yaşadığımız en güzel anlar geldi mi? Hafızamın utandırmayacağı kadarı geldi, evet. Karısını merak ettim mi? Fena halde. Kızı ona baba diyene ve ben yanındakinin yeğeni kuzeni vesairesi değil de kızı olduğunu anladığım ana dek kendimi göstermek için her şeyi yaptım mı? Amuda kalkmak ve ellerim üzerinde yürümek hariç her şeyi yaptım. Evet. Peki, ne oldu? Eve gidip bir kabullenme kahvesi yaptım, ilk yudumda nereden başladım, dibini görene kadar nereye gittim? Kalbimi yokladım acımış mı diye. Birazcık. Ama sonra aklıma başka şeyler geldi. Mesela;
Bu adam ömrünün 5 yılını peşimde koşarak, başka kimseyle ilgilenmeden sadece ve sadece neredeyse her gününü beni evliliğe ikna etmeye çalışarak geçirdi. İlk zamanlar bahanem yaşımdı. Çünkü ben gencecik tazeyken -ki şimdi bayatladığım söylenemez hamurum sağlam çıktı çok şükür- o benden, şimdilerde dank eden “erkek en az 5 yaş büyük olmalı kadından” şeklinde oturan zihniyetimin duble ispatı olurcasına tam 11 yaş büyüktü. Yani o zaman haddini bilsin gencecik kızım ben yaşlı başlı adamamı kaldım? ‘ı şimdi ben nasıl kaçırdım bu adamı?’ya dönüşebiliyor. Bak benim kabul etmediğim adam ne hale gelmiş şimdi görüyor musun? Yazık, yazık erimiş gitmiş vallahi’nin tadına varamadım da yanarım yanarım buna yanarım.
Gayet de formdaydı. Hatta tabiri en yerinde haliyle taş gibiydi. Kırkını geçmiş olduğunu belirtmek benim yaşımın tabak gibi ortaya çıkmasına neden olacak ama bu görsel duruma neden şaşırdığımı anlatmanın başka yolu yok. Reyonlar arasın köşe kapmacamızda aklımdan geçenler kalbimin atışını deliye çevirdi. Heyecanla karışık şaşkınlık, sevinçle birlikte ne yapacağımı bilememezlik döndü durdu etrafımda. Her şey geçti içimden her şey. Bir tek şey hariç: Ya evet deseydim. Şimdi çikolata beğendirip en güzelini almaya çalıştığı kızının annesi ben olsaydım? Marketten alacaklarını bir an önce alıp kavurucu sıcaklarda daha fazla dolanmadan koşarak gitmeye çalıştığı evinde onu karşılayacak kişi ben olsaydım? Ne olurdu? Ya da nasıl olurdu? Hayır anlamıyorum ki ne oldu o büyük aşka? Çok naz aşık mı usandırdı? Böyle saçma bir söz de görmedim arkadaş. Bıktım usandım yeterince sevmedim gözüm daha fazlasını yemedi demiyor da bulduğu bahaneye bak. Peh! Hem benim bu marketin müdavimi her gün geleni. Kaç yıldır gelir giderim ilk defa gördüğüme göre ne işi var ki bunun burada? Gitsin başka yerden yapsın alışverişini.
Neyse işte, baktım adamın kötülenecek vah garibim denecek bir yönünü bulamıyorum ben de bir cesaret kendime döndüm. Nerede olduğumu, olmak istediğime ne kadar yakın durduğumu düşündüm. Pek de fena durumda değildim. Olmak istediğim kadar olduğumu hissetmek iyi geldi. Ve sonra dedim ki, olacak olanların olduğu, yaşanmaması gerekenlerin benden uzak durduğuna inanan biri olarak bu işi fazla uzatmamalı ve o kahveyi bitirmeliydim.
Siz bu konuyu bir düşünün derim. Kim bilir belki düzenli olarak belki her gün uğramadan eve gitmediğiniz market sizi büyük karşılaşmaların içine atabilir. Ne de olsa bir marketin bu misyonu isteyerek olmasa da yüklendiği maalesef ki önüne geçilemez bir gerçektir. Tıpkı yırtık eşofman ve yıkanmamış saçlarla bakkala giderken en olmadık eski sevgiliyle karşılaşmak gibi…
Neyse kapayayım ben çok yazdı yine. Başım da ağrıyor zaten, uyuyacağım daha.
Köşem Sultan ®